Muhsin Kızılkaya, bugünkü yazısında "Saray'ın Kürtleri" başlıklı habere cevap vererek "Kürtler Saray’a yanaşınca “hain”, Türkler Kandil’e yanaşınca “yurtsever” mi oluyor?" diye sordu.
Abone olHabertürk yazarı Muhsin Kızılkaya, geçtiğimiz hafta Paralel Yapı'ya yakınlığıyla bilinen Nokta Dergisi'nde çıkan "Saray'ın Kürtleri" başlıklı yazıya çok sert tepki gösterdi.
Derginin yazısına "Saray’ın Kürtleri, Kandil’in Türkleri!" başlıklı yazısıyla cevap veren Kızılkaya, “Fethullahçıların etrafa saçtığı pisliği örtme görevini üstlenmiş bir haftalık dergi, geçen hafta “Saray’ın Kürtleri” kapağıyla çıkmış piyasaya... Bir arkadaşım haber verdi, orada birçok isim arasında “Saray’ın Kürt’ü” diye adımı da anmışlar" diyerek şunları yazdı:
"Bundan yarım asır önce Çukurca’nın bir köyünde dünyaya gelmişim. Annem babam Kürt, -gerçi Marx gibi bir Yahudi’nin öğretisini kendine iman bellemiş gerzek bir PKK’lı geçenlerde beni vurmak için Yahudi oluğumu yazdı ama olsun-, Kürt olduğumu en riskli zamanlarda açıkladım. Kimliğimle övünmüyorum ama Kürt olmaktan dolayı da bir şikâyetim yok. Bu yaşıma kadar bana, “Nerenin Kürt’üsün?” diye sorduklarında, “Hakkâri’nin” cevabını verdim. Gelin görün ki geçen hafta memleketimin değil de “Saray’ın Kürt’ü” olduğumu öğrendim; bunu da Bediüzzaman’ın kitaplarında yer alan ne kadar “Kürt” kelimesi varsa hepsini oralardan çıkarıp kitapları “steril” hale getiren Pennsylvania’da mukim bir zatın çetesinden duymuş olmak da ayrı bir ironi ya neyse...
Fethullahçı pislik temizleyicilerine göre, birlikte yol yürümekten gurur duyduğum birçok kıymetli arkadaşımla beraber biz “Saray’ın Kürtleri”, “Kürt gibi davranıyor ama aslında Kürt gibi değilmişiz”.
***
Bunlara göre “Kürt gibi” olmanın koşulu galiba garibanın evini başına yıkmak, sağda solda canlı bomba olup patlamak, halkan haraç almak, canlı bombalara methiye düzmek, ahalinin evinin önüne çukur kazanlara direnişçi demek, halktan para isteyip vermeyeni “uygulamaya” almak, kerameti kendinden menkul işe yaramaz birtakım Türk solcularını başına yönetici yapmak, tonlarca patlayıcıyı kamyonlara yükleyip masum sivilleri havaya uçurmaktır.
Bütün bunları yapmadığın zaman “Saray’ın Kürt’ü” oluyorsun, bütün bu saçmalıklara “özgürlük mücadelesi” dediğin zaman da “Kürt gibi” oluyorsun öyle mi?
Siz Kürtleri ne sanıyorsunuz?
Bir kere “Kürt gibi” olmanın ölçütünü koymak ne zamandan beri size düştü?
Hem sizlerle PKK’lılar ne zamandan beri birbirinizin hakkını, hukukunu korumaya başladınız?
Çok değil, bundan birkaç yıl önce Hakkâri’de sabah namazına giden sizin imamlarınızdan birisini kurşuna dizen onlar değil miydi?
Onların belediye başkanlarının ellerine plastik kelepçe takıp arka arkaya dizen siz değil miydiniz?
KCK operasyonları adı altında onlardan 7 binini hapishaneye tıkan siz değil miydiniz?
Yoksa o zaman onlar “Kürt gibi değil” miydi?
***
Madem size göre PKK’lılar, HDP’liler “özgürlük savaşçıları” oluyor, o halde yakın bir zamanda Avrupa’da piyasaya çıkan “İmralı Görüşme Notları” kitabının 145. sayfasında yer alan ve Abdullah Öcalan ile Selahattin Demirtaş arasında geçen şu konuşmaya kulak verin hele:
“Demirtaş: Fethullah Gülen’in görüntülü bir demeci düştü internete. KCK’lilerin, BDP’lilerin evlerine uyuşturucu yerleştirin, sonra da gidip basın. ‘Bunlara terörist deniyordu, şimdi bir de uyuşturucu kaçakçısı falan denir’ biçiminde bir demeçti.
Öcalan: Sözlü olarak mı?
Demirtaş: Evet, kendi ağzından yayınlandı. Ama basın büyütmemeyi tercih etti.
Öcalan: Bu çok önemli. (...) Fethullah Hoca öyle konuşmuşsa, demek ki devleti ele geçirmişler. Her an buraya kadar gelebilirler. Onların Amerikası var, bizim neyimiz var?” (15 Eylül 2013)
Her iki taraf, iyi duydunuz mu?
Burada Che Guevara’nın, “Düşmanınız sizi seviyorsa sizde bir puştluk var” sözünü her iki tarafa da hatırlatıp sohbeti sürdürmek en iyisi...
***
Biz AK Parti ve Erdoğan’ı desteklediğimiz için “Saray Kürt’ü” oluyorsak, bu durumda PKK’yı, HDP’yi destekleyen siz ve birçok sosyalist solcu Türk de “Kandil Türk’ü” oluyorsunuz haliyle. Değil mi efendim, biz Türkiye’de demokrasi olsun, Kürtlerin eşit vatandaşlık hakları tanınsın, Türk-Kürt bu topraklar üzerinde yaşayan herkes barış içinde, aynı devletin sınırları içinde, aynı bayrak altında kardeşçe yaşasın istiyoruz. Erdoğan da bu işin öncüsü. O yüzden Erdoğan’ı destekliyoruz. Ve size göre o yüzden de “Saray Kürt’ü” oluyoruz.
PKK ve HDP ise Türkiye’nin bir bölgesinde “özyönetim” kurmak istiyor. Onların derdi demokrasi, eşit vatandaşlık, temel haklar falan değil. Sosyalist bir devrimle, Kürtleri despotik bir düzende yönetmek istiyorlar. Bütün teşkilat Kandil’den yönetiliyor. Üstelik Kandil’deki PKK yöneticilerinin önemli bir kısmı ile HDP’nin eşbaşkanı dahil olmak üzere birçok yönetici ve milletvekilleri Türk... Bu durumda alayınız dinciniz, dinsiziniz, komünistiniz, ateistiniz, bildirici aydınınız, akademisyeniniz hepiniz “Kandil Türk’ü” oluyorsunuz.
Haydi bakalım; Saray mı, Kandil mi?
Kürtler Saray’a yanaşınca “hain”, Türkler Kandil’e yanaşınca “yurtsever” mi oluyor?
Kandil’in Türk’ü olacağıma, Saray’ın Kürt’ü olmak başım gözüm üstüne!
***
Sözünü ettiğiniz “TRT Kurdi”den kazandığım büyük paralara gelince... “TRT Kurdi”den şu ana kadar kazandığım para, sizin kendi televizyonlarınızda program yaptırdığınız, gazete ve internet sitelerinizde yazı yazdırdığınız “Kandil Türklerine” ödediğiniz paraların yanında devede kulak kalır.
Haydi, sıradaki parça Pennsylvania’ya gelsin!"