Nazlı Ilıcak'ın kılavuzu ve ham çökelek!
Bir arkadaşımın uyarısı üzerine farkına vardım. Nazlı Ilıcak benim de ismimi zikrettiği bir yazı kaleme almış.
Bir arkadaşımın uyarısı üzerine farkına vardım. Nazlı Ilıcak
benim de ismimi zikrettiği bir yazı kaleme almış.
Oğlu Mehmet Ali Ilıcak'ın bile "Ben onun yazılarını
okumuyorum" diyerek kaale almadığı bir omurga enkazını
ciddiye almama kızabilirsiniz.
Haksız da sayılmazsınız...
Kendi etrafındakiler bile artık adını saygıyla anmazken benim laf
yetiştirmeye çalışmam anlamsız olacak. Ama unutmayalım ki büyük sel
sularını küçük akıntılar besler. Ve en iğrenç kokular o küçük
akıntılardan yükselir. Bazen o akıntıların ve yayılan igrenç
kokuların önünü kesmek gerek.
Bugün işte bunu yapacağım.
Nazlı Ilıcak, Meral Akşener hakkındaki kaset iddiasından sonra
yazdığı yazıda bugüne kadar çıkan bütün kasetlerin Erdoğan'ın işi
olduğuna inanıyor. O kasetleri Erdoğan çektirip yayıyor ve şantaj
yapıyormuş. Hatta bunun için beni bile tetikçi niyetine
kullanmış!
Peki bunu nereden biliyor da söylüyor dersiniz?
"Son Vesayet" isimli bir video hesabında öyle
yazıyormuş da ondan. İnsan vesayet manyağı olunca takip ettiği site
bile vesayet içerikli oluyor demek ki...
"Vesayet manyağı" derken iftira atmıyorum!
Kenan Evren diktatörünü darbe yaptıktan birkaç saat sonra saçları
yerleri süpürerek selamlayıp himayesine giren bir kadından
bahsediyoruz neticede...
Milletvekilliği arzusu dindirilmeyince saçmalamaya başlayan, Sabah
Gazetesi'ndeki maması kesilince bir anda vesayetçi hocanın havarisi
kesilip kanatlarının altına sığınan da kendisidir.
Yerel seçimlerde gezi darbesinin tertipleyicilerinden CHP'ye oy
vereceğini söyleyen, bu dönemde ise HDP'ye oy vereceğini söyleyerek
terörden nemalananların yanında yer alacağını ilan eden de bizzat
kendisidir.
Sadede gelelim...
Bu "Son Vesayet" isimli hesapta "kaset
şantajcıları" arasına benim de ismim de sıkıştırılmış.
Nasıl mı?
Onu da size Nazlı Ilıcak anlatsın: "Yerel seçimlere
yaklaşırken, Süleyman Özışık, 'Martta bir kaset yayınlanacak' dedi.
Plan aynıydı. Önce bir kaset yayınlanacak denilip, beklenti
oluşturuluyor. Sonra bunun üzerinden millete iftira atılıyordu.
Tabii ki kaset falan ortada yoktu!"
Trabzonspor taraftarının yanlış karar veren hakeme, "Senin
o düdüğünün leblebisine tüküreyim" diye tepki gösterdiği
söylenir. Herhalde Nazlı Ilıcak'ı okuduklarında, "Bu
kadının kafatasının içinde o düdüğün içindeki leblebi kadar akıl
yoktur" diye isyan ederlerdi!
"Mart ayında kaset yayınlanacak" demişim de o
kasetler yayınlanmamışmış!
Vatani görevimi yaptığım Manisa'daki acemi birliğinde, bizim
bölükte yer alan Ali isminde bir çocuk vardı. Baktığını görmez,
gördüğünü anlatamaz, duyduğunu anlamaz durumda biriydi Ali.
Eğitim alanında bizim çavuş koca bölüğe ayrı, Ali'ye ayrı emir
verirdi! "Bölük, yat! Ali oğlum, de hayde sen de
yat!, "Bölük, ileri marş! Ali oğlum haydi sen de
ileri marş!", "Bölük rahat! Ali oğlum Allah aşkına
rahat!"
O kasetlerin akıbetiyle ilgili bu köşeden defalarca yazdım. Anlayan
anladı ama Nazlı hanım anlamamış. Bizim çavuşun Ali'ye yaptığı gibi
benim de bu durumu Nazlı Ilıcak'a ayrıca anlatmam gerekecek demek
ki...
Nazlı hanım!
Kılavuzun olan karga seni yanlış yere götürmüş. O yayınlanmadı
dediğin kasetlerin neredeyse tamamı yayınlandı! Sen o sırada
Zekeriya Öz'le kartopu oynadığın için görmemiş olabilirsin!
"Yakında Erdoğan'ın evinde olduğu iddia edilen paraların
taşındığını gösteren sahte bir kaset yayınlanacak"
demiştim. Yayınlandı ve hatta şu sıralar yurt dışında bir inde
saklanan Emre Uslu bile bunu sosyal medyadan paylaştı. Kılıçdaroğlu
da o görüntülerin olduğunu ve gördüğünü Meclis'teki grup
toplantısında dile getirdi. (Her ikisi de kendi dilleriyle
rezil oldular çünkü ikisi de bu paraların havuz medyası için
toplanan paralar olduğunu bizzat itiraf etti)
"Erdoğan'ın, kızı Sümeyye Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen
sit alanındaki bir villanın yapımındaki aksaklıklarla ilgili
Muammer Güler'e talimat verdiği şeklinde üretilen sahte bir kaset
yayınlanacak" demiştim. O kaset sosyal medyada yayınlandı.
Haberleri ise senin havarisi olduğun hocanın yayın arganlarında
genişçe yer buldu!
"Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölmesinden
veya öldürülmesinden Erdoğan'ın sorumlu tutulduğu bir kaset
yayınlanacak. Kasetteki Erdoğan'ın Yazıcıoğlu'nun ölümü için
Hayrettin Karaman'dan fetva aldığı ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'a
ölüm emrini verdiği şeklinde düzmece bir kaset
yayınlanacak" demiştim.
Seninkiler buna cüret etmeye çalıştı ama, o tarihte Hakan Fidan'ın
MİT müsteşarı olmadığı ortaya çıkınca geri adım attı.
25 Mart tarihi yaklaşırken, yayınlanması planlanan son kasette
"Abdullah Öcalan'ın Oslo'daki görüşmeye jetle götürüldüğü
iddia edilen ve yine Öcalan'ın müzakere masasındaki konuşmasını
içeren bir kaset yayınlanacak" demiştim.
twitter'daki onbinlerce kişi şahittir ve mesajlarım hala
duruyor.
25 Mart gecesi senin kasetçi elemanların, "Kaset birazdan
yayına verilecek" diye ön sunum yaparken devreye girip,
"Ey kasetleri yayan Fevzi F....k ve Sinan S.....u...
Bursa'da hangi sokakta ve hangi numaralı dairede bu kasetleri
yayına vermeye çalıştığınızı biliyorum. Deşifre oldunuz, geçmiş
olsun!" diye yazdım.
Bunun üzerine apar topar bulundukları evden kaçtılar. Daha sonra
Sinan S....u isimli kişinin Kahramanmaraş'taki
ailesiyle helalleştiğini yazdım. Ayrıca yurt dışına kaçmak için
yardım istediği kişilerin bile ismini yazdım. Fevzi F...'in de
ailesinin içinde hain arayacak kadar paronayaklaştığını
duyurdum!
Ayrıca Nazlı Ilıcak!
"Son Vesayet" isimli kılavuzunun yazdığı bazı
şeyleri köşene taşımışsın ki, o yazılanlar senin ve mensubu
bulunduğun yayın grubunun fitnesi sonucu yayılmış şeylerdir.
Mesela;
“Ayakkabılarla caminin içine gireceksiniz, orada
içeceksiniz ve böyle bir şey olmadı. Ne olmadı ya… Bütün görüntüler
elimizde ve cuma günü bu görüntüleri arkadaşlarımıza
vereceğiz” dediğin iddia var ya!
Evet Erdoğan o sözleri söyledi, yalan değil...
Ama o yalanı ilk önce senin program yaptığın Samanyolu Haber yayına
verdi. Hatta camii içindeki bira kutularını bile gösterip Erdoğan'ı
ve bizi galeyana getirdi. Bugün bu yalanı Erdoğan'a havale etmeye
çalışma. Sağına soluna rastgele tükürsen, inan o fitneyi yayan
kişilerden bir kaçına isabet ettirirsin!
Yine dillendirdiğin, "Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü
bacılarıma saldırdılar” sözünü de Erdoğan söyledi,
doğru...
Ama şu gerçeği atlamayalım...
Eğer birazcık kadınlık gururun varsa ve haysiyet adına bir kırıntı
taşıyorsan, mensubu bulunduğun grubun bir başka kolu olan Sürat
Teknoloji'nin o bölgedeki mobese hizmetlerini ihaleyle aldığını
söylersin. Ve o gruba dönüp, "Madem bu hizmeti siz
veriyordunuz. O zaman oradaki 70 mobese kamerasının görüntülerini
ortaya koyun" diye seslenirsin.
Yapabiliyorsan bunu yap! Yapamıyorsan, benim ismimi o kirli
ağzına alma!
Çünkü ben, benden aşağıdakiler tarafından hakarete ve iftiraya
uğradığımda susacak adam değilim!
CHP'NİN KONFERANSÇISI ATİLLA
TAŞ!
Yaklaşan seçimler öncesi CHP bombayı patlatmış. Atilla Taş, İl
Başkanı Murat Karayalçın'ın davetlisi olarak gittiği İstanbul
teşkilatında "Özgür basın" isimli bir konferans
vermiş!
Hangi Atilla Taş mı?
Hani atomu parçalayan Atilla var ya!
işte o!
Yahu şaka yapıyorum şaka, ham çökelekçi Atilla'dan bahsediyorum!
Gerçi CHP'lilere bakılırsa son yılların en faydalı konferansını
dinlemişler. Gelen eleştirilere, "Hepimiz Atilla'yız,
hepimiz Taş'ız" diye cevap verdiklerine şahit oldum
yeminle...
"Seçimden sonraki gün bu iktidarı destekleyen medya
gruplarına el koyacağız. Sahiplerinden de patır patır hesap
soracağız" diyen CHP'li yönetici Gürsel Tekin beyefendinin
partisinde medya özgürlüğün konuşmasına mı yanayım, yoksa Atilla
Taş'tan medya ve siyaset konusunda medet umulmasına mı ağlayayım
bilemedim!
Ben AK Parti'nin konferanslarına gidince adım "yandaş,
yalaka" oluyor. Atilla Taş gidince özgür medya konuşulmuş
oluyor.
Aslında bu konferanstan en fazla ders alması gereken bazı AK
Partili belediyeler ve teşkilatlar olsa gerek.
Darbenin karşısında duran onlarca gazeteci seçmeni bilgilendirmek
için şehir şehir dolaşmak için can atıyor. Yüzbinlerce seçmen,
"Gelin bizim aklımıza takılan soruları giderin, gerçekleri
herkese anlatın" diye hem bize hem de teşkilatlara
yalvarıyor. Ama AK Parti'nin bazı teşkilatları "Biz esnafı
ziyaret edip el sıkışıyoruz ve ikna ediyoruz ya bu bize yeter! Hem
nasılsa seçimler çantada keklik" diyerek onları geri
çeviriyor.
Ondan sonra da "Bu millet Nazlı Ilıcak'ın bu saçmalıklarına
nasıl inanıyor!" diye söylenmeleri yok mu?
"Aşırı botoks"tan ötürü hocam, niye olacak!