Tutuklu sanık Mustafa Balbay da dijital verileri delil olarak değerlendirmenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hükme bağlandığını anlatarak, "Balbay’ın günlükleri" olarak bilinen dijital verilerin hukuki delil olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi.
Balbay, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum Oramiral Güven Erkaya, 10.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 9. Cumhurbaşkanı Süleyma Demirel’in de aralarında bulunduğu bazı kişilerle yaptığı görüşmelerin içeriğine ilişkin notların iddianameye konulduğunu öne sürerek, "Sekiz yıllık notlarım özel olarak bir araya getirilip, art arda oluşturulup günlükler şeklinde yapılmış. Bu notlar sizin önünüze gelirken de değiştirilmiş" dedi.
Bu notların kendisine ait konuşmaların yüzde 1’ini bile oluşturmadığını, sadece haber kaynaklarına sorular sorduğunu ifade eden Balbay, bu kişilerin hayatta olduğunu, yaptığı görüşmelerin de sadece 4’ünün baş başa olduğunu, diğer görüşmelerin heyetle ve kişilerin makamlarında gerçekleştiğini kaydetti.
Gazeteci olarak topluma karşı görevini yaptığını ifade eden Balbay, "Sizler beni iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılıyorsunuz. Ben gazeteciyim diyorum. Bu yasa maddeleri bize uygulanmayacaksa biz başka yasanın çocukları mıyız?. Vicdan, kanaat bize uygulanmayacaksa biz başka tanrının çocukları mıyız?" diye konuştu.
-AHMET TÜRK’E SALDIRIYI KINADI-
Şu anda Türkiye’de ciddi bir iç barış tehdidi olduğunu, Ahmet Türk’e yapılan saldırının kabul edilemez ve iç barışa vurulan bir darbe olduğunu belirten Balbay, "Ahmet Türk’ün burnu kanadı tüm Türkiye etkilendi. Bu ülkede hiç kimsenin burnu kamasın diye kalemimi kullandım yıllarca. Bu saldırıyı onaylamıyorum ve Türk’e geçmiş olsun diyorum, ama başkan ve sayın üyeler, burada bir iç kanama var. Yaptığımız görevlerin suç olarak önümüze konulması kahreden bir iç kanamadır. Bu aynı zamanda bize değer verenlerin de içini kanatmaktadır" şeklinde konuştu.
Balbay, şöyle devam etti: "İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanıyorum, ama ilk mesleki müebbetimi, makam olarak ilk cezamı aldım. Artık Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi değilim. Bunun böyle bitmesini istemezdim. Hiç kimse makamlara zamkla yapışmış değil, ama bu şekilde bitmesini istemezdim. Ben gazeteciliğin en önemli makamının muhabirlik olduğunu, kalem olduğunu düşünüyorum. Kalemimi gücümün yettiğince kullanacağım."
-SAVCILIK MAKAMI ÖZÜR DİLEMELİ-
Tutuklu sanık Tuncay Özkan da gerçekleştirmek istediği projelerden bazılarını anlatarak, "48-49 saatlik yolu yedi saate indirme çabamın kuvvetli suç şüphesi olarak görüldüğünü düşünüyorum" dedi.
İddianamede yer alan özel hayatla ilgili telefon görüşmelerine değinen Özkan, "Bir adamın bin 870 tane telefon konuşması bir iddianame de yer alır mı?" diye konuştu.
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve baş yazarı İlhan Selçuk’un "Ergenekon" davası iddianamesini hazırlayan üç Cumhuriyet Savcısı hakkında, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla açtığı davada "tecavüzün kınanması" şeklinde verilen kararı hatırlatan Özkan, "Siz yanlış yaptınız. Bizim açacağımız davalar ne olacak? Ben okumayın dedim, ama onlar okudular. Savcılık makamı iddianamedeki özensizliği, iddianamede kasıt arayan yanlış tutumları nedeniyle özür dilemelidir. Savcılık makamı, bunu gerçekleştirmelidir. Yeni davalar açılmadan ’Evet yanlış yaptık, insanların özel hayatlarına müdahale edildi’ demelidirler. Bize, Türk adaletine çok büyük zarar verdiler. Hukuku zedelediler. Özür gerçekleşirse şahsen ben dava açmam. Buradaki sanıkların savcılık makamından duymak istedikleri özür var" şeklinde konuştu.
Mahkemenin de bütün meşru ilişkileri, davetleri, seyahat ve konuşma özgürlüğü gibi konuları yok saydığını ileri süren Özkan, heyet tarafından çapraz sorguda sorulan soruları eleştirdi. Özkan, "Biz burada bulunduğumuz için suçlu muyuz? Üzerimize isnat var diye suçlu muyuz? Buradaki hukuk mantığı, sorgulama bu" dedi.