BIST 10.015
DOLAR 35,33
EURO 36,90
ALTIN 2.964,42
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Murat Karayalçın'dan Zülfü Livaneli tepkisi: İddiaları hem haksız hem de zamansız

SHP’nin eski genel başkanlarından Murat Karayalçın, Zülfi Livaneli’nin “CHP, DSP, SHP gibi partiler sol partiler değil. Bu partilerin başına, hiçbiri solcu olmayan birtakım liderler getirildi” sözlerine tepki gösterdi. Karayalçın, “Zülfü Bey’in iddialarının hem haksız hem de zamansız” dedi.

Abone ol

SHP-CHP birleşmesinin mimarlarından Murat Karayalçın, Zülfü Livaneli’nin “CHP, DSP, SHP gibi partiler sol partiler değil. Bu partilerin başına, hiçbiri solcu olmayan birtakım liderler getirildi” sözlerini değerlendirdi... Gündemde birçok sorun olduğunu, iddaları haksız ve zamansız bulduğunu belirten Karayalçın, “Bir parti ben sosyal demokratım diyorsa, ortanın solundayım diyorsa, oradadır. Hayır, sen orada değilsin denilemez” ifadesini kullandı.

“Ben bu tartışmayı üzüntüyle izliyorum ancak tartışmanın içine girmek, tartışmanın bir tarafı olmak da istemem. Bununla birlikte, Zülfü Bey’in iddialarının hem haksız hem de zamansız olduğu kanısındayım, bunu da belirtmek isterim” diyen Karayalçın, Milliyet’ten Tunca Bengin’e konuya dair değerlendirmelerde bulundu.

“Cumhuriyetçilik ifadesi zaten sol doğrultuyu gösteren bir anlayış”

Karayalçın, CHP, DSP ve SHP’nin sol parti olmadıkları yönündeki eleştirilerine şöyle cevap verdi:

“Genel Başkanlığı’nı yaptığım SHP için söyleyeyim öncelikle: SHP Türkiye solunun en kitleselleşmiş partisiydi. Türkiye solunun savunması gereken düşüncelerini en yüksek seste ve güçlü bir biçimde savunan bir partiydi. SHP’nin ardından CHP içinde benzer bir değerlendirmeyi yapmak isterim. Yani İsmet İnönü’nün, devleti kuran askerlerden biri olarak ülkenin Milli Şef diye adlandırılmış 2. Cumhurbaşkanı olarak 1965 yılında ‘CHP ortanın solundadır’ diye bir çizgi tanımlaması ve biz baştan bu yana zaten böyle bir siyaset izliyorduk diye açıklamasına eklemede bulunması çok önemli bir gelişmeyi başlattı CHP’de. Ve sonra Bülent Ecevit 1972’den itibaren 3. Genel Başkan olarak bu çizgiyi daha da güçlendirdi. Demokratik Sol Parti’nin zaten adı üzerinde kendisini sol olarak tanımlıyor. Tıpkı Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin kendisini sosyal demokrat olarak tanımlaması gibi. CHP tarihi bir isim Kurtuluş Savaşı’ndan gelen bir isim bağımsızlığı sağlamış bir isim, adında sol sözcüğü yok ama Cumhuriyetçilik ifadesi zaten sol doğrultuyu gösteren bir anlayış bana göre. Sosyalist Enternasyonal’de iki tür parti vardır. Bazı partilerin adında sol sözcüğü vardır; sosyal demokrat, demokratik sol, demokratik sosyalist gibi... Bazı üye partilerin de adlarında sol yoktur ama o partiler de bağımsızlıkçı, Cumhuriyetçi yanlarıyla sol bir çizgi üzerinde siyaset yaptıkları için Sosyalist Enternasyonal’de yer almışlardır. CHP gibi, Hindistan Kongre Partisi gibi, Latin Amerika’da şu anda adını hatırlamadığım başka çok sayıdaki bağımsızlıkçı parti gibi…”

Parti programlarında sol yazıyor

“Bir kuruluş, bir parti kendisini siyasetin neresinde görüyorsa oradadır” diyen Karayalçın, “Bir parti ben sosyal demokratım diyorsa, ortanın solundayım diyorsa ya da demokratik sol diye kendisini tanımlıyorsa, oradadır. Yani hayır, sen orada değilsin denilemez. Olsa olsa, yeterince iddianın gerektirdiği siyaseti izlemiyorsun diye eleştiri yapılır. O eleştiri her zaman için vardır, bütün sol partiler için vardır ve olması gereken bir eleştiridir ama sen sol parti değilsin diyemezsiniz. Çünkü kurultay kararıyla ya da büyük kongrelerinin kararıyla kabul ettikleri tüzüklerinde, programlarında partililer kendilerini ben sosyal demokratım diye tanımlamışlar. Bugün CHP de programında, tüzüğünde kendisini böyle tanımlamaktadır. DSP demokratik solum diye tanımlamıştır. SHP zaten kendisini öyle tanımlamıştı. Şimdi bunlara hayır, siz solda değilsiniz diyemezsiniz” değerlendirmesinde bulundu.

Ecevit, Baykal, Erdal İnönü’nün solculuğu

Aynı durumun bireyler için de geçerli olduğunu belirten Karayalçın buna dönük görüşlerini de şöyle özetledi:

“Bir kişi ben soldayım diyorsa, sen solda değilsin nasıl diyeceksiniz? Kişi kendisini öyle tanımlıyorsa, hayır, sen yanlış tanımlıyorsun, sen solda değilsin diyebilir misiniz? Yani sizin böyle bir ölçü, ayar konumunuz mu var? Yeterince sol bir siyaset izlemiyorsun denilebilir, öyle bir eleştiri yapılabilir hiç kuşkusuz, tıpkı kurumlara yapılabileceği gibi ama sen solcu değilsin diyemezsiniz. Ben Erdal İnönü ile çok yakından çalıştım. Erdal İnönü’nün içten, güçlü, sağlam, kararlı bir sosyal demokrat olduğuna tanığım, buna inanıyorum. Zaten benim tanıklığıma da ihtiyaç yok. Erdal Bey Sosyalist Enternasyonal’de Genel Başkan Yardımcılığı yaptı uzun yıllar. Bu görevi yapan bir siyasetçiye solda değilsin denilemez. Denilirse, haksızlık yapılmış olur. Hele onun babası Cumhurbaşkanı’ydı, o yüzden solda değildir hiç denilemez. Tabii Sayın Ecevit için, Sayın Baykal için de benzer şeyler söylenebilir ama ben Erdal Bey’le çok yakın olduğum için onu söylemek ihtiyacını duydum. Bunlar haksız iddialar ama en az bunun kadar önemlisi, zamansız. Nereden çıktı bu iddia? Yani şimdi Türkiye’nin gündemi mafyalar, dolandırıcılar, kaçakçılar, hırsızlıklar, yolsuzluklarla doluyken birdenbire bu üç eski genel başkanın gerçekte solcu olmadığı şeklindeki tartışma bana göre hem haksız hem zamansız bir tartışma”
Karayalçın, Tunca Bengin'in sorularını şöyle yanıt verdi:

"Ecevit solda birlikteliğe inanmıyordu"

Sizin SHP Genel Başkanlığınız döneminde 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Livaneli kaybetme nedenini DSP ve CHP’nin kendisiyle uğraşması olarak gösteriyor? 

“Aynı şey Ankara için de geçerli. Ankara’da da Korel Göymen SHP’nin adayıydı, rahmetli Ali Dinçer de CHP’nin adayıydı. Hiç unutmuyorum; Korel Göymen 380 bin, Ali Dinçer de 31-32 bin oy almıştı. Ve seçim 1200 oy farkıyla yanlış hatırlamıyorsam kaybedilmişti. Korel Göymen 601 oy daha alabilmiş olsaydı belediye başkanı olacaktı. Yani sadece İstanbul için değil, Ankara için de geçerli. Sadece o tarihte değil, daha sonrası için de geçerli. Ben 1999 seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP’nin adayıydım. DSP de rahmetli Doğan Taşdelen’i aday çıkartmıştı ve yine bir büyük bölünme yaşanmıştı. Yani bu İstanbul seçimlerini, Ankara seçimlerini aşan çok ciddi sorunlar yaratmıştı. Bizim sosyal demokratlar olarak 1990’larda, hatta 80’lerde Türkiye siyasetinden istediğimiz sonuçları alamamamız, etkisizleşmemiz bundan, bu bölünmüşlükten kaynaklanıyordu. Yalnızca İstanbul özelinde değerlendirilemez yani. Her yerde yaşadık zaten bunu dikkate alarak da CHP-SHP birleşmesini 1995 yılında sağladık. Ama DSP ile sağlayamadık. Rahmetli Bülent Ecevit solda birlikteliğe inanmıyordu”

Ne düşünüyordu?

“1993 Eylül’ünde Genel Başkan seçildikten sonra Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak hükümetteydim. Sayın Mustafa Timisi ile birlikte Bülent Ecevit’i ziyarete gittik. Üç partinin birleşmesini ve Bülent Ecevit’in bunun başına gelmesini arzuluyordum. Bunun için de her türlü özveride bulunmaya hazırdım ama Sayın Ecevit şöyle düşünüyordu:

“Partiler kendi çabalarıyla Meclis’e gelsinler, seçim aşamasında bir birlik olmasın ama Meclis’te birlikte bir hükümet kurulur”
Sosyal demokratlar Meclis’te bir araya gelirler, birlikte davranırlar gibi bir düşüncesi vardı Bülent Ecevit’in. O nedenle, 1995’te CHP ve SHP arasında sağlanan birliktelik DSP’yi kapsayamadı maalesef.

CHP'nin 9 Eylül 1992'de düzenlenen 25. Olağan Kurultayında Genel Başkan seçilen Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın yan yana / Fotoğraf: AA

‘‘Ecevit, artık çok geç dedi’’

Ecevit’in sözlerinde pişmanlık var mıydı?

“Pişmanlık anlamında değil. Bülent Bey öyle bir cümle kullanmadı ama bunu gerekli gördüğünü söyledi. Aslında ben bir de Bülent Bey’i 2002 Kasım seçimine giderken Başbakanken ziyaret etmiştim. Bülent Bey, hatırlarsınız, seçim kararı alındıktan sonra seçime gidilirken AKP geliyor diye AKP’nin kazanacağını gösteren, söyleyen bir demeci vardı. Onun üzerine randevu istedim. Başbakanlık Konutu’nda randevu verdi. Kendisine ‘Böyle bir demeciniz var Sayın Genel Başkanım, bu bizim hepimizin, bütün sosyal demokratların birlikte davranmasını gerektiriyor’ dedim. Bülent Bey de o görüşmede ‘ Artık çok geç’ demişti.”

"Ecevit’in getirilmesi devrim gibi bir şey"

Livaneli’nin ‘İsmet İnönü’nün yerine Ecevit’in getirilmesi bir operasyondu; darbe gibi bir şeydi’ diye sözleri de var?

“Valla ben de onu devrim gibi bir şey diye niteliyorum. Ben o süreci hatırlıyorum, gerçekten çok heyecan verici bir süreçti. Müthiş bir kadro, müthiş bir hazırlık yapmıştı ve sol CHP’de ilk kez kalıcı olarak kendi gücünü ortaya koymuştu diye düşünüyorum. Ama dediğim gibi, polemiğe girmek istemem. Zamanı değil çünkü o yüzden”