BIST 9.185
DOLAR 34,37
EURO 36,78
ALTIN 2.970,45
HABER /  DÜNYA

Myers Türkiyeye bir iki laf etmiş

1 Mart tezkeresi geçmeyince dönemin ABD Genelkurmay Başkanı çılgına dönmüş.

Abone ol

Gayri resmi kanallardan kendilerine gelen mesajlara gerektiğinden fazla itibar ettiler. Bu kanallar tezkerenin geçeceği mesajını iletiyorlardı devamlı. Bunun Başbakan Erdoğan tarafından söylendiği ileri sürülür ama bence o değil, onun adına konuşanlardan bir kısmı söz vermiş olabilir

 
Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihinde en büyük kriz olan 1 Mart 2003 tezkeresi sırasında Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği görevini yürüten Faruk Loğoğlu, Amerikan tarafının yaptığı ve tezkerenin geçmemesinde etkili olan hataların başında, Türk resmi makamlarının verdiği mesajlar yerine "back-channel (arka kanal)" olarak adlandırılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlarının "Tezkere geçecek" yönünde verdiği mesajlara itibar etmelerinin geldiğini açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı'nda müsteşarlık makamına kadar yükselen, Danimarka, Azerbaycan ve ABD'de büyükelçi olarak görev yapan Loğoğlu, 35 yıllık kariyerinin ardından 31 Ağustos'ta emekliye ayrıldı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın başına geçen Loğoğlu, 1 Mart tezkeresi döneminde yaşadıklarını ilk kez Milliyet'e anlattı.

Bugün 11 Eylül'ün yıldönümü. Dünyayı ve ABD ile ilişkilerimizi nasıl etkiledi?
11 Eylül'den 10 gün sonra Washington'da büyükelçi olarak göreve başladım. 5 yıl sonra şunu söyleyebilirim: Dünya artık daha güvensiz, terörün daha fazla yayılıp yaygınlaştığı ve ciddiyet kazandığı bir dünya. Türkiye ve ABD'yi de birbirine yaklaştırdı. Türkiye'nin 80'lerden başlayarak verdiği mücadelesine en fazla destek ABD'den gelmişti. 11 Eylül olduğunda da ABD'ye olanların ne anlama geldiğini gören ve yanında olduğunu açıklayan ilk ülkelerden biri Türkiye oldu. 11 Eylül sonrasındaki Afganistan operasyonu yakınlaştırıcı etki yaparken, Irak birçok noktada uzaklaştırıcı, ayırıcı oldu.

Hangi konularda uzaklaştırdı bizi?
Son savaşı Türk kamuoyu benimsemedi. 1 Mart tezkeresi olayı ilişkilerde kalıcı sıkıntılara yol açtı ve iki ülkenin Irak'ta birlikte, yakın ve süratli çalışma imkânını ortadan kaldırdı. PKK konusu ciddi sıkıntı kaynağı olmaya devam ediyor. Çuval olayı gibi bazı gelişmeler psikolojinin bozulmasına neden oldu. Kuzeyde Kürt devletinin oluşumuna yönelik gelişmeler ve Kerkük'te yaşananlara ABD'nin kayıtsızlığı da Irak'tan kaynaklanan sıkıntılar.

Tezkerenin geçmemesinin anlamı neydi?
Muazzam güven zedelenmesine yol açtı. ABD o kadar istiyordu ve o kadar emindi ki tüm savaş planlarını bunun geçeceği varsayımına bağlı olarak yaptı. Bunun için de geçmeyince çok büyük hayal kırıklığına uğradı. Etkisi hâlâ devam ediyor. Ama ilişkiler önemli olduğu için, iki taraf da ilişkileri düştüğü yerden yavaş yavaş kaldırarak ileri götürmeye çalıştı.

Tezkerenin geçmemesinde ABD'nin hataları oldu mu?
Çok büyük hatalar yaptılar. Birincisi, bu işin olmasını o kadar çok istiyorlardı ki bu onları, işin olacağı varsayımına kilitledi. İkincisi, gayri resmi kanallardan kendilerine gelen mesajlara gerektiğinden fazla itibar ettiler. Bu kanallar tezkerenin geçeceği mesajını iletiyorlardı devamlı. Bunun Başbakan tarafından söylendiği ileri sürülür ama bence o değil, onun adına konuşanlardan bir kısmı söz vermiş olabilir. Amerikalılar bu olumlu mesajlara inanmayı tercih ettiler. Üçüncüsü, Türkiye'nin demokratik bir parlamentoya sahip olduğu gerçeğini benim uyarılarıma rağmen değerlendiremediler. ABD'lilerin bunu bir an önce yapın baskısı Türk hükümeti üzerinde olumsuz etki yarattı.

Back-channel denen gayri resmi kanallardan farklı mesajlar gittiğini nasıl anladınız?
Gerekli iznin alınmasının zaman alabileceği, olmayabileceği, başka türlü olabileceği yönündeki sözlerimizin hedefine ulaşmadığını hissettim.

Danışmanlarla yürütülen bu ilişkiler sağlıklı mıdır?
Bazen çok sağlıksız olabiliyor. O kanalların işletilebileceği alanlar tabii ki olabilir ve hâlâ da var. Ama Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin temel boyutlarını etkileyecek nitelikte ciddi karar verme noktasına geldiğinde bu kanalların susması gerekir. Önemli konular sadece ve sadece resmi kanallardan yürütülmelidir.

Önceki hükümetler döneminde var mıydı?
Daha önceki iktidarlarda pek bu kadar olduğunu zannetmiyorum. Şimdi yavaş yavaş rayına oturmuş gözüküyor. Artık yaptıkları sınırlı.

Bu durum sizi zor durumda bıraktı mı?
Beni değil ama Türkiye'yi bıraktı. Çünkü Amerikalılar diğer kanallardan gelen bilgilere kulak verdikleri için resmi kanallardan, mesela benim ağzımdan çıkan temkinli sözler antipatik geliyordu. Muhtemelen beni bir siyasetten anlamayan biri olarak görüyorlardı.
Bir defasında Condoleezza Rice'ın (O dönem Başkan'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı) ofisine çağırdılar. Tüm alt-kabine oradaydı. Rice'ın yardımcısı Stephen Hadley (Şu andaki Ulusal Güvenlik Danışmanı), Paul Wolfowitz (O dönem Savunma Bakanlığı Müsteşarı), Marc Grossman (ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı). Bana olan güvenleri nedeniyle dinliyorlardı ama duyduklarının hoşuna gitmediğini ifadelerinden anlıyordum.

Siz o kanallardan farklı olarak geçmeyebileceğini söylediniz mi?
Hem ikili görüşmelerde hem Amerikan televizyonlarında defalarca söyledim. Bantları var. 'Geçmesini temenni ediyorum, iktidar sayılarına baktığım zaman bunun geçme ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum' diyordum. Ama daha büyük bir koşul getirerek, "Bu Meclis'in iradesine ipotek koyamazsınız. Geçebilir ama geçmeyebilir de" dedim.

Bu kanalları isimlendirir misiniz?
Ben ona girmeyeyim. Belli zaten kim oldukları.

Başbakan'ın danışmanlarından farklı çevreler de var mıydı aralarında?
Bildiğim kadarıyla hayır.

Başbakan'a ya da bakana rahatsızlığı ilettiniz mi?
Amerikalılara ilettik. Wolfowitz'e ve diğerlerine tezkere öncesinde "Anladığım kadarıyla size başka kanallardan da görüşler iletiliyor. Benim tavsiyem, sizin resmi kanallardan gelen bilgi ve görüşlere itibar etmeniz gerektiğidir. Böyle yaparsanız daha kazançlı çıkarsınız" dedim. Türk yetkililere söylemeye gerek kalmadı.

Dinlediler mi?
O dönemde kafalarının bir yerine takıldı ama çok dinlemediler. Sonradan, hak verdiklerini söylediler ama iş işten geçmişti.


Rumsfeld: Türkiye karar için geç kaldı

En büyük sıkıntıyı kimle yaşadınız?
Tezkereden önce bir pazar günü Donald Rumsfeld (ABD Savunma Bakanı) beni çağırdı. Sinirli bir havada "Türkiye geç kaldı, ne karar verilecekse bir an önce verilmeli. Sabrımızı tükeniyor" dedi. Ben ise yatıştırmaya çalışarak, "Türkiye demokratik ülke, hükümetin parlamentonun işleyişinin bir ritmi var ve bu sürecin sonunu beklemeniz gerekir. Bunu bir düğmeye basarak çabuklaştırmak mümkün değil" karşılığını verdim.

Tezkere sonrasında ne tepki gösterdi?
Her defasında "Bu iş nasıl oldu, hâlâ anlamıyorum" dedi. O noktaya takılıp kaldı. Hâlâ da orada.

Myers bir iki laf etmiş olabilir

Genelkurmay Başkanı Myers'ın bağırdığı, küfür ettiği yazıldı kitaplarda?
ABD Genelkurmay Başkanı olsanız siz de kızardınız. Kızınca bir iki laf etmiş olabilir. Ama o kızgınlık sonra yerini daha ciddi, uzun vadeli bakış açılarına bıraktı. Tezkere sonrasında Türkiye ile ilişkiye önem veren ABD'li yetkililer arasında Myers da yer aldı.

Diğer yöneticilerin tepkileri nasıldı?
Başkan Bush, tezkereden önce de sonra da Türkiye'ye karşı hep sıcak ifadeler kullandı. Cheney, içinde başka türlü hisler olsa da dışa vurduğu hisler Türkiye'ye olumlu yönündeydi. Powell çok büyük devlet adamıydı ama Irak savaşına gidişte devre dışı kaldı. Oyunu Pentagon götürdü.
"Powell Türkiye'ye daha fazla gelmiş olsaydı netice değişebilirdi" görüşünde gerçeklik payı vardır. Çünkü Powell, diğerlerinden farklı olarak daha sakin, iki tarafın sıkıntılarını görerek anlatırdı.

Zapsu'yu mu kastetti?
ABD'de yaptığı temaslarla sık sık gündeme gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel danışmanı Cüneyd Zapsu, son olarak temmuzda ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Finlandiya büyükelçileri ve diplomatlarıyla yaptığı görüşmelerle tartışma konusu olmuştu. Önce, "Bilemiyorum, kendi gündemi olabilir" diyen Başbakan Erdoğan da daha sonra görevlendirmeyi kendisinin yaptığı mesajını vermişti.
Loğoğlu'na röportajımızda, Zapsu'nun ABD'de sarf ettiği 'Başbakan'ı süpürmeyin, kullanın' sözlerini de sorduk, yanıtı şöyle oldu: "'Amerikalılar bu tür konuşmalara alışkın, ABD ortamında yadırgamak mümkün değil' denebilir. Ama bir de Türkiye boyutu var. Bir sıfatı da olan yetkilinin, böyle toplantılarda dahi olsa üslubunun çok daha dikkatli olması gerekir."

Geçti zannedip tebrik ettiler

Tezkerenin geçmeyeceği aklınızdan geçti mi?
Şahsi iç beklenti olarak geçmedi. Ama mesleğimiz gereği o ihtimali en azından düşündük ve zihnimizde bazı şeyleri hazırladık. Anında televizyonlar, resmi makamlar ne olduğunu bize soracaklardı ve sordular da.

İlk görüşmeyi kimle ve nasıl yaptınız?
Önce geçti zannedildi ve 15-20 dakika Dışişleri ve Pentagon'dan tebrik telefonları geldi. Durum değişince telefon etme görevi bize düştü. İlk konuştuğum kişi muhtemelen Grossman'dı. Sonuç içimize sinmese de demokrasi çerçevesine oturttuk. "TBMM seçilmiş parlamento, oylar bu şekilde tezahür etmiştir, beğenmeyebilirsiniz ama saygı duymak zorundasınız" dedik.

Söyleşi: Utku Çakırözer
Kaynak: