Türkiye'nin gündemine oturan Ermeni Konferansı'nın düzenleyicilerinden Murat Belge soruya yanıt veriyor: "Demokrasi mi ulusal çıkar mı"?
Abone ol Yargı kararıyla durdurulan Ermeni Konferansı'nın düzenleyicileri arasında bulunan Prof. Murat Belge, kendisine en çok yöneltilen yanıt veriyor. İşte Belge'nin yanıtı:Yazı: Murat Belge
Kaynak:
Dün, yani çarşamba akşamı, CNN'de yeni bir program ('Tarafsız Bölge') yapmaya başlayan Ahmet Hakan, yarın (cuma) başlayacak, 'İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları' konferansını konuşmak üzere beni çağırmıştı. Seyircilerden gelmiş birkaç soru da soruldu. Bunlardan biri şuydu: 'Demokrasiden yana olmak mı, yoksa 'ulusal çıkar'dan yana olmak mı gereklidir?
Benim için 'ilk' değil, bu soruyla karşılaşmak. Tam tersine, hayatım boyunca karşılaştım. Çünkü hayatım boyunca bu ülkede insanlara 'ulusal çıkar'ın her şeyden önemli olduğu anlatıldı. Benim kişisel hayatım başlamadan önce de aynı şey anlatılıyordu. Onun için, bu ülkede mektep medrese görenler, mektep medresede 'ulusal çıkar' öğrenirler; sonra, 'Bilenler bilmeyenlere anlatsın' hesabı, mektep medrese görmemiş olanlara aynı şeyi öğretirler.
Daha yeni -hâlâ devam ettiği de söylenebilir- 'Türkiye için büyük felsefi sorun' değil miydi? 'Demokrasi mi, Cumhuriyet mi?' deniyordu. Neydi bunun anlamı?
"Cumhuriyet düşmanı dinci bir kadro işbaşına geldi. Bunlar seçilerek geldi. Yani gelişleri 'demokratik'.
Ama Cumhuriyet'i yıkacaklar. O halde demokrasiyi askıya alıp bunları bir darbeyle indirmek gerekiyor. Önce Cumhuriyet, sonra, sırası gelirse, demokrasi!"
Bizim tarihimizde, 'Önce X' diyerek demokrasiyi tepelemenin kim bilir kaç örneği vardır. Onun için bu soru, üç aşağı beş yukarı, bu şekilde sorulduğunda alışmışızdır, yadırgamayız. Oysa daha sorunun formüllenmesi aşamasında yadırgamalıyız.
'Demokrasi' gerekli değilse, 'Cumhuriyet' niye? Bu dünyada en 'demokratik', ama aynı zamanda en 'müreffeh', her bakımdan en 'ileri' saydığımız ülkeler Cumhuriyet değil, Monarşi. Buna karşılık yığınla da faşist Cumhuriyet var. Biri batıp biri çıkıyor, ama dünyanın hatırı sayılır bir kesimini de bunlar oluşturuyor.
Böyle bir sorunun sorulması, soranın zihninde 'demokrasi'nin zaten feda edilebilir bir şey olarak görüldüğünün işareti.
Ve tabii 'ulusal çıkar'ın ne olduğunu, ayrıca, ne olması, nasıl tanımlanması gerektiğine kimin karar verdiğini sormamız gerekiyor. 'Demokratik' dediğimiz ülkelerde öyle tek bir 'ulusal çıkar' yoktur. Aklıma geliveren bir örnek: 1960'ta Nixon'a göre Amerika'nın ulusal ve uluslararası çıkarı Kemoy adalarının silahlandırılmasından, Kennedy'ye göre tam tersine silahsızlandırılmasından geçiyordu. Hangisi doğru? Demokratik rejimde, buna halk karar verir ve kararını oylarıyla belli eder.
Ama daha dikkatli bir dille konuşacaksak, neyin 'doğru' olduğunun cevabı değildir seçim sonucu. Tarihin o aşamasında halkın çoğunluğunun hangi politikayı daha akılcı bulduğunun cevabıdır. Ve zaten, 'A şıkkı ulusal çıkara uygundur' demenin ya da tersini iddia etmenin herhangi bir nesnel zemini yoktur.
Konuya öteki yanından baktığımızda, 'şöyle olsun' diyen Nixon onun öyle olmasını, başka bir yığın şeyin de öyle veya böyle olmasına bağlayan genel bir politikayı söylüyor, Kennedy de aynı şeyi yapıyor.
1950'de Almanya'da bir politikacı çıkıp "Holoskost'u kabullenmek bizim 'Ulusal çıkarlar'ımıza aykırıdır" diyebilirdi. Muhtemelen destek de görürdü. Zaten o nedenle Willy Brandt soykırım anıtının önünde diz çökünce Almanya'da çok tepki çekti. Ama bu politika yürüdü ve bugün Almanya'nın dünyanın saygıdeğer toplumları arasında bulunuyor olmasında bu politikanın da önemli bir yeri var. Bu saygıdeğerlik, Almanya'nın ödediği tazminattan çok daha önemli. Buyurun karar verin, para ödememek mi 'ulusal çıkar', bu saygıdeğerliği elde etmek mi?
Konu zengin ve zaten ne zamandır ele aldığım temaların tam merkezinde duruyor. Onun için, devam edeceğim.