BIST 9.636
DOLAR 34,65
EURO 36,36
ALTIN 2.929,18
HABER /  GÜNCEL

Nazlı Ilıcak meydan okudu!

A. Nazlı Ilıcak, kendisini iş takipçisi olmakla suçlayanlara bugünkü yazısında tokat gibi cevaplar verdi. Ilıcak, kendisini bu ithamlarda bırakanlara resmen ateş püskürdü....

Abone ol

A.Nazlı Ilıcak, kendisini iş takipçisi olarak suçlayanları ve Başbakan'ın danışmanlarını bugünkü yazısında yerden yere vurdu. Ilıcak, "Kem Söz Sahibine Ait Kaldı" adlı yazısında geçmişte hep doğru bildiği şeyleri yaptığını söyleyerek, bugün kendisi hakkında söylenenlere ateş püskürdü. Ilıcak, köşesinde bu vesileyle Türkiye'nin yakın tarihinde iz bırakan olayları arasında okurları da gezdirmiş oluyor. Ilıcak, şunları yazıyor:

Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor. Pandora'nın kutusunun açılmasından rahatsız olanlar, ufak tefek iğnelemeler, gizli/açık sataşmalarla, medyayı yönlendirmeye çalışıyor. O zararlı bulunup, önü kesilen kişi bensem, bu konuda Tayyip Erdoğan'ın direktifi olup olmadığını açıklar mısınız? Dün Erdoğan, haber yollayarak, yanlış anlamayı ortadan kaldırdı. İş takipçisi olsam, Erdoğan'ın en yakınlarını rahatsız edecek şekilde "Pandora'nın kutusunu" niçin açayım? Zaten ben, her istediğimde, Tayyip Erdoğan ile görüşüyordum. Sadece genel bir sıkıntıyı dile getirdim.

Bekledim ki herkes eteklerindeki taşı döksün... Ufak tefek iğnelemeler; gizli açık sataşmalar...

"Pandora'nın kutusunu" açarken, şahsıma yönelik bazı olumsuz gelişmelerin ortaya çıkabileceğinin elbette farkındaydım. Ama, bugüne kadar doğru bildiğim şeyleri yazmamı hiçbir şey engellemedi. Hiçbir zaman "Acaba bana zarar gelir mi?" diye düşünmedim.

Geçmişe bakış

12 Eylül'de darbeyi topa tutarken; Başbakan Özal'a karşı yasaklı Demirel'in yanında yer alırken; Demirel'e rağmen DYP'de Mehmet Yazar'ı desteklerken; 28 Şubat'ta, müdahaleye tepkimi göstermek için Fazilet Partisi'ne kaydolurken; milletvekili sıfatıyla Meclis'e geldiğim ilk gün, Merve Kavakçı'nın "Birlikte Genel Kurul salonuna girelim" teklifini kabul ederken; basın toplantısı yapıp "Andıç"ı deşifre ederken; Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun hakaret dolu sözleri karşısında manevî tazminat davası açarken; akreditasyondaki haksız uygulamayı ortadan kaldırmak için, Milli Savunma Bakanlığı'na şikâyet dilekçesi gönderirken...

Şeref madalyası

Evet... Hiçbir adımımda, bana bunun bedeli ne olur diye aklımın kenarından geçirmedim.

Özal, siyasi yasakların sürmesi için propaganda yaparken, ben Süleyman Demirel ve Deniz Baykal'ı, onların şerefine tertip ettiğim "Mavi Gece'ye" çağırdım.

12 Eylül'de, Evren'in "Hapse girmesin yurt dışına gitsin" teklifini geri çevirdim. Hatta, "Sonra başıma kakılır" diye 3 ayı, böyle bir yer ayarlanmasına rağmen, hastanede değil, cezaevinde yattım.

Herkes Fethullah Gülen'in üzerine gelirken, ben Meclis kürsüsünden, "Devleti ele geçirecek diyorlar... bırakanız biraz da onun gibi dürüst insanlar bu devleti ele geçirsin" diye düşüncelerimi seslendirdim.

Tayyip Erdoğan, kurtlara yem edilmek istenir, bugün peşinden koşanlar onu çiğ çiğ yemek için yarışırken, Ateş Hattı'nda, siyasi linçe karşı durdum.

Eğer inançlarımı satılığa çıkarsaydım, bırakınız satılığa çıkarmayı, suskun kalsaydım, herhalde Fazilet Partisi kapatılırken, en son yasaklanacak kişi ben olurdum. Ama ben bu yasağı bir şeref madalyası olarak kabul ettim.

Toplum mühendislerine boyun eğseydim, 28 Şubat'ta, derin devletin, Demirel'in tâbiriyle "yan icraatı" olarak Akşam'daki işimi kaybeder miydim? Ben de, birileri gibi askerlerin verdiği brifinglerde demokrasinin kuyusunu kazardım.

Akrostiş

İnsanın kendisinden bahsetmesi hoş değil. Fakat, kendini bilmezlerin "Nazlı Ilıcak'ı iş takipçisi" gibi gösterme çabaları karşısında konuşmak mecburiyetinde kaldım.

Vatan gazetesi akrostiş yapmış. Baş harfleri alt alta gelince "Nazlı" kelimesi ortaya çıkıyor. Sorumlular hakkında tazminat davası açtım ve suç duyurusunda bulundum.

Haber Türk'ün sorularını cevaplandırırken de açıkça söyledim: "Eğer ben menfaatimi düşünseydim, banka kurup, içini boşaltır; sonra da bankaya el koymasınlar diye iktidarın eşiğini aşındırırdım..."

Haydi... Hodri meydan. Kimin işini takip ettim? Mülâkat almak için gidip, hangi işadamına refakat ettim?

Karınlarından konuşmasınlar

Kimse karnından konuşmasın.

Ben 3 şey söyledim:

1) Basın danışmanı, Tayyip Erdoğan'ın basınla ilişkilerini iyi tanzim edemiyor. "Pardora'nın kutusu" yazısında, 13 günlük bekleyişten sonra, randevusunu iptâl etmek zorunda kalan Oktay Ekşi örneğini verdim. Meselâ, Gazete Sahipleri Birliği de, bir aydır randevu beklemekte. Başbakan'ın medya ile ilişkilerini sıcak tutmasına inandığım için, bu noktaya temas ettim.

2) Özel Kalem'in telefonları hep meşgul. Talepler boşlukta bırakılıyor; geri dönüş olmuyor. Herkes bundan şikâyetçi.

3) Siyasî danışman "küçük dağları ben yarattım" havasında. Yani herkese tepeden bakıyor. Zaten o da bunu kabul ediyor ve "Büyük dağları da ben yarattım" diyor. Bu da başbakana zarar veriyor.

Güneş balçıkla sıvanmaz

Yukarıdaki iddiaların cevabı "Nazlı Ilıcak, iş takip ediyordu, onun önünü kestik" olabilir mi? İş takip ediyorsam, neden ilişkilerimi gölgeleyecek biçimde malûm çevreyi hedef alayım? Sessiz ve derinden gitmek daha doğru değil mi?

Zaten onlar kim ki, Tayyip Erdoğan ile aramıza girip, beni görüştürmeyecekler. Bu kararı verecek kişi, başbakandır. O da, dün bana haber gönderip, yanlış anlamayı ortadan kaldırdı; hiçbir zaman beni kastetmediğini söyledi.

O karnından konuşan danışmanlar ve onların dümen suyunda yazı yazanlar bir açıklayıverse... Ne işini takip edip, nasıl bir menfaat sağladık?

Şirketten şirkete hisse devri yapıp, borç yükünü temettü sahiplerinin üzerinde mi bıraktık?

Batık bankanın yönetim kurulu üyesi olduğumuz için, mal varlığımızı kardeşimizin üzerinde mi gösterdik?

Milyarlarca dolarlık alacağı erteletmeye mi çalıştık?

Mamafih Pandora'nın kutusunu açmamız iyi oldu; Tayyip Erdoğan basınla ilişkilerini tanzim etti, Oktay Ekşi'ye randevu verdi.

"Güneş balçıkla sıvanamadığı için" de, kem söz sahibine ait kaldı.

Yazı:A.Nazlı ILICAK
D.B.TERCÜMAN