Namus kimde, para kimde!
Dünya basını bizi Türk basınından daha iyi analiz ediyor, zira uzaktan her şey daha net görülüyor.
New York Times yazmış; Türkler her zaman iyi diziler sever, yıllar önce ‘’Dallas’’ takıntıları vardı, daha yakın tarihte ise ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ şimdi izledikleri dizi ise, (AKP/Cemaat kavgası)‘’Türkiye’nin kendi siyasi krizi.’’
Şahsıma ara/sıra gelen okuyucu yorumlarında ’’ Taa oralardan gazel okuma, gel ülkende yaşa da öyle görelim seni’’ kritiklerine ithafen diyorum ki; ‘’Dünya basını bizi Türk basınından daha iyi analiz ediyor, zira uzaktan her şey daha net görülüyor.
Yani uzaktan her şey daha net . Burada anlaşalım.
Siz değil miydiniz, Türk çayını bir İngiliz yazarın kaleminde tanıyan..!
On sene öncesine gidecek olursak Avrupalı Türkiye’yi çok iyi tanımıyordu, haritada dahi tam olarak nerede olduğuna dair fikirleri dahi yoktu ama yalan yok, bugün şahane tanıyorlar. Şöhretin iyisi/kötüsü olmaz diyerek bardağın dolu(!) tarafına bakmayı başka bir yazıda planlıyorum. Sözüm olsun.
Ama bugün hemen hemen her gün görmeye/duymaya alıştığımız, bomba ses kayıtlarından yürüyelim…
İnanın; Amerika/Avrupa; Türkleri çok iyi analiz edebiliyor. Türk toplumunu ciğerine kadar tanıyorlar.
Türkler hayatın tadını dizilerde yaşarken, dizi seyrederek şekillenirken, onlarda tam şu sıralar Türkiye’yi dizi babında izliyor. En büyük ve bomba diziyi onlar seyreyliyor.
Yaşadıklarımız ‘’küresel oyunlar, tüm bunlar önceden planlanmıştı’’ diyerek büyük adımlarla yürürsek, yani büyük fotoğrafa odaklanalım dersek, hiçbir şey yapmadan oturup filmi izlememiz gerekiyor ki; ‘’ha bunu zaten yapıyoruz(!)’’
Cemaat tarafından günbegün bizlerın huzuruna sunulan Başbakanın başrol oynadığı ses kayıtları karşısında, ‘’Haşa kesinlikle montaj, başbakanımız namazında abdestinde olan, Allah ve Ahiret inancı olan bir mümin olarak, kul hakkının ne demek olduğunu baş bilen olarak, böylesine yolsuzluk, devleti soyma , rüşvet, hırsızlık gibi ağır ithamlarda bulunmak, yazıktır, günahtır. Çok yaşa Başbakan…’’ diyebiliyorsanız ve buna gerçekten kendi iradenizle inanıyorsanız… No problem…
İnanmayanlara gelelim…
Geziyle başlayan ve toplumu ikiye bölen, Türkiye’de yaşayan tüm azınlıkların bir anda birleştiği, tek yumruk olduğu süreçten itibaren, başbakanın bizim de ilk defa duyduğumuz, ''paralel devlet'' tarafından darbe girişimleriyle başlayan bu çok sancılı sürece değin, yüzde ellisinin dışında ki vatandaşa üslubunun asla hız kesmemesi, gitgide daha da sertleşmesi, Akp/Cemaat kavgası şu günlerde nasıl kızışıyorsa, toplumun bu başbakan tarafından yok sayılan kesimini de çok kızıştırdı. Fena kızıştırdı.
Öyle kızıştırdı ki; başbakan bilerek/isteyerek bu üslubu kullanıyor, kaos yaratarak bundan beslenmek istiyor diyenleri adeta haklı çıkardı...
Soruyorum;
-Başbakan; kendisine karşı olan kesime üslubunu neden değiştirmiyor?
-Başbakan; Gülen’in büyük karşı ataklarda bulunacağını bildiği halde, toplumun bu kesimini neden kazanmaya yönelik adımlar atmadı?
-Başbakan; neden hala kürsüye çıkıp ‘’benim başörtülü bacıma böyle yaptılar’’ diyerek, örtüsüz, örtülü, o keskin ve tehlikeli ayrımı altını çize çize koydu.
-Başbakan neden bu kadar kendine güveniyor?
-Başbakan, bu acımasız savaşın çıkacağını bildiği halde, neden oyunu kuralına göre oynayıp, düşman bellediklerini safına almaya çalışmadı?
Gülen’e gelince; Şu meşhur bedduasını ederken, ‘’evlerine ateş salsın’’ derken demek ki art arda huzurlarımıza sunacağı ses kayıtlarından bahsetmiş.
Beddua edilir, gerçekleşsin diye beklenir. Ki; Allah katında günah olduğunu bildiğimiz halde, insanoğlu bazen yaşadıklarının tesiri altında bu günahı işleyebiliyor.
Gülen’in farkı; beddua edip, bunu bizzat gerçekleştirmeye yönelik infaz bombardımanı.
Buna; Allah katında ’şirk koşmak’ deniyor ki; en büyük günah budur.
Sayın Gülen; ‘’Seni Tanrı güldürsün’’ diyerekten yani…
Hal böyle iken; parayla, namusun kim de olduğu belli değilken…
Sayın başbakana soruyorum; sizin başörtülü bacınız mı, bizim başörtüsüz bacımız mı?