Derya Sazak'ın tartışma konusu olan kitabında suçladığı isimlerden Nagehan Alçı iddialara yanıt verdi...
Abone olGAZETECİLER.COM
Milliyet sinin eski yayın yönetmeni Derya Sazak'ın "Batsın böyle gazetecilik" adlı kitabında hedef aldığı isimlerden Milliyet yazarı Nagehan Alçı, gazeteciler.com'dan Adnan Berk Okan'a konuştu.
Sazak, Nagehan Alçı'nın kendisine yolladığı bir sms'i de yayınladığı kitapta Alçı'nın gazeteye yazar olma sürecinin dışardan gelen baskılarla gerçekleştiğini yazmıştı. Nagehan Alçı, Sazak'ın iddialarına yanıt verdiği röportajda yaşananları Adnan Berk Okan'a anlattı. Milliyet'te Sazak döenminde çok sayıda yazısının sansürlendiğini ve kendisine mobbing uygulandığını iddia eden Alçı, Sazak'ın Başbakan'ın onayı ile gazetenin başına geçtiğini öne sürdü. Sazak'ın dürüst davranmadığı ve "ucuz kahramanlık" yaptığını savunan Nagehan Alçı, kendisini dava edeceğini de duyurdu.
İşte Adnan Berk Okan'ın Nagehan Alçı röportajı:
ABO: Derya Sazak'ın sana da saygı ve sevgilerini sunarak gönderdiği kitabını okudun mu Nagehan?
N.A. : Kitabı aldım. İçine ‘sevgi ve dostlukla’ diye adıma imzalamış. Ancak biraz karıştırınca bırakın dostluğu, bana karşı büyük bir iftira ve düşmanlıkla karşılaştım.
ABO: Sansür edilen bir makalenin yayımlanmasını rica amacıyla gönderdiğin SMS’ini kitabında yayımlanması konusu mu iftira ve düşmanlık?..
N.A.: Evet fazlası da var… Benim kendisine attığım özel SMS'i saklayıp ekran görüntüsüyle yayınlayacak kadar çıldırmış malesef...
ABO: Orada haklısın zira ben de salt o mesajı yayımladığı için Derya’yı kınadım ve eleştirdim de…
N.A.: Evet o yazını okudum teşekkür ederim.
ABO: Neyse devam edelim:
N.A.: Göstere göstere özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri izinsiz yayma suçunu işliyor.
ABO: Ben de yazımda Derya’nın hem ‘suç’ işlediğine ve hem de ‘Ayıp’ ettiğine dikkat çekmiştim zaten…
N.A.: Evet… Avukatım süreci başlattı. Bu suçundan ötürü ceza alacak bunu biliyor ama yine de hukuku çiğniyor. Ya da o da birileri gibi paralel savcılar ve hakimlerden söz aldı. O sayede açıkça bu suçu işleyebildi.
ABO: Paralel savcı ve hakimlerden söz almış olabileceği konusunda sanırım ironi yapıyorsun…..
N.A.: Yok hayır ironi yapmıyorum her şey o kadar açık ki… Artık bu durum tam bir delirme halidir. Sanki Derya Sazak medyadan tamamen tasfiye olmasının, iktidara kraldan çok kralcılık yapmasına rağmen dikkate alınmamasının hıncını benden çıkarmış.
ABO: Şaşırmış gibisin… Demek ki Milliyet’te beraber çalıştığın dönemde sende olumlu bir izlemim bırakmış...
Keşke hayatında bir kez olsun dürüst olsaymış…
N.A.: Evet şaşırdım çünkü ben ona dostluk dışında hiçbir şey göstermedim. Hâlbuki o bana devamlı ‘Nagehan sen bana güven. Milliyet zordur ama Milliyet'te her görüş olmalı. Milliyet’i gençleştiriyoruz, sana da ihtiyacımız var’ derken esas direnç kendisiymiş. Keşke hayatında bir kez olsun dürüst olsaymış…
ABO: Avukatın hangi gerekçeyle şikâyet edecek Derya’yı?..
N.A.: Benim bildiğim mesaj kişiye özeldir, onun namusuna teslim edilir. Mektup gibi… Tıpkı özel mektupları izinsiz yayınlayamayacağınız gibi özel mesajları da yayınlayamazsınız. Ama Sazak gibiler yıllarca yasa dışı dinlemelere karşı çıkıp ‘özel hayatın deşifre edilmemesi’ teraneleri atıp işlerine gelince açıkça özel hayatı deşifre edebiliyorlar…
ABO: Anlaşıldı… O konuda seninle tamamen hemfikirim… Peki Nagehan; ben de Derya’nın iyi gazeteci olduğunu kabul edenlerdenim ama okurlardan o tespitime çok itiraz geldi. 28 Şubat döneminin en kötü manşetlerinin onun yönettiği Milliyet’te yayımlandığı, TSK ile en içli dışlı olan genel yayın yönetmeninin Derya olduğunu savunanlar bile oldu. Bu konuda sen ne düşünüyorsun?
N.A.: 28 Şubat döneminin en korkunç manşetlerini atanlardan biridir Sazak ancak o kısmı geçelim de bu güne gelelim… Benim Milliyet’te çalıştığım ve Derya Sazak’ın da genel yayın yönetmeni olduğu dönem için söyleyeceğim tek şey var: Benim için tam bir sansür dönemiydi!
ABO: Ama onun gazeteden kovulmasından sonra o konuda bir şey yazmadın….
N.A.: Arkasından konuşmak, zaten basın hayatı bitmiş, düşmüş birine bir de ben vurmamak için bunları hiç anlatmadım ancak Derya Sazak neredeyse her hafta benim yazımı bir şekilde sansürledi. Her türlü konuyu bir şekilde bir bahaneyle kesiyordu.
ABO: Meselâ ne yazıyordun da sansürlüyordu?.
N.A.: Cemaati eleştiren yazılarımı da sansürledi, büyük sermayeyi eleştiren yazılarımı da…. Hatta Taraf’a dair yazdığım yazıda ben Mehmet Altan’ı aradım ve onun görüşünü sormak istedim. Bunun üzerine Mehmet Altan gazeteyi aradı ve beni sansürletti.
ABO: Ne yazdıydın meselâ Mehmet Altan için?..
N.A.: Sorular soruyordum Altan’a… Taraf’taki değişim ve durduğu yer ile ilgili. Nitekim bu gün bu soruların cevabı ortada. Ama hayır, bir köşe yazarının başka bir yazara soru sormasını, o yazarla ahbaplığı olduğu için sansürledi Sazak!..
ABO: Başbakan’ın hoşuna gidecek yazılar yazdığında da sansür yedin mi?..
Yaveri mi vardı Sazak’ın?..
N.A.: Evet Sazak ve yaveri kraldan çok kralcılık yapıp beni sansürleyip duruyorlardı….
ABO: Yaveri mi?.. Yaveri mi vardı Sazak’ın da paşalar gibi?..
N.A.: Adını vermek istemiyorum ve hatta gereksiz de buluyorum… (Kim olduğunu bildiğim halde bir de ona söyletmek istedim ancak Alçı “Yaver” dediği genel yayın yönetmen yardımcısının adını vermedi ama ben yaverin kim olduğunu söyleyeyim: Tahir Özyurtseven)…
ABO: Sansürlenen yazılarına nasıl gerekçeler buluyordu?.
N.A.: Mesela bana söylenen gerekçe hep şöyle oluyordu: ‘Başbakanın hoşuna gitmez’.. Haliyle benim tezim de tam tersi oluyordu ve ben de ‘Hayır bu doğru değil, Başbakanın hoşuna gider’ diyordum… Bu arada Milliyet’te Başbakan’a dokunulamıyor zannedilmesin. Her türlü sert eleştiri yapılıyor gazetede. Bu bana özeldi. Şimdi parçaları birleştiriyorum, tam bir mobbing uygulamışlar bana! Bak sana o kitabında yayınladığı özel SMS'in hikayesini anlatayım.
ABO: Dinliyorum:
N.A.: Bilal Erdoğan ile ilgili bir analiz yaptım ve sayfa sekreterliğine gönderdim. Yazımı sansürledi.
ABO: Yok canım daha neler?.. Kötü bir şey mi yazdın ki Bilal Erdoğan için?..
Başka sansürler de mi var?..
N.A.: Yooo… Bilal Erdoğan’ın ileride siyaset yapabileceğine dair bir analiz yazdım. Esenler’de bir konuşma yapmıştı ve ben bunun üzerinden bir okuma yaptım. Ama ‘Başbakan’ın hoşuna gitmez’ gerekçesiyle yayımlamadı…
ABO: Sen de onun üzerine aksine Başbakan’ın hoşuna gideceğini hatırlattın o SMS’le…
N.A.: Evet ama sadece o kadar değil…
ABO: Başka sansürler de mi var?..
N.A.: Olmaz mı?.. Meselâ Hasan Cemal'e sahip çıktığım, Hasan abiyi savunduğum bir yazının da başlığını ve içeriğinin bir kısmını sansürledi.
ABO: Sen ve hem de Milliyet’te ve hem de kovulduktan sonra Hasan Cemal’i savundun?...
N.A.: Evet… Hasan Cemal’in yanında duran yazıları en çok ben yazdım Milliyet'te. Aç bak arşive istersen. Sazak'ın ise Hasan abinin ardından ettiği lafları söylemek istemiyorum. Can Dündar’ı da o süreçte aradım, ekranda da söyledim. Milliyet bu isimleri kaybetmemeli diye düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum.
ABO: Bilmem hatırlar mısın ya da okudun mu?. Can Dündar, Hasan Cemal ve hatta Derya Sazak kovulduklarında ben Başbakan’ın suçlanmasına itiraz etmiş ve ‘Dündar’ı, Cemal’i ve Sazak’ı Başbakan kovdurmadı; Demirören kovdurdu çünkü Demirören Kürt bağımsızlık hareketine destek verenlerden nefret eder… Nuray Mert’i de BDP’lilerin otobüsünün üzerine çıktığı için kovdu’ yazmıştım. O gün bana itiraz edenler, ‘Bizi Başbakan kovdurdu’ diyenler bugün ‘Bizi patronumuz kovdu, Başbakan’ın dahli yok’ diyorlar. Bu konuda ne dersin?”
N.A.: Senin o dönemki analizlerini doğru buluyorum. Sen bir Milliyet yazarının bir sözünden de bahsetmiştin o yazıda: ‘hükümete vurursam en fazla kovulurum ama kahraman olur ve yüklü tazminatımı da alırım ama cemaate vurursam tutuklanırım.’ 2011’den beri yazarların çoğunda bu psikoloji var maalesef. Yavaş yavaş kırılıyor bu.
ABO: Tabii tabii haklısın…
N.A.: Bir de son günlerde bir ucuz kahramanlık modası başladı.
ABO: Nasıl?
NA: Sazak yıllarca hükümetin sayesinde TRT'den kazanç elde etti. O zaman onun için hükümet çok iyiydi. Hükümet sayesinde Milliyet'in başına geçerken de iyiydi…
ABO: Daha neler?.. Derya Milliyet’in başına iktidar sayesinde mi geçti?.
N.A.: Evet, Derya Sazak Başbakan’ın onayıyla yayın yönetmeni oldu. Bunu söyleyebilirim.
ABO: Ucuz kahramanlık nerede peki?.
N.A.: Kovulduktan sonra ‘hükümet baskısı var! Basın özgürlüğü nerede?’ diye bağırmak kolay değil mi sence de?..!
ABO: ben ya her zaman bağırırım ya da sonsuza kadar susarım…
N.A.: Eh yani… Ben ucuz kahramanlara soruyorum: Kovulana kadar neredeydiniz? Her hafta nasıl büyük bir hevesle arayıp hükümetten çok hükümetçilik yaptığınız ortadayken ki şimdi artık kaybedecek bir şeyiniz kalmamışken mi hatırlıyorsunuz baskıyı? Madem bu kadar rahatsızdınız neden sesiniz çıkmadı?
ABO: Az önce Cemaat’i eleştiren yazılarının da sansürlendiğini söyledin. O nasıl ve niçin oldu?..
N.A.: Kemalettin Özdemir ile ilgili daha ortada hiç konu yokken, kimse yazmamışken bir yazı yazdım. Hükümet ve cemaat arasındaki sorunun temelleri üzerine bir analizdi. Görüntüde Gülen cemaatine vuran yazılar basılıyordu ama gerçekten cemaatin aşil topuğuna dokunan yazılar yasaktı. Hükümete her gün Milliyet yazarlarının tümü vuruyordu bugün de vuruyorlar zaten ama cemaate esaslı eleştiriyi neden yasakladığını o gün çözemiyordum…
ABO: Bugün artık çözdün mü?..
N.A: Bu günlerde neden o konuda hiç seslerinin çıkmadığı bugün cemaatin kanallarında, başköşelerinde ağırlanıyor oluşlarından belli değil mi?
ABO: Daha fazla vaktini almamak için bitireyim. Şu Ak Parti destekçiliği ve milyonlarca hayran milyonlarca da düşman… Bütün bunlar değer mi sence?...
N.A.: Ben temelde Ak Parti’nin reformlarını ve vesayetle mücadelesini destekleyen ve bunu hiçbir şekilde saklamayan bir gazeteciyim. Evet tarafım. Demokrasiden, sivil siyasetten seçilmişlerden yana tarafım. Dün askerin vesayetine muhaliftim bu gün de cemaatin vesayetine muhalifim. Ve bütün bunlar benim değerlerim, değer verdiğim şeyler. Elbette bir insanın değerleri için mücadele etmesi her şeye değer…