Ahmet Hakan MÜSİAD için "MÜSİAD bitmiştir" dedi. Nedenlerini de şöyle sıraladı:
Abone olHürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan MÜOSİAD'ın geçmişi ve kuruluşunu irdeleyen yazısının sonunda tartışma yaratacak bir tespitte bulundu. Hakan, "MÜSİAD bitmiştir, yani işlevini yitirmiştir. TÜSİAD'la boy ölçüşemedi" dedi.
MÜSİAD, Türkiyenin "soğuk savaş" döneminin tipik bir örgütüdür.
Hangi "soğuk savaş" mı?
Hani şu meşhur "Biz" ve "Onlar" ayrımının egemen olduğu dönem vardı ya...
İşte o dönemin.
Hani Refah yükselişe geçmişti, Şevki Yılmaz kasetleri varoşları sarsıyordu, "Medine Vesikası" tezi etrafında fırtına kopuyordu, İran öykünmeciliği revaçtaydı, Bandırma Vapurunun boyutları hakkında ateşli ama saçma tartışmalar yapılıyordu filan.
MÜSİAD, işte o tuhaf ve sert dönemin örgütüdür.
O zamanlar, Türkiyedeki "soğuk savaş"ın cepheleştirici ruhunun etkisiyle İslami kesimde mücadele yöntemi şöyle belirlenmişti:
"Onların nesi varsa bizim de aynısından olmalı."
"Sihirli formül" bu olunca, gerisi şöyle geldi:
Onların gazetesi mi var, bizim de olmalı.
Onların sendikası mı var, bizim de olmalı.
Onların "ulusal sinema" akımı mı var, o halde biz de "beyaz sinema" akımını başlatırız.
Onların "pop müziği" mi var, o halde bizim neden "yeşil pop"umuz olmasın.
Onların romanları mı var, o halde gelsin bizimkilerin "hidayet romanları".
Ve iş sonunda şu noktaya vardı:
Onların TÜSİADı varsa bizim de MÜSİADımız olmalı.
* * *
Derneğin ismi hayli elektrikliydi.
En baştaki "MÜ" takısı, iki türlü "okuma"ya da elverişliydi: İçerden bakanlar için "Müslüman Sanayici ve İşadamları Derneği", dışarıdan ve resmi bakanlar için ise "Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği".
Başkan Erol Yarar da cuk oturmuştu.
Babası TÜSİADçıydı, Boğaziçi mezunuydu, dil biliyordu, aileden zengindi ve hepsinden önemlisi "dava şuuru"na sahipti.
Ve mücadele başladı.
Bir "alternatif ekonomik model" mücadelesinden ziyade, bir siyasi mücadeleydi verilen.
MÜSİADçılar, bunun semeresini de gördüler: Mesela "Refahyol" iktidarının ilk dönemlerinde hayli havalı günler geçirdiler.
Ancak... Ne zaman ki 28 Şubatın sıkıntılı ve gerilimli günleri devreye girdi, çözülme de işte o zaman başladı.
Başta "Ülker" gibi büyük kuruluşlar, MÜSİAD ile ilişkilendirilmemek için ellerinden geleni yaptılar.
Tezin işaret ettiği gerçek bir kez daha ortaya çıkmıştı: Sermaye ürkmüştü.
Böylece zaten sermaye yapısı itibarıyla zayıf kurulan MÜSİAD, ürkenlerin el etek çekmesiyle hayli çaptan düştü.
* * *
Ve bugün...
Siz bakmayın, Başbakan Erdoğanın ve sağ parti liderlerinin katıldığı "görkemli" genel kurullar filan yaptıklarına.
"Yükselen teknolojiyle / Güzel ahlak terkibi... / Doğdu yurdun ufkundan / MÜSİAD güneş gibi" diye marşlar bestelettiklerine.
MÜSİAD bitmiştir, yani işlevini yitirmiştir.
Çünkü...
BİR: MÜSİAD, TÜSİAD ile boy ölçüşecek güce erişememiştir.
İKİ: Alternatif bir model önerememiştir.
ÜÇ: Müslümanlığı tek ve değişmez ölçü alan bir burjuva sınıfı filan ortaya çıkmamıştır.
DÖRT: Muhafazakar sermaye söz konusu olmuştur ama bu sermaye de ideolojik bir atılım içine girmekten kaçınmıştır.
BEŞ: Avrupada çalışan Türk işçilerinin paralarıyla kurulan şirketler, kelimenin tam anlamıyla tepe üstü çakılmıştır.
ALTI: MÜSİADı doğuran koşullar ortadan kalkmış, Cepheleşme dönemi sona ermiştir.
YEDİ: AKPnin tek başına iktidara gelmesi "Biz" ve "Onlar" ayrımını kendiliğinden geçersiz kılmıştır.
Merhum Özal kızından çok çekti
masalına dair
HASAN Celal Güzele saygım vardır.
Ancak...
Onun ikide bir çıkıp, "Rahmetli Özal kızından çok çekmişti. Hatta bir keresinde ikimiz baş başayken kızını zaptedemediğini söyleyip hıçkırarak ağlamıştı" diye anekdotlar anlatmasına daha fazla dayanamayacağım.
Çünkü...
Biz de o dönemleri yaşadık.
Ve "rahmetli"nin, ailesinin iktidar olanaklarından yararlanması karşısında ne kadar geniş ve edilgen davrandığını gözlerimizle gördük.
Olan olmuştur, giden gitmiştir.
Bu nedenle Güzelin "Özal çok iyi bir insandı ama ah ailesi" diye özetleyebileceğimiz yaklaşımdan tez elden vazgeçmelidir.
Hazır hepimiz "davulu delen Jaguar"dan, "Hasbahçenin gülleri"ne kadar birçok şeyi unutmuşken...
Kaynak: