BIST 10.025
DOLAR 35,21
EURO 36,70
ALTIN 2.960,38
HABER /  GÜNCEL

Mustafa Sarıgül'ü çıldırtan sorular

Bugüne kadar basında hep övgülerle anılan Sarıgül, Akman'ın soruları karşısında adeta çileden çıktı.

Abone ol

İşte Nuriye Akman'ın çıldırtıcı soruları, Sarıgül'ün diş gıcırdatarak verdiği cevaplar: “CHP cami ile barışmalı.” dediniz. Siz ne zaman barıştınız camiyle? Ben, inançlı bir ailenin çocuğuyum. Milletvekilliğimden beri, cuma namazlarını ihmal etmemeye çalışırım. Belediye başkanı olduktan sonra da, camilerimize, cemevlerimize, sinagoglarımıza, kiliselerimize büyük önem verdim. İnançlar, Allah’a ulaşma yoludur, iktidara ulaşma yolu olarak asla kullanılmamalıdır. Ama sizde tam tersi oldu. Hiç alakası yok. Ben bunu yeni yapmıyorum. Yıllardan beri bu böyle. Milletvekiliyken iki sözünüzden biri Allah değildi ve hiç sizin dini referans gösterdiğinizi hatırlamıyorum. Ama şimdi öyle mi ya? (Gülüyor). Milletvekili dönemimde, Salih Özcan’ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a gittik. Turgut Özal da vardı o ziyarette. Hac ziyaretine katıldım. Övünerek anlatıyorsunuz, ama o ziyarette bütün ritüelleri yaptınız. Tam Arafat’ta vakfeye durulacağı zaman ortadan kayboldunuz. Hiç öyle bir şey yok. Var! Ortadan kaybolduğunuzu fark edip “Neden?” diye soranlara, “Hacı olmak istemiyorum.” dediniz. Gerek yok ki. En doğrusu benim yaptığım. Hacı olmanın önemli sorumlulukları vardır. Orada benim dört günlük resmi ziyaretim vardı. Sonra döndüm, geldim. Hacı olmak ağır sorumluluk gerektirir. Yürek olarak onu hissetmeniz lazım. Evet ben hacı oldum demekle olmaz o iş. Bir dakika. Tavafını yaptın, Safa-Merve arasında yedi kez gidip geldin, ehramını giydin. Doğru. Tam Arafat’ta hacı olunacak, istemedin. İyi yaptım, iyi yaptım. Şu anda da istemiyorum hacı olmak. O an bir “aydınlanma” oldu, Tanrı’ya karşı kendinizi riyakâr mı hissettiniz? Hiç alakası yok. (Gülerek) Ben oraya tamamen görmek için gittim. Arafat’a çıkmadım; çünkü hazır değildim. İçki içmek vb. dinen günah olan şeyleri yapmaya devam edeceğinizi bilmenin getirdiği korku yüzünden mi? O da olabilir. Heyecanlandım, çok da keyif aldım. Herkesin gitmesini arzu ederim. Hakikaten, tavaf yaparken Allahü Ekber diye bağırdığımı unutamam. Her zaman Allah’ın ipine sarılmayı seviyorum. Bugün belediye başkanı olduğum için gündeme geliyor bunlar. Çok doğal, çünkü başkanlıktan önceki söylemlerinizde dine referans yoktu. Belediye başkanı olarak yurttaşlarımızla bütünleşiyorum. Onların örflerine, törelerine, geleneklerine ve inançlarına saygı duyup, hislerine de tercüman olmakla mükellefim. Ben ne içki ne de sigara içerim. Yok, içki arada sırada içerim. Ama öyle aşırı bir şeyim yok. Ama işte hacı olduğunuz zaman, yapmamanız gereken, metruk olan olaylar var. Metruk değil, mekruh. Olabilir. Benim fazla öyle bilimsel derinliğim olmaz. Onun için rahat rahat söyleyebilirsin. Affedersiniz. Ahmet Hakan ile konuşmanızda da bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiniz. Nemahrem diyecektim, namehram. Yok, namahrem olacak. Niyet önemli hanımefendi! Yürek önemli, senin boynun kopmasın! Yerin dibine girmeyesin sen. (Gülmeler) Kelimeye takılıyorsun. Alime tarife gerekmez. O da “arife tarif” olacaktı. Anlayan anladı hanımefendi! Medyada en geniş çevresi olan başkan sizsiniz. Siz iş yaparsanız, halkın desteğini arkanıza alırsanız medya sizinle ilgilenir. Bak Nuriye senden örnek vereyim. Dostlarımızı devreye koysaydık, sana 10 bin beş yüz yerden ulaşabilirdim. 20 yıldır siyasetçilerin içindesin. Güzel kardeşim, ben mi sana ulaştım, sen mi bana ulaştın? Sen yerin dibine girdin şimdi! (Gülüyorum) Medya mensuplarıyla görüşmeye günde kaç dakika ayırıyorsunuz? Beni medyadan kim ararsa, isterse bir muhabir arasın, her işi bırakır, onunla konuşurum. O muhabir bana ulaşamazsa, iyi biliyorum ki haber müdüründen fırça yiyecek. Medya ve siyaset iç içedir. Medya olmadan, siyaset olmaz. Yaptığınız hizmetin pazarlanması lazım. Zaten medya haber değeriniz yoksa sizi yazmaz. Ama siz de çok fazla konuşuyorsunuz. “Medyada görünmeyeceğim” diye ödünüz patlıyor. Hatta hakkınızda hiçbir şey yazmayanlara bile bozulduğunuzu biliyorum. Sevilmeye neden bu kadar açsın, ey Sarıgül? (Gülerek) Çok güzel ya! Keşke bunu televizyonda yapsaydık. Ben şöhret vurgunu yemiş bir adam değilim. Benim rütbe heyecanım yok. İsterim ki, yaptığım hizmet iyiyse, yararlıysa takdir görsün. Risk almasını severim. Tarafsız bir adam da değilim. Çünkü cehennemin en sıcak yeri, tarafsızlara ayrılmıştır. Kahramanlar zor işlerden çıkar. Bir örnek vereyim. 29 Ekim’de dünyanın en büyük bayrağını biz açtık. Ne olmuş! Bu sizi kahraman mı yapar? Bu beni paramparça da edebilirdi. Önemli olan şu: Siz oraya binlerce, yüz elli bin insanı çekebiliyor musunuz? Bu bir sevgidir, bu bir örgütlenmedir, bu bir modeldir. Gelmediklerini düşünün. O bayrak yerlerde sürünse, Allah korusun ne olacaktı? Bitersiniz hanımefendi! Neden benden başka bir belediye başkanı cesaret edip, böyle büyük bir organizasyon yapamıyor? Siyasette yüreğiniz olacak, başarmak için de imanınız olacak. Neden bu kadar sevgi açı olduğunuzun cevabı alınamadı. Ben aç değilim. Ben, gündüz 4 milyon yurttaşın yaşadığı belediyenin başkanıyım. Yaptığım çalışmaları nasıl anlatacağım halka? Ürettiğim projeler ses getiriyor ki devam ediyor. Hanımefendi, yerinizde yatarsanız, Mustafa Sarıgül olmazsınız! Yerinizde yatarsanız, Nuriye Akman sizi dikkate almaz! Show yapıyorsam, sen beni niye dikkate aldın? Show yaptığın için! Demek ki bu da önemli. Siz show yapan insanlarla mı konuşuyorsunuz? Evet. (Gülüyorum) Fethullah Gülen Hoca’mla röportaj yaptınız. Hocam da mı show yapıyor? Tabii ki değil. (İç ses: Çuvalladım) Kabul, bir yumruk attınız bana. Söyleyin, sizin dinî alanda yaptıklarınızı AK Partili belediye başkanları yapsaydı dini siyasete alet etmekle suçlanmaz mıydı? Ben laik, çağdaş, Atatürk’ün değerlerine önem veren biriyim, ama Atatürk’ün arkasına sığınmam. Allah aşkına, elini şu kalbine tekrar koy ve de ki: “Sabahın köründe seçmenleri alıp, Edirne’ye AK Partili bir belediye başkanı götürseydi, suçlanırlardı.” Niye suçlansın iyi niyetle yapıyorlarsa? Elini kalbinden çekme! AK Partili veya CHP’li, dini siyasete alet etmemesi lazım. Biz bunları siyaset olarak yapmıyoruz. Meryem Ana’yı insanlar gelip gezerken, bir problem yok da, Mustafa Sarıgül, büyüklerimizi alıp camileri gezdiriyorsa, niye problem var? AK Partili de bunu şeriat amacıyla, bir art niyetle yapmasın. Allah aşkına, niyet ölçer alet mi var elinizde? Burası Türkiye. Hemen alınlarına vurulurdu damga. İnşallah sizinle bir canlı yayında kozlarımızı paylaşırız. Bir gün herkes benden randevu istemek için çıldıracak; ama ben televizyondaki ilk röportajımı söz veriyorum, sizinle yapacağım. Resmi CHP genel başkan adayı olarak mı? Bilemem. Allah büyüktür. Her şey takdiri İlahi ve alın yazısıdır. Niye sesini yükseltiyorsun Sarıgül? (Daha da yükselterek) Çünkü haksızlığa asla tahammül edemiyorum. Allah’tan başka da kimseden korkmam. (İşaret parmağını bana uzatarak) Ben de sana parmağımı şöyle yaparak, diyeceğim ki... Bu röportaj çok önemli. Bunun reklamını televizyonda vermezseniz, hakkımı helal etmem size. Beddua ederim: Allah’ım, bizi hasetlerden, fesatlardan ve münafıkların şerrinden koru. Ben hangi gruba giriyorum? (Gülüyorum) Senin daha notunu veremedim. ”Ben sıra dışıyım, siyasetin mor ineğiyim.” diyorsunuz. Sıradışı adam, ben sıradışıyım demez, derse sıradanlaştırır kendini. Yok, yok. “Bu ülke için ister bir simit, ister bir otomobil al” kampanyasını düzenledim. Yer yerinden oynadı. Beni konuşmaya niye davet ediyorlar, siyasetin mor ineği olarak? Zaten adam hakkı teslim etmiş. Ben bu konuşmayı çağrıldığım için yapıyorum. Yerin dibine girmeyesin Nuriye! Senin boynun kopmasın! Hakkı teslim etmeye çalış. Niye olaya şer bakıyorsun? Ben hayrın adamıyım ve hayırlı işler yapmaya devam edeceğim. (Gülüyorum) Üzgünüm ama çok şişkin bir egonuz olduğunu düşünüyorum. Hatta kendinize âşık olduğunuzu... Keşke öyle bir şey olsa. (Garson kıza soruyor) Sen beni kaç senedir tanıyorsun? 12 senedir. Bende bir değişiklik gördün mü evlat? (Görmediğini söylüyor kız) Ben kendime değil, halkıma âşığım. Bu seçimlerde çok ağladım. Bir teyzeye, “Teyzem ne olur bu seçimde oyunuzu bana verin.” demiştim. “Yavrum, biz seni desteklemezsek günaha gireriz. Tabii ki oyumuz senindir.” dedi. Egon o kadar şişik ki, “Sana oy vermezsek günah olur” diyene “Aman, bunun günahla sevapla ne alakası var?” diyemiyorsun. Tabii! Siz seçim esnasında yolda gezerken, kadına konferans vereceksiniz! Halkı tanımıyorsun ki sen! (Kahkahalarla gülüyorum) İstersen şunu yapalım Nuriye. Siyaseti dine alet etmeyelim mesela! Allah’ını seversen, şimdi otobüsü çağıralım, birlikte beş dakika halkın arasına çıkalım. Vallahi çok keyif alacaksın. Gel yapalım. Yok böyle iyiyim. Peki siz bir marka mısınız? Evet ben bir markayım. Ben çay taşı olsam, Nuriye Akman gelip de benimle röportaj yapmaz. Çay taşı ne demek? Hani köylerde çayın kenarında böyle işe yaramayan taşlar vardır. Marka, üzerinden para kazanılan, çeşitlendirilen, gerektiğinde öldürülen bir sanayi ürünüdür. Atomize Sarıgül yapamayız, bahar kokulu Sarıgül yapamayız. Nasıl oluyor da marka oluyorsunuz? Söyleyeyim: Son altı ayda Türkiye’de yapılan marka araştırmalarında Arçelik birinci, Mustafa Sarıgül ikinci. En çok haberi olan, en çok haber değeri olan. Beni marka yapan, halkın gücü. Bir günde marka olamazsınız. İnsanları ikna yolu olarak, onların egolarını okşamayı çok iyi biliyorsunuz. Bunu nereden öğrendiniz? CHP Gençlik Kolları’ndayken, Mersin, Belenoluk yaylasında, kamp vardı. Orada çok önemli halkla ilişkiler dersleri aldım. Mesela, çok övünç duyduğunuz, ‘ister simit, ister otomobil al’ kampanyası sırasında en büyük sorununuz, Vitali Hakko’yu ikna etmekti. Bravo, iyi ders çalışmışsınız. Bütün firmalar, “Eğer Bay Vitali’ye indirimi kabul ettirirseniz, biz varız.” deyince, sıkışıp, kaldınız. Bay Vitali’yi basın toplantısında, öyle bir övdünüz ki, yüzde 40’lık indirimi kabul etmek zorunda kaldı. Bu yağcılık değil miydi biraz? Yok, yağcılara hiçbir zaman prim vermedim. Yüzde 40 önemli bir indirim. Vitali Hakko’nun eliyle cebi arasında 80 kilometre bir fark var. (Gülüyorum) Aşağıda ona özel olarak soruyorum. “A be kuzum, ben tenzilat yapamam” diyor. Ben de bu kadar planlamışım her şeyi. Bütün firmalar orada. Bunun üzerine basın toplantısında aldım Bay Vitali’yi yanıma. Dedim ki (Hamasi bir ses tonuyla): “11 Eylül oldu, dünyada önemli bir kriz var. Bu krizde bize en büyük destek veren Vakko bir markadır. Bay Vitali’yi kutluyorum. Üstadımızdır. Hepimizin başkanıdır. Rica ettim. Beyoğlu’ndan Şişli’ye geldi, mağaza açtı. Gel Bay Vitali, çok para kazanacaksın. Nişantaşı seninle coşacak. Ben sana her türlü desteği vereceğim dedim.” Eridi eridi adam. Aynen şunu söyledi: (Şivesini taklit ederek) “Sarıgül, rafta duran malın hiç kimseye faydası yok. Ben fabrikada be kuzum malı üretiyorum. Ama müşteri gelmiyor.” Ben şöyle dedim o zaman: “Fabrikanın ürettiği mal, rafta durursa, o zaman orada üretim olmazsa, işsizlik olacak. Onun için huzurunuzda ilan ediyorum. Zarar da olabilir, ziyanı yok ancak bu ülkenin ateşlenmesi lazım. Bay Vitali yüzde 40 tenzilatla kampanyayı başlatıyor.” Emrivaki yaptınız. Evet. Bay Vitali de “Ama kuzum öyle değil” demeye çalışırken. “Hayır hayır efendim, ben biliyorum yüreğinizden geçenleri.” dedim. (Gülmeler) Kendinize üçüncü kişi olarak bakabilseniz o an, bu hamasi nutku nasıl değerlendirirdiniz? Ben başarmak zorundayım hanımefendi! Başarısızlığı asla kabul etmem. Bu kampanyaya araştırmışım, bulmuşum. Ya bir oyuna girmem, ya da girdiysem başarırım. Kenan Akçay, Sarıgül Başkanın Aşkı diye bir kitap yazdı O benim dışımda. Hiç sorma. Takdir ettiğim bir kitap değil. Bana milletvekili iken röportaj için gelmişti. Şu satırlar var kitapta: “Sarıgül bir Şişli’ye, bir de Aylin’e âşıktı. Şişli Sarıgül’ü ve Aylin’i çok seviyordu. Aylin hem Sarıgül’ü hem de kuması Şişli’yi seviyordu. Sarıgül’ün bir yanında Şişli, bir yanında Aylin vardı. El ele yürüyorlardı. Bu Sarıgül’ün çağdaş ve demokratik Türkiye için en uzun yürüyüşüydü.” Burnunuza yağ kokusu geliyor mu? Geliyor, çok geliyor. Ben o kitabı hakikaten tasvip etmiyorum. Benimle ilgili bir şey yazılacaksa, biraz daha derinlemesine yazılması lazım. ”1961 yılında doğdu. Annesi ‘isyankâr biri olacağı, dünyaya gelişinden belliydi’ dedi. Çünkü bebek doğar doğmaz, tavana doğru dikine işemişti. Bu da pek hayra alamet değildi.” Meslek olarak da bir ders olması gereken bir hadise. Feci bir şey. Peki bu dikine işeme meselesini, nereden biliyor? Ya nereden biliyor hakikaten? Ne kadar ayıp. Benimle alakası yok. Gelse bana sorsa, “Olur mu öyle şey!” derim. Son sözünüzü alayım da gideyim artık. CHP’liler, yastıklarının altında bulunan, o ipek altı oklu bayraklarını hazırlasınlar. O bayraklara yakında büyük ihtiyaç olacak. Bütün CHP’liler göğsünü gere gere dolaşsınlar. Yalnız değiller. Bu laflardan sonra sizi başkan adayı olarak mı göreceğiz? Buna ben karar veremem. Ben Esenboğa’ya indiğim anda Ankara’yla Ulus arasında 50 bin kişi yoksa gitmem Ankara’ya. Ne zaman ineceksiniz Esenboğa’ya? (Gülüyor) Ben dertlerinizi biliyorum, çareyi buldum geliyorum, merak etmeyin. Ya bunu ezberlemişsiniz siz. Hoşuma gidiyor. Güzel sözlerin zamanı geçmez. Bana bir vatandaş enteresan bir şey söyledi. Dedi ki: “Ya, abi senin bileğini kimse bükemez.” Hoşuma gitti. Bükülmez bilek.