BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  POLİTİKA

Mumcudan teröre lanet

ANAVATAN lideri Mumcu, son terör olayları üzerine sert bir dille basın açıklaması yaptı

Abone ol

Değerli arkadaşlar bildiğiniz gibi son 3 gün içinde 15 evladımızı yitirdik. Doğrusunu isterseniz 15 evladımızı daha yitirdik ve bu cümle içinde “daha” ibaresini kullanmanın ne kadar yaralayıcı olduğunu izah etmek gerekmeyecek. Milletimizin nasıl derin bir acı ve üzüntü içinde olduğunu anlatmak, hakikaten dilimizin imkanları içinde mümkün değil. Milletimize bir kez daha baş sağlığı diliyorum. Ve tam da evlatlarını yitiren ana babaların söyledikleri gibi bir kez daha “Vatan sağolsun” diyoruz.

Bu saldırıların, milletimizin birliğini ve ülkemizin bütünlüğünü hedef aldığı konusunda hiçbir şüphe yok. 30 yıldır 30 binden fazla evladını kaybeden milletimiz, bu saldırılar karşısında, bu tecavüzler karşısında metanetini koruyor. Metanetini korumakla beraber, devletin ve devleti yönetenlerin de bu konuda en az kendisi kadar dirayetli olmasını bekliyor. Her evladını toprağa verirken gözyaşlarını içine akıtıp, acısını kalbine gömüp bir tek söz söylüyor; “Vatan sağolsun.” “Vatan sağ olsun” diyen insanların dileklerine kulak vermek gerekiyor. Onları doğru anlamak gerekiyor. Milletimizin devletinden beklediği dirayeti mutlaka göstermek gerekiyor. Bu noktada altı özenle çizilmesi gereken husus, Türkiye"nin artık reaksiyoner olmaktan vazgeçmesi gereğidir. Terör zirvesinin toplanması için 15 evladımızı daha kaybetmemiz gerekmiyordu. Başımıza gelen şey beklenmedik bir durum değil. Bir doğal afetle karşılaşmış değiliz. Türkiye"nin birliğine ve bütünlüğüne yönelmiş düşmanlarının olduğu aşikardır. Bu düşmanlarının, Türkiye içinde ve Türkiye"ye komşu ülkeler içinde yuvalanmış oldukları yıllardır bilinen bir gerçektir. Ve Türkiye"nin teröre karşı mücadelesinde, özellikle 2000"li yılların başından itibaren terörü tamamen yok etme noktasına getirmemiş olsa bile önemli bir ölçüde geriletmiş olduğu da ayrı bir gerçektir.

Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl güvenlik güçlerimizden gelen uyarıları da değerlendirdiğimiz basın açıklamalarımızda ülkemizde milletimiz düzeyinde var olan milli mutabakatın, teröre karşı milli mutabakatın devlet düzeyinde de varlığının ve kararlılığının gerekliliğinin altını çizmiştik. Bugün bir kez daha söylüyoruz ki terörle mücadelede en önemli husus kararlılık ve tutarlılıktır. Reaksiyoner olmaktan çıkıp sadece sıcak zamanlarda şu ya da bu biçimde tepki gösteriyor olmaktan çıkıp kararlı, tutarlı ve sürekli bir mücadele yürütmek olmazsa olmaz denilecek kadar önemlidir. Bilinmelidir ki bugün terör Türkiye"nin bir numaralı sorunudur. Bugün teröre karşı mücadele Türkiye"nin bir numaralı önceliğidir. Ve bu bir numaralı sorun çözülmedikçe, bu bir numaralı öncelik yerine getirilmedikçe Türkiye"nin iki numaralı sorunu olmayacaktır. Dolayısıyla devletimizin bütün kurumlarıyla iktidarıyla muhalefetiyle milletimizin gösterdiği dirayeti yansıtacak bir tutarlılık ve bir kararlılık içinde olmasının zamanı gelmiştir. Ve bilinmelidir ki ulusal güvenliğimiz dış güçlere havale edilemez ve dışardan icazet bekleyerek sağlanamaz. Bu ülke milli kurtuluş mücadelesini kimseden icazet alarak yürütmedi. Biz bu devleti kimseden icazet alarak kurmadık. Milletimiz Misak-ı Milli dediğimiz vatan sınırlarını kanlarıyla çizdi. Dolayısıyla devlet ve siyaset kurumlarının bilmesi gereken bir şey var ki iki de bir kırmızı çizgiler ilan edip, sonra onun bir ilerisine bir gerisine gelmek milletimizi rencide etmektedir.

Milletimiz evet evlatlarını kaybetmekten dolayı acı içindedir. Ama milletimizin evlatlarını kaybetmekten daha büyük acısı milli haysiyetini, milli onurunu kaybetmek olacaktır. Hükümetin hem terör zirvesi hem bakanlar kurulu sonrasında ortaya koyduğu tutumun içtenliği, samimiyetini tartışmak istemiyoruz. Her ne kadar muhataplarından gelen tepki hükümetin ciddiyetine ve kararlılığına bir değer verilmediğini göstermekte ise de hükümet Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin hükümetidir. Bu çerçevede uluslararası ölçek de hükümetimizin onuru milletimizin onurudur. Hükümetimizi bu konuda gerçekten kararlı ve tutarlı politikalar izlediği her duruşunda destekleyeceğimizi açıkça milletimizin huzurunda ilan ediyoruz. Desteklemenin bir lütuftan öteye bir milli vazife olduğunun bilincinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Ancak hükümetimizden çıkılan yolda kararlı ve tutarlı ve sürekli olmasını beklemek de hakkımızdır. Bu noktada hükümete bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hükümet kendi inisiyatifi ile Meclisi biran önce toplamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmalı ve teröre karşı mücadelede milli duruşumuzu yansıtan bir ortak deklarasyon iktidar-muhalefet bütün partiler ve milletvekilleri tarafından imzalanmalıdır. Bu bizim milletimize karşı ahdimiz olmalıdır. Bu bizim milletimizle beraber milli andımız olmalıdır. Ve iktidar-muhalefet demeden bu milli ant çerçevesinde kökünü kurutuncaya kadar teröre karşı mücadelede yan yana, omuz omuza, can cana olacağımızı millete göstermeliyiz.

Bu noktada özellikle Irak hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri hükümeti nezlinde anlayış ve işbirliği beklediğini ifade eden hükümetimize bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Sınırlı düzeylerde istihbarat paylaşımı ya da sınırlı sayıda teröristin güvenlik güçlerimize teslim edilmiş olması gerçek anlamda bir işbirliği, gerçek anlamda bir dayanışma anlamını taşımayacaktır. Türkiye 50 yıldan uzun süredir bedelini ödediği ittifak ilişkilerinde bugün müttefiklerinin kendi milli çıkarlarını yani Türkiye"nin milli çıkarlarını saygı ile karşılamaları ve gereken sorumlulukları üstlenmelerini bekleyecek durumdadır. Fakat burada unutulmaması gereken şey tekrar ederek söylüyorum. Milli güvenliğin, ulusal güvenliğin herhangi bir dış güce ve otoriteye ihale edilemeyeceği ya da icazet onay beklenemeyeceği gerçeğidir. Türkiye iyi niyetli işbirliği ve dayanışma çağrılarını yapmıştır ama bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi"nin ağzından bütün dünyaya açık bir dille ve kararlılıkla ifade etmelidir.

Türkiye"nin yeniden bir kırmızı çizgi tanımlamaya ihtiyacı yoktur. Türkiye"nin söylemesi gereken şey, bütün dünyaya haykırması gereken şey bıçağın kemiğe dayandığı gerçeğidir. Onun için hükümeti muhalefetle bir ağız dalaşına, polemiğe girmek yerine hepimizin ortak meselesi olan, hepimizin varoluş gerekçesi olan bu meselede iş birliğine açık, dayanışmaya açık, milli birlik ve beraberliği sergileyecek bir tutum içinde olmaya çağırıyoruz. TBMM"yi çağırsınlar. TBMM"yi çağırsınlar. TBMM"nde bütün partiler, bütün milletvekilleri bıçağın kemiğe dayandığını ve artık tahammül etmeyeceğimizi hep birlikte bütün dünyaya, herkese ilan edelim ve ondan sonra da bir adım geriye atmayalım. Türkiye"nin artık bir adım daha geriye atması mümkün değildir ve bunun dünyaya böylece ilan edilmesi gereklidir. Bu çerçevede Kuzey Irak"ın terör örgütü için bir tür geri çekilme, stratejik geri çekilme, bekleme ve lojistik destek sağlama alanı olmaktan çıkarılması hayati derecede önceliklidir. Terör örgütünün sadece Irak"ta değil başka ülkelerde de bulunduğu yönündeki beyanlar gerçeği tam yansıtmamaktadır. Terör örgütünün dünyanın başka coğrafyalarında varlığı onun terör eylemleri için Kuzey Irak"ı bir askeri alan olarak, bir lojistik alan olarak kullanmakta olduğu gerçeğini değiştirmez. Hiç kimse bu gerçeği gözden kaçırmaya çalışmasın. Hükümetin de bugün her ne kadar bazı kuşkuları da davet edecek nitelikte olsa da belirli bir düzeyde göstermiş olduğu kararlılığı terk etmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Bu mücadele de başarıya ulaşmak için alınması gereken önlemlerin askeri önlemlerden ibaret olmadığı gerçeğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Hükümet 4 yıla yaklaşan devri iktidarında ne yazık ki bu meselelerin tamamını ihmal etmiştir. Geride kalan 4 yılın heba edilmiş, fırsatları değerlendirilememiş bir 4 yıl olması gerçeğini bir kez daha hatırlatmanın belki yegane faydası önümüzde kalan zamanın değerinin bilinmesi yönünden olacaktır. Önümüzdeki kalan zamanın değeri bilinmelidir. Çünkü Türkiye için de zaman daralmaktadır. Bölge çok çeşitli faktörlerle bir kaosa doğru sürüklenirken kastettiğim Irak"ın da içinde bulunduğu, Suriye"nin de, Türkiye"nin de, İran"ın da, Lübnan"ın da içinde bulunduğu bölgedir. Çok çeşitli saiklerle, çok çeşitli faktörlerle, çok çeşitli aktörlerin müdahaleleriyle bir kaosa doğru sürüklenirken Türkiye kendisini hazırlıksız bulabilir. Gelişen olaylar ülkemizi hiçbirimizin arzu etmeyeceği tehdit ve tehlikelerle yüz yüze getirebilir. O bakımdan önümüzdeki kalan zaman hayati derecede değerlidir.

Bu meselenin mutlaka sonuca götürülmesi için, iktidarıyla muhalefetiyle işbirliği içinde olunması şarttır. Bir yıl önce yaptığımız çağrıyı bir kez daha tekrar ediyoruz; Bizim sonuç almak için değerli önerilerimiz vardır. Her türlü katkıyı sağlamaya açığız. Hükümeti de bu yönde yürüttüğü olumlu mücadelesine destek vermeye, alenen destek vermeye, sürekli destek vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Bu meselenin iç politika meselesi olmaktan çıkarılması inisiyatifi bizim elimizde değildir hükümetin elindedir. Hükümetin hükümet olma sorumluluğunu bir kez daha bu noktada hatırlatmak istiyoruz. Benim bu vesileyle söyleyeceklerim bundan ibaret."

Mumcu Bir gazeteci'nin "Kuzey Irak"a operasyon konusu tartışılıyor. Özellikle ABD Büyükelçisi"ne de bu konu soruldu. Kendisi de üçlü görüşmelerle devam edilmeli dedi. Özellikle İsrail operasyonları devam ederken sizin değerlendirmeniz bu konuda ne olur?" şeklindeki sorusuna şöyle cevap verdi:

"Türkiye milli güvenliğini tehlike altına alan bu gelişmeler karşısında uluslar arası hukuktan doğan bütün meşru haklarını kullanabilecek kararlılıkta, yeterlilikte olduğunu apaçık ortaya koymalıdır. Bu görüşmelerden olumlu neticelerin çıkması, bir iş birliği ve dayanışmanın çıkması elbette bizi memnun eder. Ama bir görüş birliğinin çıkmaması, Türkiye"nin beklemesi, Türkiye"nin biraz daha katlanması, biraz daha insan kaybetmesi, evlatlarını yitirmesi anlamına asla gelmemelidir. Sonuç itibariyle Türkiye"nin sınır ötesi operasyonlar yapabilmesi kendi güvenliğini ilgilendirdiği için uluslararası hukuktan doğan meşru bir hakkıdır. Bu konuda yapılmış ikili anlaşmalar vardır. Bu anlaşmaların tek taraflı olarak ortadan kaldırılması söz konusu olamaz. Bu anlaşmalar olmasaydı da Türkiye meşru savunma haklarını kullanma hakkına zaten sahipti. Bugün ipe un sermeye çalışanlar şunu unutmasınlar; 90"lı yılların başından bu yana Irak"ta özellikle Kuzey Irak"ta yaşayan insanların can güvenliğinin sağlanmasında Türkiye"nin stratejik bir rolü olmuştur. Kamuoyunda Çekiç Güç Operasyonları olarak bilinen operasyonlar, sınır ötesi operasyonlardı ve bu operasyonlar bugün Türkiye"ye yönelik tehditlerin beslendiği Kuzey Irak halkının can güvenliğini sağlamaya yönelik operasyonlardı. Türkiye komşularına gösterdiği iyi niyeti, yardımı, anlayışı komşularından da beklemek hakkına sahiptir. Ancak onlar gösterseler de göstermeseler de Türkiye kendi ulusal güvenliğini koruyabilecek güçte bir ülkedir. Türkiye kendi ulusal birliği ve ulusal bütünlüğü için kimsenin icazetine muhtaç değildir. Dün de değildi, bugün de değildir. Bu konuda ödenmesi gereken bedellerin çok büyük olacağı yolundaki tehditler de milletimizin gözünü korkutamaz. Bugüne kadar 30 bin evladımızı verdik. 30 bin evladımızı da toprağa verirken her defasında “Vatan sağ olsun” dedik. Bu millet “Vatan sağ olsun” diyebilecek kadar güçlü bir imana, yürek genişliğine sahiptir. Dolayısıyla kendi birliği ve bütünlüğü için her şeyi göze alabileceğini herkes bilmelidir. Hükümetin de bu milli şuur ve bilinç içinde davranması ve bu bilinci tüm dünyaya yansıtması gerekmektedir. Muhalefet olarak hükümetten bunu beklemek ve istemek bizim hakkımızdır."