BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Necip Fazıl bir tabu mu?

Necip Fazıl şiirini analiz ettiği için hakaretlere maruz kalan Hilmi Yavuz'dan ilginç bir yazı. Yavuz, Üstad'ın şiiriyle ilgili konuşmanın bedelini örnekleriyle ortaya koy

Abone ol

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri'nin önemli isimlerinden Necip Fazıl hala bir tabu mu? Günümüz şiirinin 'marka isimleri'nden biri olan Hilmi Yavuz, bugün kaleme aldığı adlı yazısında Necip Fazıl şiirini tahlil etmenin bedelini okurla paylaştı:

Yazı: Hilmi Yavuz
Kaynak:   

-
Bundan bir süre önce ‘Bir Gün’ gazetesi Kültür Servisi’nden genç bir muhabir arkadaş aradı. ‘Türkiye’de Tabu’ konusunu soruşturuyorlarmış;- hâlâ ‘tabu’lardan söz edilebilir mi imiş, ya da eğer hâlâ ‘dokunulamaz’ olanlar varsa, bu ‘dokunulmaz’lar hangileri imiş?

Muhabir arkadaş, benim bu konuda ne düşündüğümü öğrenmek istediğini söyledi. Ben de bunun üzerine, Türkiye’de, bir süreden beri ‘tabu’lardan söz edilemeyeceğini, ‘dokunulamaz’ olan hiçbir şeyin kalmadığını söyledim. Gerekçem şuydu: Türkiye’de kamuoyunun özgürleşmesi ve elbette kamusal alanda sivilleşmenin hegemonik değilse bile ağır basan bir etkinlik kazanmasıyla, giderek ‘tabu’ların birer birer ‘dokunulmazlık’larını kaybederek ‘tabu’ olmaktan çıkıyor olmaları! Ben böyle düşünüyordum…

Ama yanılmışım!

Yanılmışım, evet çünkü Türkiye’de hâlâ birtakım ‘dokunulmaz’lar olduğu anlaşılıyordu...

Hikayeyi baştan anlatmalıyım: Bundan iki yıl kadar önce, ‘Zaman’da Necip Fazıl üzerine bir dizi yazı yayımlamış; önce ‘üstad’ın 1934’e kadar yazdığı şiirlerin ‘lirik’ olduğunu; 1934’ten sonra da ‘dava adamlığı’nın onun şiirini giderek ağır bir ‘retorik’le malul kıldığını yazmıştım. Dahası, ‘üstad’ın şiirinin retorikleşmesinin, onun mistisizmini ancak Batı mistisizmine eklemleyebileceğini; Doğu mistisizminin (ya da Necatigil’in deyişiyle ‘Doğu Hikmeti’nin) ise ‘lirik’ olduğunu, dolayısıyla da Necip Fazıl’ın şiiriyle örtüşmesinin sözkonusu olamayacağını önesürmüştüm.

Vay, sen misin ‘üstad’a ‘dil uzatan’(!)... Necip Fazıl’ı ‘dokunulmazlık’ katına yükseltmiş olanlardan, galiz ve bir Müslüman’a asla yakışmayacak düzeysizlikte ithamlara maruz bırakıldım. Bunlardan biri, bir internet sitesinde Hz. Peygamber’in kullanmaktan kaçındığı ‘münafık’ sıfatını bile kullanmakta beis görmedi benim için!

Oysa ben ‘üstad’ı eleştirmemiş, sadece şiirine ilişkin bazı tespitlerde bulunmak istemiştim;- o kadar! Her zaman söylemişimdir ve söylerim: 1934’e kadar Necip Fazıl, büyük ve ‘sahih’ bir şairdir. 1934’ten sonra şiirini ağır ve tumturaklı bir belagate teslim etmiş olması, yazdıklarını ‘düzyazısal’ kılmıştır. Söylediğim şudur: ‘Üstad’ın şiirinin bir güzelliği varsa, bu 1934’ten sonra, bir ‘düzyazısal güzellik’tir (beauté prosaique’).

Bitmedi. Necip Fazıl şiirinin 1934 sonrasında ağırlıklı olarak ‘emir kipi fiiller’le yazıldığını; emir kipinin ise askeri ve dini söylemin başat fiil kipi olduğunu önesürmüş; ‘üstad’ın şiirinin muhafazakar ve Müslüman çevrelerce benimsenmesinde, bu söylemin belirleyici olabileceğini yazmıştım. Önce Zafer Acar (Ağustos 2004) ve sonra Ali Sözer (Mayıs 2005) ‘Yedi İklim’de , ‘üstad’ın savunmasına geçip bana cevap verdiler. Ama asıl zılgıtı, ‘Kırklar’ dergisinde yazdığı bir yazı dolayısıyla Hüseyin Akın yedi;- benim bu son tespitimle mutabık olduğunu belirttiği için!.. ‘Yedi İklim’in ‘Necip Fazıl Özel Sayısı’ olarak yayımlanan Mayıs 2005 sayısında, Ali Haydar Haksal, Akın’a, ‘özel ve dini bir radyoda program yap[an][...], Milli Gazete gibi siyasi istikameti olan bir gazetede yaz[an]’ biri olarak bu durumu nasıl ‘izah’ edeceğini sordu. Bunun anlamı şuydu: Hem, dini bir radyoda program yapar hem de ‘Milli Gazete’de yazarken, nasıl olur da ‘üstad’ı eleştirmeye kalkarsın?

‘Üstad’ın ‘dokunulamaz’ olduğunu bundan daha iyi hiçbir örnek anlatamaz...

Hamiş: Adıyaman Valisi sayın Hikmet Tan’dan bir mesaj aldım. Geçen haftaki yazım dolayısıyla durumu tavzih ediyor ve Adıyaman’da Gaziantep, Şanlıurfa Harran ve Malatya İnönü üniversitelerine bağlı 4 fakülte ve 4 yüksekokul bulunduğunu, dolayısıyla, bu fakültelerin birleşmesi ile oluşacak olan ‘Adıyaman Üniversitesi’nin 3 yardımcı doçentle kurulmasının sözkonusu olmadığını bildiriyor. Sayın Tan’a bu açıklamasından dolayı teşekkür ederim.