Müslümanların yeni kutsal metni: İstanbul Sözleşmesi
İslami hassasiyetler konusunda mangalda kül bırakmayanlar dut yemiş bülbüle dönmüştü adeta.
Hani bazı şeyler vardır; eleştirilemez, hakkında söz söylenemez, dokunulamaz. Eğer onun hakkında bir şey söylerseniz hemen tepki görür, dışlanırsınız. Uzun zamandır hakkında yazılar yazdığım İstanbul Sözleşmesi adeta böyle bir şeye dönüştü.
İlk imzalandığı günden beri İstanbul Sözleşmesi’nin tehlikelerine dikkat çeken yazılar yazmaya başladım. Bu sözleşmenin başta aile kurumu olmak üzere toplum için adeta bir atom bombası olduğunu defalarca anlatmaya çalıştım. Yetkililere bu sözleşmenin feshedilmesi için defalarca çağrıda bulundum/bulunduk.
Lakin bu yazılar Müslüman kesim tarafından karşılık görmedi!
Bu metne daha imzalanmadan tepki göstermesi gereken, bu metnin karşısında dimdik durması gerekenler adeta dut yemiş bülbüle dönmüştü. Filistin için veya başka siyasi gerekçelerle meydanları dolduran Müslümanlar adeta birer cansız bedene dönmüş; kör, sağır ve dilsiz maymunları oynuyorlardı adeta.
İslami hassasiyetler konusunda mangalda kül bırakmayanlar dut yemiş bülbüle dönmüştü adeta.
Sadece halk mı?
Hayır, etkili ve yetkili kurumlar da bu konuda diğerlerinden farklı değildi. Torba torba kanun çıkaranlar, gece yarılarına kadar mesai yapanlar bu konuda bırakın kanun teklifi hazırlamayı Meclis kürsüsünden bir konuşma dahi yapmıyorlardı.
İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın “değiştirilmesi dahi teklif edilemez” maddeleri arasına girmişti adeta. Sanki parçalanan Türk ailesi değilmiş gibi, sanki sokaklarında LGBT’lilerin cirit attığı ülke Türkiye değilmiş gibi davranıyorlardı. Üstelik LGBT ve eşcinsel kelimesi altında dernekler kurulmasına izin veriliyordu.
Diyanet İşleri Başkanımız cami kürsüsünden Cuma günü Kur’an ayetleri okuyor ama Kur’an ayetlerine aykırı hükümler getiren İstanbul Sözleşmesi hakkında tek kelime dahi etmiyor!
İstanbul Sözleşmesi hakkında yazdığım yazılar üzerine tepki yazıları almıyor değilim, alıyorum ama İstanbul Sözleşmesi’nin aleyhine değil lehine olan tepkiler bunlar. Burada kimliğini açıklamayacağım ama internet üzerinden araştırıldığında İslami müktesebatı olan birisinin şahsıma yazdığı mailden sadece bir paragrafı alıntılayacağım. Metnin tamamını siz tahmin edin artık.
“Bu sözleşmenin konusu ve maksadı belli. Eşcinselliği değil, şiddeti ele alıyor. Elbette zikredecek. Zikretme sebebi de belli. Sözleşme maksadı haricinde mana yakıştıramazsınız.”
İstanbul Sözleşmesi’nin zararları konusunda uyarıp yazılar yazan onlarca insanı haksız çıkaran ve cahillikle suçlayan bir metin yani. Sanırsınız ki İstanbul Sözleşmesi sütten çıkmış ak kaşık. Güya “şiddeti önleyip aileyi koruyormuş”!
İyi de bu sözleşmenin imzalanmasından sonra dağılan aile sayısında bir önceki yıllara göre artış o kadar fazla ki. Bu nasıl aileyi korumadır Allah aşkına…
İstanbul Sözleşmesi’nin bizzat İslami kesim tarafından adeta korunma altına alındığına dair dönen rivayetler bardağı taşıran son damla mesabesinde.
Geçtiğimiz günlerde vefat eden Ömer Döngeloğlu hocanın yıllardır sunduğu Sahur Programı bu Ramazan ayında kaldırılmıştı. İddialara ve rivayetlere göre programın kaldırılmasının altında Döngeloğlu’nun İstanbul Sözleşmesi aleyhine yaptığı açıklamalar yatıyor. Bir kadın derneğinin kanala yaptığı baskılar sonucu programının kaldırıldığı konuşuluyor sohbet ortamlarında! İnşallah bu söylentiler dedikodudan ibarettir ve doğru değildir.
İstanbul Sözleşmesi öyle bir metin haline geldi ki dokunan yanıyor adeta. Müslümanlar bu metnin zararları noktasında adeta lal kesildiler.
Sanki kutsal bir metin!
Eleştirilemez, tartışılamaz, aleyhinde söz söylenemez…
Uyanın ey Müslümanlar bu gaflet uykusundan!
Macaristan’daki Hristiyanlar kadar duyarlı olun bari. Macaristan halkı kadar aklımız yok mu bizim. Macarlar bu sözleşmenin kaldırılması noktasında parlamentoda çağrıda bulunurken bize ne oluyor da bu konuda üç maymunu oynuyoruz...
Yanlışa yanlış demek, yanlışı kaldırmak İslamcılara zarar değil fayda getirir, bu da böyle biline…