BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Namaz kılan asker şehit, Alevi asker şehit değil!!

Sağolsunlar bu ülkede öyle bakanlar var ki, milletin acısını-yasını doya doya yaşamasına izin dahi vermiyorlar.

Sağolsunlar bu ülkede öyle bakanlar var ki, milletin acısını-yasını doya doya yaşamasına izin dahi vermiyorlar.

İşte gördünüz!

Dün Türk Silahlı Kuvvetleri'nden sorumlu Orman Ve Su İşleri Bakanı (!) çıktı, 25 şehit askerin ardından ettiği sözlerle acıyı bir anda kin ve nefrete dönüştürdü.

Dutluklardan ve fidanlıklardan sorumlu Milli Savunma Bakanı sanırım o sırada, çıkan bir yangını söndürmek için itfaiye arayışındaydı.

"Bu durum Pakistan'da ve Hindistan'da da olduydu arkadaşlar, çok doğal" diyor Veysel Eroğlu. Bu durum Bakan bey için gayet doğal bir durum olabilir ama, aileler için çocuklarının bin parça halinde eve gönderilmesi pek doğal olmuyor.

Ama işte;

İnsan hayatının ucuz olduğu bir yerde, açıklamalar da böyle ucuz ve bayağı oluyor!

Keşke bakan bey bu olayların yaşandığı kabile ülkeleri yerine, olayın olmadığı ülkeleri saymayı akıl etseydi. 

Mesela Japonya'da bu olaylar sonrası bakanların intihar ettiğini hatırlasaydı. Tamam kendisini intihara davet edecek değiliz ama, en azından "dikkatli konuş" diye bir ağız ayarı çekmeye hakkımız vardır diye düşünüyorum.

Herkes, "İyi de Orman Bakanı niye açıklama yaptı?" diye soruyor.

İyi de bu yeni bir şey değil ki?

Gaziantep'teki terör saldırısı sonrası İçişleri Bakanı yerine Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Fatma Şahin'in konuşması...

Yargılama konusunda Adalet Bakanı yerine Bülent Arınç'ın açıklama yapması...

Kültür ve Turizm konularında Ertuğrul Günay'ın yerine bizzat Başbakan'ın demeç vermesi....

Erdoğan'ın hem Başbakanlık yapması, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı gibi çalışması tuhaf gelmedi de bu mu rahatsız etti sizi?

Ediyor işte...

Çaresizliğin yaşandığı yerde kelimeler didik didik ediliyor. Bir cadı avına çıkılmış gibi günah keçisi aranıyor. Acı yerini bir anda kabaran öfkeye bırakıyor. Hatanın gerçek sahibini değil de, gaf yapanı kendi aramızda boğuyoruz.

"Her horoz kendi çöplüğünde öter" atasözünden yola çıkarak, "Burası benim seçim bölgem. En çok benim konuşma hakkım var" diye kendisine uygun olmayan bir rol seçen, o rolü oynamak için pozdan poza giren bakanlar bunu bir şekilde başarıyor.

"Terör ve şehit" kavramları bu ülkenin kanayan yarası.

Son on yılda 1184 askerini teröre kurban vererek "Cennette de bile büyük bir ordu kurmuş milletin" karşısına şehitlikle ilgili açıklamalar yapmak üzere çıkıyorsan sözünü bin süzgeçten geçirmen gerekiyor.

Geçirmedin mi, suçlu bir anda hükümet oluveriyor. 

Dün sosyal medyada kıyametler koptu.  

İpini koparan hükümete küfürler, hakaretler etti. Hani olaya vakıf olmasanız, dersiniz ki o kazara patladığı söylenen bombanın pimini bizzat Başbakan Erdoğan çekmiş!

Dünyanın hiç bir ülkesinde başbakanlar, askerlere bomba istifleme dersi vermiyor.

Normal olanı şu olmalıydı. Milli Savunma Bakanı'nın yanında Genelkurmay Başkanı, onun yanında da, "Bu gece bu mühimmat taşınacak. Denetleme var" diyerek kırmızı alarm veren o komutan bulunmalıydı.

Denetleme demişken, askerlik yapanlar iyi bilir. 

"Denetleme" adı altında bir emir verilmesi demek, hayatın durduğu an demektir kışlada. Şimdi aynı durum var mı bilmiyorum ama benim askerlik zamanımdan bilirim az çok. Mutfakların, yemekhanelerin ve hatta tuvaletlerin kapatıldığı anlardır o "denetleme" anları...

O emrin gereği yerine getirilmeden ölemezsin!

Ya da böyle ölürsün!

25 fidan kırılıp düştü toprağa işte.

İhmal sonucu hem de.. 

Beytüşşebaptaki 10 fidanla birlikte toplamda 35 gencin şehit olması büyük bir acı ama, bundan daha acı olan, sistemimizi ve hatta insanlığımızı sorgulamamız gereken daha acı 3 gerçekle karşı karşıyayız

Birincisi;

Afyon'un göbeğinde, kendi kışlasında can veren askerlerine 11 saat sonra ulaşan TSK'nın, Güneydoğu'da baskın yiyen ve yardım bekleyen karakoldaki askerlerinin yardımına 24 saat sonra ulaşması normalmiş meğer!


İkincisi;

Bazı kişilerin, "Namaz kılan tek asker kurtuldu" diye haberler üreterek adeta diğer askerlere hakaretin en büyüğünün edilmesi.

Üçüncüsü;

Çocuk Beytüşşebap'ta PKK ile çatışmış ve şehit düşmüş. Alevi diye cenazesinde ne bir komutan, ne de bir siyasetçi yok!

Bu ne biliyor musunuz?

74 milyonun gözünün önünde bu çocuk için, "Pisi pisine öldü, şehit falan değil" demektir bu!
Bu çocuk vatanı için çarpışarak şehit düşmüş. Onu inançları ölçüsünde ebediyete yolculamak ve gerisini yaradana bırakmak gerekirdi, bunu da beceremedik..

Şimdi bundan sonra pek çok kanalda duyacaksınız, "Olayın üzerine ciddiyetle gidip sorumluları bulacağız ve en doğru bilgileri kamuoyu ile paylaşacağız" diyecekler..

İnanmayın!

Biz aylar önce çakılan uçağımızı kimin düşürdüğünü daha bulamamışız. Cephanelik niye infilak etti sorusunun cevabını bizden sonraki nesillere bırakmak en doğrusu olur!