Basına karşı pek de konuşkan olmayan Keanu Reeves vizyon tarihinin yakınlığından olsa gerek, suskunluğunu bozdu.
Abone ol‘Yüzüklerin Efendisi’ ile birlikte bu yılın en çok beklenen filmlerinden olan ‘Matrix Reloaded’ nihayet gösterime giriyor. Esrarengiz Wachowski Kardeşler’in 310 milyon dolar harcayarak çektiği ‘Matrix: Reloaded’ önümüzdeki Cuma günü, ‘Matrix Revolutions’ ise 7 Kasım’da tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de gösterime giriyor. Geçtiğimiz haftasonu ‘Toronto Sun’a bir röpörtaj veren Reeves de “Artık daha fazla bekleyemeyeceğim” diyor zaten. En az Wachowski Kardeşler kadar içine kapalı ve silik bir profil çizen Keanu Reeves’i basına açıklama yaparken bulmak neredeyse bir rüya. Belki de filmin gösterime girmesine çok az kalmasından cesaret alan Reeves, geçen haftasonu Warner Bros’un 16 numaralı stüdyosunda Kanada gazetesi ‘Toronto Sun’ ile bir röportaj yaptı. “Artık daha fazla bekleyemeyeceğim” diyor Reeves demecinde “tüm dostlarım bu filmi bekliyor, böylesi bir filmin parçası olmak gurur verici.” İlk Matrix filmi 1999 yılında çıktığında tüm dünyayı sarsmış ve kendine bir kült yaratıvermişti. Wachowski Kardeşler bu film için Kanadalı punk yazar-çizer William Gibson ile Yunan mitolojisinden ve Taoizm, Zen gibi doğu dinlerinin sentezinden oluşan bir felsefi temel üzerine biraz klasik bale biraz da Uzakdoğu karate filmleri çeşnili, postmodern ‘Alice Harikalar Diyarında’ tarzı bir cyber-pop masalı yaratmışlardı. Film ‘bullet time’ adı verilen basit bir kamera hilesini doruklarına çıkartarak adeta bir görüntü devrimi yaratmıştı. Matrix patlaması o zaman 460 milyon dolarlık bir hasılat çıkarmıştı. ‘Matrix: Reloaded’ da ondan hiç aşağı kalmıyor; yine kamera hileleri, yine modern dans keyfinde dövüş sahneleri ve yine postmodern felsefeden ilhamlı tahrik edici bir senaryo. Siber-insan Neo’yu oyanayan Reeves’e göre filmin bu derece başarılı olması sadece dövüş sahnelerinden değil daha çok “felsefi açılımından ve içiçe geçmiş çok katmanlı senaryosundan” kaynaklıyor. Filmin başında Neo, insanlığın sembolü olarak görülürse de korku ve özgüven eksikliği içerisinde. Üstlendiği sorumluluklar onu daha “bütünsel” bir insana dönüştürüyor. Neo’nun bu gelişimi esasen “insanoğlunun kendi kimliğini tanıma mücadelesi” şeklinde açıklıyor Reeves rolünü. Her ne kadar senaryo hakkında detaylar vermemeye çalışsa da Reeves, Neo’nun bir ‘kahraman’ olduğunu düşünmüyor: “Neo bence kendini bir kahraman olarak görmüyor, yaptıkları bunu gösterse de o işlevinin fakında ve sorular soruyor, ‘ben kimim’, ‘tercihlerim ne?’, ‘hayatım nereye gidiyor?’ gibi. Fazlasını söyleyemem ama Neo sonuçta kendisinin ‘seçilmiş kişi’ olduğuna ikna oluyor.” Asıl yanılgı yanıt vermemek Reeves’e Wachowski Kardeşlerin felsefesine ne kadar inandığı ve bu filmin felsefesiyle kendini ne oranda özdeşleştirdiği sorulduğunda, “Wachowskilerin sadece soru sorduklarını ve bu sorulara yanıt vermenin asıl yanılgı olduğunu” vurgulayarak “esas felsefe hep sormak, film bundan ibaret, ancak illa ki yanıt arıyorsanız, ki bu benim yorumum ve biraz çocuksu ama, herşey sevgidir” diyor. Reeves aslında haksız değil, zira ‘Matrix: Reloaded’ öncekine göre Reeves ve onun Kanadalı rol arkadaşı Carrie Anne-Moss arasındaki romantik-cinsel ögelere daha fazla yer ayırmış. Reeves bundan çok mutlu çünkü Neo “sonunda birini seviyor ve seviliyor.” Reeves bu romantizm sahnelerinin filmin en eğlenceli bölümü olduğunu ekleyerek “sevilen birini oynamak çok güzel, zaten Carrie ile aramızda pozitif bir elektrik oluştu ve sonuçta çok güzel bir iş çıktı” diyor. Keanu'nun değişen yüzü İnsanlar tarafından hala sıcak olan yer kabuğuna yakın bir yerde kurulmuş yeraltı kenti Zion. Adını İncil'de geçen 'kurtarılmış şehir'den alıyor. Yeraltı kenti Zion’da geçen sahneler tam anlamıyla insansı. Gerçi Wachowski Kardeşler ‘et ve kan’ elementlerini çok kullanmasalar da, duygusal ve cinsel sahnelere filmin felsefesi izin verdiği ölçüde yervermişler. ‘Reloaded’ aynı zamanda bir dövüş sahneleri şenliği: ‘Burly Browl’ sahnesinde kahraman Neo, şeytani über-ajan (süper-ajan) Smith (Hugo Weaving) ve onun 99 klonlu benzeriyle dövüşüyor. Harika! Sonra L.A. otoyolunda geçen kovalama sahnelerinden birinde Reeves, kendi vücut yeteneklerinin doruğuna çıkıyor, üstelik dublörsüz. “Çok yorulmuştum” şeklinde betimliyor Reeves 18 ay süren film çekimlerini “ilk filme göre çok daha fazla dövüş var ve ben her sahne için ayrı ayrı antrenman yaptım, hatta Smith’le yapılan dövüş sahnesinde ilk filmin tümünden daha çok dövüş manevrası var”. Reeves basın toplantısında rahat ve kendine güvenliydi. 1980’lerde başlayan film kariyerinde Reeves hiçbir zaman böylesi rahat görülmedi. ‘Youngblood’ ve ‘The Prince of Pennyslyvania’ filmlerinin o ürkek, içine kapanık, tek cümleyi bile yanlışsız bitiremeyen Reeves yerine, ‘Matrix: Reloaded’ ile birlikte konuşmaktan zevk alan bir Reeves gelmiş. Toronto Sun tarafından sorulan “siz çok-kimlikli bir kişisiniz, bu yönünüzün esasen ‘yabancılaşmış’ bir karakter olan Neo’ya olumlu katkısı olmuş mudur?” sorusuna: “Belki de etkisi olmuştur, ama bu benim kendi mizacım” diye yanıtlıyor. Reeves profil 2 Eylül 1964 Beyrut doğumlu olan Keanu adını “dağlar üzerinde esen serin rüzgar”dan almış. Çin, Havai adaları ve İngiliz kanı taşıyan Keanu’nun babası bir zamanlar kokain bulundurmaktan hapse girmiş bir jeolog olan Samuel Nowlin Reeves. Annesi ise 60’larda hippie bir striptizci olarak çalışan Patricia Reeves. Patricia, Keanu ve kardeşi Kim’in babasından ayrıldıktan sonra 3 kere evlendi. Son eşi film kuaförü Jack Bond. Rob Lowe’un başrolünü oynadığı ve Toronto’da geçen Buz Hokeyi filmi ‘Youngblood’ (1986) ile şöhret olan sanatçının ilk ciddi rolüyse ‘River’s Edge’ (1986). 1989 yılında rol aldığı ‘Bill and Ted’s Excellent Adventure’ ile yıldız olarak anılmaya başlanan sanatçı Matrix filmi için son şıktı. Söylenen o ki senaryoyu Leonardo Di Caprio, Will Smith ve Brad Pitt reddettikten sonra Reeves’e gidilmiş ve o da kabul etmiş.