Ne olacak benim bu Tayyip düşmanlığım?
Tayyip Erdoğan benim gençliğimi, hayallerimi, geleceğimi, ideallerimi, inancımı… bugüne kadar gözüm gibi koruduğum her şeyimi ellimden aldı.
Başbakan Erdoğan’ı, AK Parti’yi eleştirdiğimde şöyle tepkiler alıyorum: “Gözünü Tayyip Erdoğan nefreti bürümüş. Öfken, gerçekleri görmeni engelliyor. Düşmanlığından dolayı, baktığın her şeyde kusur görüyorsun.”
Peki gerçekten Tayyip Erdoğan’a öfkem var mı?
Allah’ın bildiğini sizden saklayacak değilim. Evet var.
Peki nefret ediyor muyum? Doğrusu zaman zaman kabaran öfkemin
nefrete dönüşmemesi için büyük bir çaba gösteriyorum.
"Nefret ediyorum" diyemem.
Peki neden bu kadar öfkeliyim? Ne istedim de vermediler? Hangi TV’nin, gazetenin başına geçmeyi veyahut hangi gazetelerinde köşe talep ettim de kabul etmediler?
12 yıllık Erdoğan iktidarı döneminde, ihale alamadım da ondan mı kızıyorum?
TRT’ye film yada belgesel önerisi götürdüm, geri mi çevirdiler?
Ne istedim? Bırakın istemeyi, talip olduğumu ima ettiğim herhangi bir şey var mı?
Tek bir Allah’ın kulu, benim AK Parti iktidarından kişisel herhangi bir talepte bulunduğumu söyleyebilir mi?
Bugüne kadar çalıştığı tüm makamlardan kendi isteğiyle istifa etmiş biri, Tayyip Erdoğan’dan ne bekler?
O halde nedir bu Tayyip Erdoğan’a olan öfkemin nedeni?
***
Tayyip Erdoğan benim gençliğimi, hayallerimi, geleceğimi, ideallerimi, inancımı… bugüne kadar gözüm gibi koruduğum her şeyimi ellimden aldı.
Dinin topluma değer katacağına olan inancıma büyük darbe indirdi.
Ortaokuldan beri İslamcı camianın içindeyim.
O yaştan itibaren bu ülkeye güzel ahlak, dürüstlük, dostluk, kardeşlik, özgürlük gelsin diye çalıştım çabaladım.
Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği dindar siyaset Türkiye’de iktidar olsun, ülkeye huzur getirsin diye gecemi gündüzüme kattım.
Aşklarımı, ailemi, çocuklarımı… tüm hayatımı İslamcılık davası için ihmal ettim.
Tek bir amacımız vardı: Müslümanlıktan aldığımız o güzel ahlakı tüm ülkeye yaymak. Özgürlüğü, kardeşliği, iç barışı, yoksullara merhameti ve yardımı, insanlara saygıyı bu ülkenin kalıcı değerleri kılmak.
Bu idealler uğruna siyaset yapıyorduk.
Bunun için gazeteler çıkardık. TV’leri bunun için, bin bir sıkıntıyla kurduk.
Vakıfları, dernekleri, okulları… hep bunun için açtık.
Bu düşünce, bu görüş iktidar olsun diye 3 yıl boyunca sabaha kadar sokaklarda gazete dağıttım.
Elime azıcık para geçtiğinde hemen ya dergi çıkardım ya gazete.
Benim gibi yüzbinlerin çabası sonunda AK Parti iktidar oldu.
İşte tüm bu birikimi Erdoğan 2 yılda mahvetti. Kendi kişisel hesapları için gözümüzün yaşına bakmadan bütün emeğimizi, birikimimizi harcadı.
Dindarları, dindarlığı toplumun nazarında değersizleştirdi. Değersizleştirmekle kalmadı üstelik, nefret objesi yaptı.
“Asla hırsızlık yapmaz” diye bakılan dindarlara hırsız, yolsuz damgası vurulmasına neden oldu.
Çatışmacılığı, ötekileştirmeyi, hakareti, saygısızlığı dindarların alameti farikası yaptı.
Merhametli, müşfik, yardımsever olarak bilinen dindarları iktidar hevesiyle gaddarlaştırdı.
Adam kayırma, kendinden olmayanın hakkını yeme, onun döneminde zirveye çıktı.
Alnında secde izi bulunan adama duyulan o itimadı yok etti.
“Dindar adamdır yalan söylemez, dindar adamdır çalmaz, dindar adam adaletsizlik yapmaz” algısını yaptıklarıyla yerle bir etti.
Barış dini olan İslam’ın çıkar için kullanıldığında nasıl yakıcı bir silaha dönüşebileceğini gösterdi.
Sadece bunlar mı?
İstanbul’un silueti onun zamanında bozuldu.
Şehirlerimiz onun iktidar döneminde daha da yaşanmaz hale geldi.
Mezhep savaşı Ortadoğu’yu kasıp kavururken, siyasi çıkar için Alevi- Sünni ayrımcılığı yapmaktan imtina etmedi.
“Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımızı kaybettik” dedi!
Medya onun döneminde pespayeleşti. Gazetecilik iflas etti.
Sektördeki en kişiliksiz, en ahlak yoksunu, haysiyet fukarası
kim varsa onları en önemli makamlara taşıdı.
Maaşını verdiği bu tetikçilerin 'kardeşim' dediği
yol arkadaşlarına saldırmasına göz yumdu.
Onunla birlikte hareket eden hiçbir dava arkadaşına değer vermedi. Hepsini aşağıladı. Yok saydı. İtibarsızlaştırdı.
50 yıllık emeğin sonunda yetişen İslamcı aydın, yazar, kanaat önderlerinin hepsini iktidar imkanlarıyla sindirdi, değersizleştirdi.
Kimine makam verdi, kimine ihale.
“Gözün üstünde kaşın var” diyen yazarları, aydınları, gazetecileri yokluğa mahkum etti.
Dışladı. Ekmeğiyle oynadı. “Bu insan, yıllardır ben iktidar olayım diye çabaladı” demeden, bir eleştiri yazısı üzerine kendi dava arkadaşlarının işine son verilmesini emretti.
Sonunda hepsini koşulsuz itaate mecbur bıraktı, muma çevirdi.
Başkan olma sevdasına özgür, demokrat, barışçı bir anayasa yapma imkanını tepti.
Suriye’de daha ilk günden itibaren silahlı çatışmanın tarafı oldu.
Savaşı körükledi. Bir ülkeyi harap eden, yüzbinlerin ölümüne sebep olan bir ateşe odun taşımaktan çekinmedi.
Gezi sürecinde “Kabataş” ve “camide içki” gibi uydurma senaryolarla iç barışımıza büyük bir darbe indirdi.
13 yaşındaki evladını kaybetmiş bir anneyi miting meydanında yuhalattı.
Sorumlu olduğu bir felakette ölen insanların acısına bakmadan vatandaş yumrukladı. Acılı bir insana tekme atan danışmanını korudu, onunla birlikte namaza gitti.
Tüm bunlarla hepimizi dünya aleme rezil etti.
Benim emeğimle iktidar olan birinin yaptıklarından dolayı, yabancılara “Ben Türk’üm” demeye utanıyorum.
Bundan daha acı ne olabilir?
Bu listeyi o kadar uzatabilirim ki sayfalar yetmez.
Peki bana “Tayyip Erdoğan öfken gözünü karartmış” diyen arkadaşlar, siz niçin öfkelenmiyorsunuz?
Tüm bu olanlara rağmen öfkenizi nasıl yendiniz?
Yıllarca yaptığınız çalışmaların heba edilmesi niçin zorunuza gitmiyor?
Daha fazla oy almak için ülkemizin yaşanmaz hale getirilmesi sizi nasıl kızdırmıyor?
Erdoğan’ın dine ve dindarlara verdiği zarar sizi niçin etkilemiyor?
Bugüne kadar canla başla savunduğunuz ideolojiyi, umut olmaktan çıkardı. Buna rağmen hâlâ ona sevgiyle nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bütün iddianızı, sözlerinizi, çabalarınızı boşa çıkardı. Savunduğunuz değerleri ucuzlattı.
Buna rağmen niçin öfke duymuyorsunuz?
Nedir bunun sırrı?
Söyleyin, biz de bilelim. twitter.com/acikcen