Doğan Hızlan Cumhuriyet Gazetesi'nde yaşadığı ilginç olaylardan birini kaleme aldı. İki tane "Nadir" yüzünden çıkan karmaşıklık, nadir yaşanan olaylar arasında...
Abone olDoğan Hızlan, "Bir gazetede iki Nadir olursa" başlıklı yazısında Cumhuriyet'te yaşadığı nadir bir olayı kaleme aldı.
CUMHURİYET Gazetesi’nden tanıdığım zarif, hoş sohbet muzip foto muhabiri Seláhattin Giz’in Galatasaray Yapı Kredi’deki Sefirden Sefile başlıklı sergisini gezdim. Elbet anılar galerisindeki görüntüler arasında dolaşarak.
Onunla ilgili hoş bir anıyı size yazmak istedim. Elli yılın ötesinden...
Cumhuriyet Gazetesi’nin eski binasının ikinci katı. Geniş bir salon. İstihbarat servisi burada. Yeni Sabah binasına bakıyor.
Günlerden pazar, geniş odada İstihbarat Servisi şefi Vedat Etensel, Seláhattin Giz oturmuş sohbet ediyorlar.
Birden telefon çalıyor, Etensel ahizeyi kaldırıyor, telefondaki ses ben Nadir, diyor, yazımı yazdım aldırabilirsiniz.
Hepsinin yakından tanıdığı Beyoğlu muhabiri Nadir Dayı’ya ilk alaycı cevap Etensel’den geliyor; Nadir, nerden çıktı yazıyı biriyle göndermek, deyip gülerek telefonu kapatıyor.
Telefon yeniden çalıyor, bu sefer ahizeyi kaldıran Seláhattin Giz, o alaycı tonu ve üslubu daha da yükselterek, telefondaki kişiyi sarakaya alıyor.
Gülüşüp dururlarken odaya Nadir Dayı giriyor, Etensel ve Giz, nedir bugün yaptığın diye onu kahkahalarla sorguya çekerlerken, Nadir Dayı büyük bir şaşkınlıkla, ben telefon etmedim ki, diyor. Kahkahalar ağızda donup kalıyor.
Nadir Nadi, dört ay sonra yazı yazmaya başlamış, ilk yazısını da o gün gönderecek.
Sonunda Nadir Nadi, gazeteye geliyor, zamanın Yazı İşleri Müdürü Erol Dallı’ya yazısını uzatırken şöyle diyor:
Erol, gazetede iki Nadir olunca işler karışıyor.
Erol Dallı, bu sözün ne demeye geldiğini arkadaşlar olayı anlattıktan sonra öğreniyor.
* * *
SELÁHATTİN GİZ’in sergideki Atatürk fotoğraflarını mutlaka görün. Hele Ankara’ya giderken vagon penceresinden onu geçirenlere bakan hüzünlü Atatürk’e dikkat edin.
O fotoğraf benim belleğimde iz bırakmıştır.
Giz, 18 yaşında fotoğrafçılığa başlamış, 50 yıl bu tutkusunu sürdürmüş. 1914’te Selánik’te doğdu, 1973’te İstanbul’da öldü.
Sergide Zeiss marka makinesini gördüğümde, onun güler yüzünü, ince alaycılığını anımsadım. Kızgın bir anına rastlamadım, nezaketi aşan bir tavrına tanık olmadım.
Sergi kataloğunda Alberto Modiano’nun yazısı ile Seyit Ali Ak’ın onunla yaptığı konuşma, cumhuriyet kuşağının, cumhuriyete bağlığını, sevgisini, tutkusunu gösteriyor.
Hayatın doğallığı içinden çekilmiş fotoğraflar, bize toplumumuzun, insanımızın tarihini iletiyor. Fotoğrafın yazıyı aşan belgeselliğini kanıtlıyor.
Unutulmaz bir diğer fotoğraf: İş başvurusu için gelen iki hanımın kıyafeti, masanın başındaki adamın görüntüsü ve bütün bunları eski tarihlere götüren iki aksesuvar:
Daktilo makinesi ve fötr şapkalar.
Yanda yoksullara yemek dağıtımını belgeleyen bir fotoğraf.
Ve bir muziplik. Japon mağazasından alınan bir Zeplin, arkasında Haliç ve bir haber.
Zeplin İstanbul’dan geçti; ama inemedi, Beyazıt Kulesi’nden muhabirlerimiz bu anı tespit etti.
Zarif bir 1 Nisan şakası.
* * *
FOTOĞRAFLARLA Atatürk’ü yeniden anmak ve cumhuriyet tarihinde insanları görmek. İkisi de sergiyi gezme isteği uyandırıyor.
YAZI:Doğan HIZLAN