BIST 9.636
DOLAR 34,64
EURO 36,36
ALTIN 2.930,51
HABER /  DÜNYA

’’Mülteci sayısı artabilir’’

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki krize uluslararası bir tepki gelmemesi durumunda bütün komşu ülkelerin çok daha fazla sayıda m...

Abone ol

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki krize uluslararası bir tepki gelmemesi durumunda bütün komşu ülkelerin çok daha fazla sayıda mülteciyle karşı karşıya kalacaklarından korkulduğunu söyledi.
Bakan Davutoğlu, İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen “Suriye’ye Komşu Ülkeler Bakanları” toplantısına katıldı. Toplantıda yaptığı konuşmada BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres’e bu toplantının zamanında düzenlendiği için teşekkürlerini ileten Davutoğlu, “Kimyasal silah kullanımının ardından yeni bir eşiğin yaşandığı anda bu toplantının düzenlenmesi uygun oldu” dedi.
New York’ta geçen yıl 30 Ağustos tarihinde BM Genel Merkezinde mülteciler konusunda özel bir oturum düzenlendiğini kaydeden Davutoğlu, ancak bir insani mesele olan mültecilerin durumu hakkında BM Güvenlik Konseyi üyelerinden herhangi bir açıklamanın yapılmadığını belirtti. Davutoğlu, “Farklı politik duruşlarımız olabilir, farklı siyasi görüşlerimiz olabilir, farklı yorumlarımız olabilir ancak insani bir mesele olduğunda en azından hemfikir olunmalıdır” dedi.

“SURİYE’YE KOMŞU ÜLKELERİN, ÇOK DAHA FAZLA SAYIDA MÜLTECİYLE KARŞI KARŞIYA KALACAKLARINDAN KORKUYORUZ”
Bugün toplantıya katılan 4 ülkenin de insani felaketle mücadelede BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile birlikte çalışma kararı almasının önemli olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bu bir eşiktir, dönüm noktasıdır. Çünkü son 3 yılın istatistiklerine baktığımız zaman, 2011 yılında sivillere keskin nişancılar ve hafif silahlarla saldırıldığında Türkiye’de sadece 7 bin 500 mülteci vardı. 2012 yılı boyunca şehirlerin tank ve toplarla vurulduğu zaman Türkiye’deki mültecilerin sayısı 50 bini geçti. 2013 yılında ise hava bombardımanı ve Scud füzeleriyle yapılan saldırılar sonrasında ise bu sayı 10 katına çıkarak 500 bine ulaştı. Siviller kitleler halinde ve panik içinde kaçmak durumundaydı. Şimdi ise 2 hafta önce kimyasal silah kullanıldı ve artan gerilimin bu kitleler üzerindeki etkisinin ne olacağını bilmiyoruz. Eğer aynı durum devam ederse, sivillere karşı şiddet geçmişteki gibi olursa ve buna uluslararası bir tepki gelmezse bütün komşu ülkelerin çok daha fazla sayıda mülteciyle karşı karşıya kalacaklarından korkuyoruz” dedi.
Bu durumda ne yapılması gerektiği konusunda ise elbette Suriye halkının haklı taleplerine dayalı politik bir çözüme ihtiyaç olduğunu söyleyen Davutoğlu, aynı zamanda mülteci akımına engel olacak ana nedenlerin de araştırılması gerektiğini kaydetti. Bu durumun ülkelerin ekonomik ve toplumsal durumunu nasıl etkilediğinin de bilinmesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “Türkiye’de 22 mülteci barınağı var. Kamplarda 201 bin Suriyeli var, barınaklar dışında da 300 bin Suriyeli var. Toplamda ülkemizde 500 bin civarında mülteci var. Her gün sağlık merkezlerine 500 bin müracaat oluyor, şimdiye hastanelerde 1,5 milyon Suriyeli tedavi edildi, sadece kamplarda 5 bin 565 Suriyeli bebek doğdu. Bu çocuklar şimdi 2-3 yaşına geldiler ve memleketlerini hiç görmediler. Şu anda hastane 34 bin Suriyeli var, 42 bin 500 öğrenci kamplarda eğitim görüyor, kamp dışında belki bunun 2 katı eğitim gören çocuklar var. Kamplardaki 526 derslikte bin 545 öğretmen eğitim veriyor” dedi.

“ULUSLARARASI TOPLUMDAN YETERLİ BİR KARŞILIK GÖREMEDİK”
Şimdiye kadar maalesef uluslararası toplumdan yeterli bir karşılık göremediklerini kaydeden Davutoğlu, “2 milyar dolar harcadık ancak uluslararası toplumdan 135 milyon dolar yardım aldık. Rakam gittikçe yükseliyor ve bunun sonunu göremiyoruz. Yeni bir yaklaşım ve yol haritasına ihtiyacımız var. Suriyeli mülteci krizine yeni küresel farkındalık oluşturulması gerektiği kararını aldık ve Türkiye olarak bunu kuvvetle destekliyoruz. Bu sebeple, küresel farkındalığın nasıl oluşturulacağı konusunda eylem planı hazırlaması için ortak çalışma grubu kurulması kararını aldık. Biz Türkiye olarak Suriyeli mültecilerden oluşan bir heyet kurulmasını ve bu heyetin özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üye ülkelerinin başkentlerine giderek uluslararası güvenlik ve istikrardan sorumlu olan bu ülkelerle yüz yüze görüşmesi önerisinde bulunduk” dedi.
Küresel farkındalığın oluşturulması için bazı farklı faaliyetlerin yapılabileceğini de kaydeden Davutoğlu, bunun için de daha etkili ve sonuç odaklı yeni bir operasyonel yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu ve Türkiye olarak bütün imkanları vermeye hazır olduklarını söyledi. Bu dört ülke arasında düzenli olarak toplantıların yapılması gerektiğini de belirten Davutoğlu, daha somut diyalog mekanizmaları ve ülkeler arasında koordinasyon kurulmasını da desteklediklerini ifade etti.

“SURİYE REJİMİNE GÖNDERİLMİŞ AÇIK BİR MESAJ OLSAYDI BU ZORLU SEÇENEKLER MASADA OLMAZDI”
Suriye’deki gerilimin arttığını ifade eden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Eğer uluslararası toplum, özellikle BMGK bu gerilim artışının ilk aşamalarında birleşmiş bir şekilde hareket etseydi, bugün bu zor seçenekler önümüzde olmazdı. Şehirler, kasabalar, köyler, sivil bölgeler bombalandığında yüz binlerce insan öldü. BMGK tarafından sunulmuş bir çözüm veya uluslararası toplumun şiddete izin vermeyeceği şeklinde Suriye rejimine gönderilmiş açık bir mesaj olsaydı bu zorlu seçenekler masada olmazdı” diye konuştu.
Suriye’ye ilişkin siyasi konularda farklı görüşler ve farklı duruşları olabileceğini söyleyen Davutoğlu, “Ancak hepimiz, bir rejimin veya herhangi bir devlet veya grubun her ne sebeple olursa olsun kimyasal silahlar kullanmasına izin vermeyen uluslararası hukukun ve insani çerçevenin temel kuralları üzerinde anlaşmalıyız. Bunun üzerinde 1925 yılından bugüne kadar uluslararası toplum tarafından oy birliğiyle anlaşıldı. Ve şimdi bu suç işlendi. Eğer işlenen bu suça düzgün bir cevap verilmezse, bu suçu işleyenlerden hesap sorulmayacak ve son 2,5 senede de olduğu gibi daha fazla suç işlenecek. Bu yüzden askeri müdahaleye yönelik soruları cevaplandırmak zor ancak bu tür suçların yalnızca Suriye’de değil, dünyanın herhangi bir yerinde işlenmesine engel olabilmek için uluslararası toplum tarafından uygun bir cevap verilmesi gerekiyor” dedi.

“AÇIK KAPI POLİTİKASININ OLUMSUZ SONUÇLARI DA VAR”
Türkiye’nin açık kapı politikasını uyguladığını ve bunun Türkiye için bir insanlık vazifesi olduğunu, ayrıca Türk kültüründe bunun yer aldığını dile getiren Davutoğlu, “Eğer birisi bizim evimize, bizim ülkemize gelirse etnik ve dini arka planlarını gözetmeksizin onlarla her şeyimizi paylaşırız. Böyle bir şey olacağından değil fakat eminim eğer aynı zorlukları biz yaşasaydık Suriyeli insanlar da aynı şekilde davranırlardı. Bu bir insanlık vazifesidir bu yüzden buraya daha fazla para veya başka şeyler istemek için gelmedik. Ancak bu yalnızca Türklerin, Ürdünlülerin, Lübnanlıların veya Iraklıların bir sorumluluğu değil, insani yardım örgütlerinin de sorumluluğudur” ifadelerinde bulundu.
Açık kapı politikasının 2 olumsuz sonuç doğurduğuna değinen Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’deki krizi absorbe ettiğini ve diğerlerinin bu krizin farkına varamadığını söyledi. Davutoğlu, “Eğer bu 2 milyon insan şuan Suriye içinde olsaydı, uluslararası toplum bizim krizi absorbe ettiğimizin farkına daha çok varırdı” dedi.
İkinci ve daha tehlikeli olarak ise, Suriye’deki etnik temizliğe yardımcı olunmasından korkulduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bugün Türkiye’deki ve Ürdün’deki kamplarda yaşayan Humuslu sayısı Humus’ta yaşayanlardan daha fazla. Rejim, bir etnik ve mezhep temizliği planı yapıyor ve bizim politikamızı bu sebep için kullanıyor. Biz bunu görmek istemiyoruz” dedi.

EN KÖTÜ DURUM SENARYOSU
Davutoğlu, en kötü durum senaryosuna karşı hazırlıklı olunması gerektiğini dile getirerek, “Kapasitenin bir sınırı vardır. Geçen sene 50 bin insan vardı, bu sene 500 bine çıktı. Eğer önümüzdeki 2-3 ay içerisinde kimyasal saldırılar ve bunun gerçekleşeceği korkusu sebebiyle 500 bin kişi daha alırsak kapasitemiz ne olur?” şeklinde konuştu.
Suriye’deki mültecileri korumak için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Davutoğlu, Türkiye’nin de buna destek vermeye hazır olduğunu belirtti. Davutoğlu, “Sınırlarımız içerisinde 2 milyar dolar harcadık ancak ayrıca sıfır noktası dağıtım operasyonumuzla da yaklaşık 90 bin kişiye 200 milyon dolar harcama yaptık. Bütün insani ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve bunu yapmaya da hazırız. Fakat uluslararası örgütlerin de en kötü durum senaryosunda Suriye içerisindeki mültecilerin korunması için diğer ülkelere mülteci akışı başlamadan bir plan oluşturması gerekiyor” şeklinde konuştu.
(İHA)