ANAP lideri Nesrin Nas, MÜSİAD tarafından düzenlenen 10. Uluslararası Fuarı açılış töreninde yaptığı konuşma ile, haktan alıp halka dağıtmayı ilke edinen Özal'ı hatırlattı.
Abone olTürk girişimcisinin ve özel sektörünün vizyonunun ve iddiasının bir sonucu olan ve MÜSİAD tarafından düzenlenen 10. Uluslararası Fuarının açılışına katılan ANAP genel Başkanı Nesrin NAS; “-Ekonomi politikaları halk’a daha çok iş ve aş temin ettiği ölçüde başarılıdır.” diye konuştu. ANAP Genel Başkanı Nesrin NAS 10. Uluslararası Fuarının açılışında yaptığı konuşmada özetle şu görüşlere yer verdi. “-Bu fuar Turkiye'nin bir büyük adimi,AB uyeliği adımını atmasının hemen öncesine denk geldiği için ayrıca önemli.Cünku artik makroekonomik dengelerdeki iyileşmeyi kalıcı kılacak,hem de geniş kitlelerin gundelik yaşamina yansitacak adımları atma zamanımız geldi. Aksi halde hem büyümede hem de enflasyonla mücadelede elde edilen başarılar geçici olur. Ekonomi politikalan halka daha çok iş ve aş temin ettiği ölçüde başarılıdır. Bizim muhalefet olarak oncelikli görevimiz de budur.Yani iktidarın Türk insaninin yasam kalitesini iyileştirecek adımları atmasını sağlamak. İnsanımızın yaşam kalitesini arttırmak için ekonomik büyüme ve enflasyonla mücadelede yakalanan bu ivmeyi surdurmek zorundayiz. Bunun ilk adimi devlet devlet yönetme biçimimizi siyaset yapma tarzımızı köklü biçimde değiştirmektir. Aksi halde başlangıçtaki kötü dengeye dönmemiz içten bile değildir. Türk ekonomisinin tarihi böyle inişli,çıkışlı,acılı ve krizli bir büyümenin tarihidir aynı zamanda. Krizli,inişli çıkışlı büyüme sürecini sonlandırmanın ilk koşulu da hükümetin ekonomiye piyasa oyunculanndan daha geniş bir perspektiften bakması ve her adımının uzun vadeli bir Öngörü ve stratejiye dayanmasıdır. Türkiye kriz yönetimi oldukça iyi öğrendi, ancak aynı şeyi krizden çıkış için söylemek ne yazık ki mümkün değil. Riskleri gözardı eder ve iyimserliği öne çıkaran bir yaklaşımla krizden çıkış yönetimi olmaz. Burada önemli olan beklenti yönetimidir.Bu iyimserlikten farklı bir şeydir.Bu işler iyi gidiyorun ötesine geçmek/işler iyi gidecek ve bu iyi gidiş devam edecek algısının piyasalara yerleşmesini sağlamak demektir,Bu da ancak krizin asıl sebebi olanları yapısal tıkanıklıkları gidermekle mümkündür.Bu nedenle yapısal reformlara kararlılıkla devam etmek zorundayız. Vergi reformu yapılmazsa,sosyal güvenlik reformu gerçekleştirilmezse,enerji piyasası liberalleştirilmezse,yatırım ortamı iyileştirilmezse,rekabet ortamım bozan kayıt dışıyla mücadele edilmez ve teşvik yapışı değiştirilmezse büyümenin kalıcı olması, iş ve aş yaratılması kısaca geniş kitlelerin çektiği acıların sona ermesi mümkün olmaz. Bütün bu adımlar Türk özel sektörünün güçlendirilmesi için yapılmak zorundadır.Türk özel kesiminin temel ve stratejik konuları bu anlamda sahipsizdir.Yaygın politik anlayış kısa vadeli taraftar tavizliğine hapsolmuştur. Oysa temel amaç Türk işletmelerinin rekabet gücü kazanmasıdır.Nihai amaç budur.Yapısal reformlar bu nedenle önemlidir.Türk işletmeciliğinin esnekliği,dinamizmi ve cesareti övgüye değer ama halen ciddi altyapı,standart,eğitim ve bunun gibi kurumsal sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar çözülmeden ithalat artışı önlemez. Cari denge riski azaltılamaz.İthalatta mevcut eğilim devam ederse yıl sonunda dış ticaret açığımız 40 milyar dolara yaklaşabilir.Bunu tüketimi kısarak önlemek mümkün adeğildir.Çünkü ithalat artışının esas dilimi ara ve yatırım malı ithalatı talebidir.İşte Türk ekonomisinin çıkmazı da budur.Özel işletmecilik ve girişimcilik yıllardır rasyonel bir biçimde desteklenmediği ve ciddi bir liderlikten yoksun olduğu için Türk ekonomist ancak büyüyen cari açık riskine katlanarak büyüyebilmektedir. Çin,Hindistan hatta Arjantin'den bile ayrıldığımız nokta budur. O ekonomiler de yüzde 7-12 arasında büyümekte ama aynı zamanda cari fazla üretmektedirler. Türk ekonomisinin bu kısır döngüyü aşmasının anahtarı rekabet gücü yüksek bir özel sektöre ve verimli bir ekonomiye sahip olmakla mümkündür.Makro göstergelerdeki düzelme bu yapının sadece ilk adımıdır.Daha yapılacak çok iş var. Bir önemli riske daha dikkat çekmek istiyorum. AB beklentisi ve IMF süreci hem birbirine karıştırılıyor hem de AB beklentisi özel sektör bilançolarının bozulmasını beraberinde getiriyor. Bakınız özel sektörün kısa vadeli borçları artmıştır. Maliyetleri aşağı alacak ve verimliliği artıracak önlemler alınmazsa AB ile genişletmez. Sadece kısa vadeli borçlanmasını bir süre daha kolaylaştırabilir. Bu da sorunun çözümüne kalıcı katkı sağlamaz. Son iki yıldır uluslararası sermayenin iştahının çok arttığı bir dönem yaşıyoruz. 1997 global mali krizinin arkasında da bu aşırı risk alma iştahı vardı. Mevcut yapımızda bu iştahın azalması halinde cari açığımız sürdürülemez olur. Bu noktada dalgalı kur sabit kur gibi hareket eder. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu var. O da ekonominin içsel dayanıklılığım artırmak için rekabet gücünü artıracak adımları hızla atmak/yatırım ortamını yileştirmek,bunun için hukuki güvenliği sağlamak ve özel sektörün yeniden yapılanmasında öncü ve yol gösterici bir rol üstlenmektir.”