BIST 9.141
DOLAR 39,65
EURO 45,99
ALTIN 4.296,31
21°İstanbul

Nefret Dilinin Kime Ne Faydası Var?

Suriye’de son günlerde yaşanan olaylar sonrasında Nusayriliğe dair tarihi bir giriş yapmak istedim. Nusayrîlik, III/IX. yüzyılda ortaya çıkan ve günümüze kadar varlığını sürdüren batınî karakterli bir mezheptir. Mezhebin kurucusu kabul edilen Muhammed b. Nusayr, kendi dönemine kadar gelmiş olan gulât hareketlerin düşüncelerinden etkilenerek Nusayrî teolojisini oluşturmuştur.

Başlangıçta Kûfe’de kurulan mezhep, İbn Nusayr’ın ölümünden sonra dini önderlerin çabalarıyla Suriye, Lübnan gibi farklı merkezlerde yayılma imkânı bulmuştur. Mezhep batıni karakteri dolayısıyla ortaya çıktığı ilk dönemlerden bu yana birçok baskı ve zulmün hedefinde olmasına rağmen günümüzde önemli bir siyasi güç olarak varlığını sürdürmeyi başarmıştır.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’nın, işgal ettiği Suriye’de Nusayrîlerin yaşadığı bölgede otonom bir devlet kurarak “Alevî Devleti” şeklinde isimlendirmesiyle mezhep Alevîlik olarak bilinmeye başlamıştır.

Günümüz Nusayrîleri de tarih boyunca Nusayrî ismine pek çok olumsuz anlam yüklendiği için çoğunlukla Alevî ya da Anadolu Alevîliği ile karışmaması için Arap Alevîsi ismini tercih etmektedir.

Yaşadıkları Nusayrî Dağı onlar için adeta bir sığınak haline gelmiştir. Bu topluluk mensupları “Nusayri” kavramının daha çok kendilerini küçük görmek isteyenler tarafından kullanıldığına inanıyor.

Sonuç olarak Suriye’de azınlık olmasına rağmen siyasi iktidarda güç ve söz sahibi olmaları siyasi anlamda önemlidir.

Arap Aleviliği ile Anadolu’daki Türkler ve Kürtlerin yaşadığı Alevilikler arasında çok fark olduğu da gerçekliktir. Suriye’deki “Nusayri teröristler” tanımlaması nefret içermektedir. Bunu kullanan herkesi şiddetle kınıyorum. Bizde de Hatay, Mersin, Adana gibi bölgelerde çok sayıda Arap Alevisi yaşamaktadır. Bu insanları için böyle bir tanımlama yapılmasına nasıl ki müsaade etmezsek Suriye’dekiler içinde aynı hassasiyeti göstermemiz gerekir. Suriye’de teröre bulaşmış bazı Nusayriler (Aleviler) olmuş olsa da bunu genellemek “Nusayri teröristler” ifadesini kullanmak o topluluğu suçlu ilan etmek olur.

O zaman Suriye’deki yapıyı;

“Sünni teröristler”,

“Kürt teröristler”,

“Dürzi teröristler” diye ayrıştırmak Suriye’nin istikrarına kavuşmasını engellemek olmaz mı?

Böyle bir ayrıştırma İsrail, İran ve ABD’yi mutlu etmekten başka bir işe yaramaz.

Hangi etnik kökene ait olursa olsun; Arap, Türk, Kürt Alevilerinin teröristmiş gibi gösterilmesi asla doğru değil. Üstelik tam da “Terörsüz Türkiye” süreci için başlangıçlar yapılmışken, ülkemizin istikrarı için el sıkılmışken mezhepçilik ateşinin alevlenmeden söndürülmesi gerekir. Bu ateşin altına odun atanların beklentisi Suriye’deki mezhep ateşini Türkiye’yi taşımaktır. Yeni bir Suriye inşa edilirken bölgedeki tüm mezhepler yer almalıdır, başkası mümkün olamaz.

Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, “Suriye yönetimi Dürzileri, Nusayrileri, Kürtleri yönetime katmalıdır. Hiçbir unsur kendini dışlanmış hissetmemelidir” çağrısına yeniden dikkat çekmek gerekir.

Suriye’deki katliamının sorumluları cezalandırılmalıdır.

Mezhep kışkırtıcılığı yapanlar, bölgedeki iç barışı baltalayanlar sorumlu davranmalıdır.

Bölgedeki mezhepsel şeytanlaştırma operasyonunu kin ve nefretle anlatanlar bölge güvenliğine zarar vermelerinin yanında bir de kendi insanlıklarını zayıflatmaktadır.

Nefret dilinin hem bireysel hem de devletler nezdinde yapıcılığının olmadığını yıllar yılı yaşadık bizler.

Close menu