BIST 9.707
DOLAR 34,58
EURO 36,43
ALTIN 2.939,99
HABER /  GÜNCEL

Mustafa Birden çok mesaj verdi

Danıştay Başkanı Mustafa Birden 131. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada pek çok mesaj verdi.

Abone ol

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, anayasal metinlerin oluşumu sürecine toplumun tüm kesimlerinin iradesinin yansıtılması gerektiğini söyledi.

Birden, "Anayasayı değiştirme yetkisi, keyfi ve sınırsız bir yetki değildir. Yasama organı, kendisine hukukilik veren temel çerçevenin dışına taşmamalıdır." dedi.


Danıştay'ın 141. kuruluş yıldönümü ve Danıştay İdari Yargı Günü dolayısıyla, Danıştay Genel Kurul Salonu'nda düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ve çok sayıda davetli katıldı.

Törende konuşan Danıştay Başkanı Mustafa Birden, anayasaların, içeriği gibi, hazırlanış yöntemlerinin de önemli olduğunu vurgulayarak, anayasal metinlerin oluşum sürecine toplumun tüm kesimlerinin iradelerinin yansıtılması, değişiklik çalışmalarının her evresinin kamuoyuna açık olması ve herkesin bundan yararlanmasına olanak tanıyacak şekilde yürütülmesinin; demokrat, çağdaş ve çoğulcu bir anayasa için ön koşul olduğunu kaydetti.

Birden, "Anayasayı değiştirme yetkisi, keyfi ve sınırsız bir yetki değildir. Yasama organı, kendisine hukukilik veren temel çerçevenin dışına taşmamalıdır. Bir anayasa değişikliğinin hukuki çerçeve içinde cereyan etmesi, anayasada öngörülen usul ve şekil şartlarını taşımasının yanında, anayasanın ruhuna ve hukukun evrensel ilkelerine uygun olması ile mümkündür." diye konuştu.

Birden, halen yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri ile bu maddelerin göndermede bulunduğu, başlangıçta belirtilen temel ilkelere riayet etmek, devletin kuruluş felsefesine aykırı olmamak kaydıyla anayasada değişiklik yapılmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Birden, "Cumhuriyet'imizin özü ve ulusal yaşamımızın temeli olan laiklik ilkesi ve laik eğitim kurallarını dolaylı dahi olsa erozyona uğratacak hiçbir düzenlemenin iç hukukumuzda yeri bulunmadığı gibi, uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bağlamında da koruma ve himaye görmesi söz konusu değildir. Nitekim bu husus, Anayasa Mahkemesi'nin, anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal eden kararında nihai olarak belirlenmiş bulunmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinin temelini oluşturan; devletin, farklı inanç ve yaşam felsefelerine eşit mesafede durmasını sağlayan; egemenliğin kaynağını millet iradesine bağlayan laiklik ilkesi, anayasa değişikliği çalışmalarında özenle korunması gereken temel kazanımlarımızın başında gelmektedir." şeklinde konuştu.

Yargı bağımsızlığını tam anlamıyla güvence altına almamış, iktidarların keyfi güç kullanımını dengeleyen mekanizmalara yer vermemiş, hukukun evrensel ilkelerini referans almamış bir anayasanın çağdaş ve demokratik bir anayasa olarak nitelendirilemeyeceğine dikkat çeken Birden, şöyle devam etti: "Anayasa hazırlama süreci ve genel ilkelere ilişkin olarak yukarıda yer verdiğimiz tespit ve değerlendirmeler bağlamında, son yapılan anayasa değişikliklerinin toplumsal uzlaşı ilkesini karşıladığını, aceleye getirilmeden kamuoyunun yeterli bilgi ve değerlendirmelerine sunulduğunu, hukuki ve teknik hiçbir eksikliğinin bulunmadığını söylemenin, mümkün olmadığı kanısındayız. Halk oylaması süreci devam ederken metin değişikliği yapma yoluna gidilmesi; değişikliklerin bir kısmının Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olması; anayasa değişikliğinin, görevdeki cumhurbaşkanı ve meclisin görev süresi bakımından etkisi ile yeniden cumhurbaşkanı seçilebilme imkanı ve sayısına ilişkin hususların hukuki tartışmalara açık bulunması, gündemdeki anayasa değişikliği çalışmaları konusundaki eleştiri ve kaygıların ne derece haklı olduğunun en bariz göstergeleridir."

Anayasal ve yasal değişiklik çalışmaları hakkında getirilen öneriler ve bu konuda yapılan açıklamaların; yasama organının faaliyet alanına bir müdahale olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizen Birden, "Açıklama, görüş ve önerilerimizin temelinde hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının aksayan ve eksik kalan kısımlarının düzeltilmesi amacından başka bir şey bulunmamaktadır." görüşünü savundu.

Birden, anayasa değişikliği çalışmalarının yargıya ilişkin kısmının, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği arasında, Birliğe katılım yolunda yürütülen müzakere süreci kapsamında hazırlanan, "Yargı Reformu Stratejisi Taslağı" ile birlikte düşünülmesi gerektiğine işaret etti.

CUMHURBAŞKANININ GÖREV SÜRESİ SINIRLANDIRILMALI

[PAGE]

  

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın yargı erkine ilişkin görev ve yetkilerinin sınırlandırılması ve bu bağlamda anayasanın 104. maddesinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi.

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın 1982 Anayasası'nın kendisine tanıdığı görev ve yetkiler çerçevesinde, yüksek mahkemelerin oluşumuna doğrudan ya da dolaylı olarak etkin bir şekilde katıldığını ve bu konuda kapsamlı yetkilerle donatıldığını belirtti.

Birden, anayasanın 104. maddesine göre Cumhurbaşkanı'nın, yargı ile ilgili: Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı vekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini ilgili düzenlemelerde öngörülen usul çerçevesinde doğrudan ya da kendisine sunulan adaylar arasından seçme ve atama görev ve yetkisine sahip olduğunu hatırlattı.

"Bu durum Cumhurbaşkanı'na, anayasanın kendisine verdiği takdir yetkisi çerçevesinde yüksek yargı organ ve kurullarını ve bu kapsamda yargıyı biçimlendirme imkanı vermektedir." diyen Birden, şöyle devam etti: "Türkiye'de Cumhurbaşkanı'nın konumu, yetkileri ve seçimi her zaman tartışma konusu olmuştur. Cumhurbaşkanı'nın klasik parlamenter hükümet sisteminde olmaması gereken yetkilere sahip olduğu, güçlü ve etkili bir konumda bulunduğu, yetkilerinin yeniden gözden geçirilerek parlamenter hükümet sistemi ile uyumlu olacak şekilde azaltılması gerektiği, cumhurbaşkanlarımız da dahil olmak üzere kamuoyunda sıklıkla gündeme getirilmiştir. Cumhurbaşkanı'nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini öngören 1982 Anayasası'nda, 2007 yılında yapılan ve halk oyuna sunulmak suretiyle kabul edilen değişiklik ile halk tarafından seçilmesi esası benimsenmiştir."

Birden, "Yapılan değişiklik ile Cumhurbaşkanlığı makamına, siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi yolu açılmış; Cumhurbaşkanı'nın, parlamentoda, toplanma ve görüşme yeter sayısına ilişkin aranılan oran nedeniyle uzlaşı ile seçilmesi mecburiyeti sona erdirilmiştir." diye konuştu.

Bu değişiklikler sonucunda, Cumhurbaşkanı'nın tarafsız ve siyasi partiler üstü konumda bulunmasına ilişkin gerekliliklerin esnetildiğini ileri süren Birden, "Yargı bağımsızlığının tam anlamıyla sağlanabilmesi için, yüksek mahkemelerin ve yargı kurullarının oluşumuna yönelik ilerleyen bölümlerde getireceğim öneriler de dikkate alınarak Cumhurbaşkanı'nın yargı erkine ilişkin görev ve yetkileri sınırlandırılmalı ve bu bağlamda anayasanın 104. maddesi yeniden düzenlenmelidir." açıklamasını yaptı.

Hukukun üstünlüğünün sağlanması ve adaletin gerçekleşmesinin, yüksek mahkemelerin gücü ve mensuplarının bağımsızlığı ile doğru orantılı olduğunu dile getiren Birden, "İdari yargıda temyiz mahkemesi görevini de yürüten Danıştay'a üye seçme işi, seçimi yapan organ yönünden değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bilindiği üzere anayasanın 155. maddesinde: Danıştay üyelerinin dörtte üçünün, birinci sınıf idari yargı hakim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca; dörtte birinin ise, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi öngörülmüştür." şeklinde konuştu.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumu nedeniyle, Danıştay ve Yargıtay'a üye seçme görev ve yetkisinin, yüksek yargı yerlerinin kendilerine bırakılması, bu konudaki eleştiri ve tartışmaları sona erdireceğini kaydeden Birden, "Kendi başkanını, başsavcısını, başkanvekillerini ve daire başkanlarını seçen Danıştay Genel Kurulu, kendi bünyesinde görev yapacak üyeyi de seçebilmeli." ifadesini kullandı.

HSYK'NIN KARARLARI YARGI DENETİMİNE AÇIK OLMALI

[PAGE]

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararlarının yargı denetimine açık olması gerektiğini belirterek, "Bir idari işlem olduğu tartışmasız olan Kurul kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olması, çağdaş hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayan bir sınırlamadır." dedi.

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşumunun; siyasi etkilerden uzak ve erkler ayrılığı ilkesine uygun olması gerektiğini söyledi. Adalet bakanına ve bakanlık müsteşarına Kurulda yer verilmesi ve Kurulun, bakanın başkanlığında toplanıyor olmasının yargı bağımsızlığına uygun düşmediği gibi erkler ayrılığı ilkesi ile de bağdaşır nitelikte olmadığını ifade eden Birden, "Yüksek Kurulun, daha bağımsız, daha etkin ve siyasi etkilerden uzak bir yapıya kavuşturulması için oluşumunda, adalet bakanı ve bakanlık müsteşarına yer verilmemeli; Kurulun, Danıştay ve Yargıtay Genel kurullarınca doğrudan seçilmiş eşit sayıda yüksek yargıçtan oluşması sağlanmalıdır." şeklinde konuştu.

Birden, Anayasa'da, hakim ve savcıların idari bakımdan Adalet Bakanlığı'na bağlı olduğunun belirtildiğini, hakim ve savcıları denetleme görev ve yetkisinin ise Adalet Bakanlığı emrinde çalışan müfettişlere verildiğini hatırlattı. Sözü edilen kurallar gereği, hakim ve savcıların özlük ve disiplin işlerinin Bakanlık tarafından yürütüldüğünü, yine Adalet Bakanlığı'na bağlı adalet müfettişlerince hakimler ve savcılar hakkında düzenlenen hal kağıtları, inceleme ve soruşturma raporları, meslekte ilerleme, yükselme, tayin ve disiplin işlemlerinde birinci derecede etkili olduğunu söyledi. Birden, şöyle devam etti:

"Yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engellerden birisi olan bu düzenlemeye son verilmeli, Teftiş Kurulu ve Yüksek Kurulun sekreteryası görevini yerine getiren Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü ile Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün görevleri yeniden düzenlenmek suretiyle siyasi iradeye bağlı birimler olmaktan çıkarılmalıdır. Bu birimler, doğrudan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bağlanmalı, soruşturma yetkisi de Kurul'a devredilmelidir. Bu bağlamda, adalet müfettişlerinin seçimi, yasal düzenleme ile nesnel ölçütlere dayandırılmalı ve bu konudaki yetki de Yüksek Kurula bırakılmalıdır."

Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun; Bakanlık bütçesinden ayrı bir bütçeye sahip olmasına, kendisine ait bina ve fiziki imkanlara kavuşmasını sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

"KURUL KARARLARI YARGI DENETİMİNE AÇILMALI"

İdari yetki kullanan her makam gibi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararlarının da yargı denetimine açık olması gerektiğini kaydeden Birden, "Bir idari işlem olduğu tartışmasız olan Kurul kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olması, çağdaş hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayan bir sınırlamadır." ifadesini kullandı.

Özlük işleri ile ilgili idari işlem ve eylemlere karşı tüm kamu görevlilerine tanınan dava açma hakkının, hakim ve savcılara tanınmamış olmasının, kanun önünde eşitlik ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırılık oluşturduğuna dikkat çeken Birden, "Kurul kararlarına karşı yargısal denetim dışında, kendi bünyesi içinde etkili itiraz müessesesi gibi yöntemler bir çözüm yolu olarak görülmemelidir. Dava hakkının kullanımını güvence altına alacak esaslar yasa ile düzenlenmeli, Kurul kararlarına karşı açılacak davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülmelidir." diye konuştu.