Ak Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu, henüz 14 yaşında iken doğduğu yer olan Gümilcine’yi ve baba ocağını ardında bırakarak tek başına hem de Meriç’i yürüyerek geçmecesince Türkiye’ye gelir. Çünkü; öğrenimini Türkiye’de sürdürmeyi koymuştur kafasına.
Kasımpaşa İmam Hatip Lisesi’nde okurken kaderinin onu siyasete atan dalgasıyla karşılaşır ve Tayyip Erdoğan ile yakın arkadaş olur... Lise yıllarının ardından İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okur ve iç hastalıklar dalında ihtisas yapar. 1982 yılında TC. vatandaşlığına başvurur. 1986 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olana kadar geçen sürede Dünya Vatandaşı statüsünde kalır. AK Parti İl Başkanlığının yanısıra Avcılar’da özel bir hastahanenin yüzde 35 hisseyle ortağı.
Akrabalarının çoğu, eşinin ailesinin ise tamamı hâlâ Gümilcine’de.
Randevu saatimiz olan 5’te Müezzinoğlu’nun parti binasındaki ofisine gittiğimde bütün randevularının yarım saat sarktığını öğreniyorum. Bekleyeceğiz mecburen... İyi de oluyor bu bekleyiş, biraz çevreye göz atma imkanı buluyorum hiç olmazsa. Bütün parti ofisleri böyle mi olur bilmiyorum ama Ak Parti’nin il başkanlığı her ne kadar büyük, temiz ve ferah da olsa biraz dağınık, biraz da ruhsuz geliyor bana... Ama kesin konuşmak haksızlık olur, çünkü çok incelemedim. Sadece genel bir izlenim benimkisi....
Sürekli birileri geliyor ve birilerini arıyor. Başkanlığın göreve on gün önce başlayan yeni basın danışmanı Özcan Ünlü, ‘’Hergün en az 500 kişilik bir sirkülasyon oluyor burada.’’ diyor. Türkiye’de ilk defa bir parti binasını ziyaret ediyorum. Her gün en az 500 kişilik bir sirkülasyon oluyormuş. partinin başkanlık binasındaki randevuma
En sonunda görüşmeleri bitiyor Başkan’ın ve bizim sıramız geliyor. ‘’ Geçikme için kusura bakmayın,’’ diyor Müezzinoğlu nazikçe. Bu fırsatı kaçırmayarak, söyleşi için ayrılan süreyi uzatarak bunu telafi edebileceğimizi söylüyorum ve söyleşimize başladık.
Müezzinoğlu’na ‘asla’ söylenmemesi gereken şey
Bu röportajın aklımda kalan en ilginç kısmı Müezzinoğlu ile küçük takışmamızdı...
Konuşmamızın bir yerinde nasıl oluyor bilmiyorum ağzımdan AKP lafı kaçıyor... Üstelik hem basın danışmanı Özcan Bey tarafından tembihlenmişim sıkı sıkı ‘’Aman AKP demeyin, Ak Parti deyin... Başkan çok kızıyor AKP denmesine’’ denerek... Hem de ben daha önceki gazetecilerin başına geldiği gibi böyle gereksiz ve önemsiz bir konuyla vakit kaybetmek istemiyorum...
Gelin görün ki dilin kemiği yok ve diyiveriyorum işte AKP ve anında yakalıyor Müezzinoğlu... Böylece dakikalar süren bir çekişmenin içine giriveriyoruz...
.... AKP....
Niye Ak Parti demiyorsunuz?
Ağız alışkanlığı... Halbuki biliyorum hassasiyetinizi ve bu konuyla vakit kaybetmemek için dememeye kararlıydım....
Bakın burdaki duyarlılık mutlaka partim adına da... Ama bir hak ve hukuk da var. Yani sizin saygınlığınız karşı tarafın hak ve hukukuna riayet edip etmemenizle çok alakalıdır. Size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi sizin kurumunuza da yapılmasını istemezsiniz. Ben diyorum ki ‘’Yahu benim kurumumun adı bu, niye sen öyle diyorsun.’’ diyor ki ‘’Ben böyle istiyorum’’... Olur mu böyle şey?...
İyi de AKP demeye alışmış bir sürü insan var...
Çünkü medya bunu böyle yerleştirdi...
(İçimden ‘‘Medyayı suçlamak da iyice gelenekselleşti,’’ bu partide diyorum, ama seslendirmiyorum bu düşünceyi. Çünkü; o zaman sabaha kadar bu konuyu tartışırız artık... )
Kendinize sorun... ‘’Niye?’’ diye.. Mesela Anavatan partisi, ‘’Artık, Anap’’ı kullanmayacağız, Ana Vatan’ı kullanacağız.’’ dedi herkes saygı duydu. Geçen gün bir köşe yazarımızı okudum, bizim partiye AKP diyor, Anavatana ‘’Ana Vatan’’. O partinin hukuksal hakkına saygı gösteriyorsun da bizimkine niye göstermiyorsun. Bu benim saygınlığımı azaltmaz, ama senin benim gözümdeki saygınlığını götürür...
‘’Ben bu konuyu pek önemsemiyordum doğrusu. Sadece alışkanlıktan ve yazması daha pratik geldiği geldiği için kullanıyordum AKP’yi.’’ diyorum ve savunma psikolojisine girip girmediğimi merak ediyorum bir yandan da ...
‘’Tamam da bana haksızlık etmeye ne hakkınız var... ‘’ diye sürdürüyor konuyu Müezzinoğlu. Pes etmeye hiç niyeti yok gibi... En sonunda konuyu kestirip atmazsam başka hiçbir şey konuşamayacağımızın farkına varıyorum ve sözü zar zor da olsa biraz önce sorduğum soruya döndürüp devam ettiriyorum söyleşimizi.......
Ak Parti (bakın nasıl öğrenmişim dersimi) binasından çıkınca yol boyu bu konuyu düşündüm. Bana biraz abartılı da gelse hak verdim Müezzinoğlu’na.... Çocukluğumu hatırladım bu konuyu düşünürken, ilkokuldayken arkadaşlarım beni kızdırmak için ‘’Çilek’’ derlerdi ve gerçekten de çok kızardım onlara... Şimdi böyle bir durumla karşılaşmadığım için tepkim ne olur tam bilemem ama, ‘’AKP’’ denmesinin Ak Partililer üzerinde herhalde buna benzer bir psikolojik etkisi var diye düşündüm...
Bilgisayaramın başına geçince de ilk işim Ak Parti tüzüğünü açmak oldu. Haklıydı Müezzinoğlu... Tüzükte partinin kısaltılmış adının da Ak Parti olduğu özellikle belirtilmişti...
Bir an için Müezzinoğlu’nun ‘’AKP’yi medya yerleştirdi akıllara...’’ teorisi de doğru görünüyor bana... Yani en azından bazılarının sırf inat olsun diye, bir küçümseme işareti olarak partinin resmi olan kısaltılmış adını değil de harf kısaltmasını kullanması... Kimbilir belki de...
Ama en azından benim gibi pek çok kişinin de sırf alışkanlıktan Ak Parti yerine AKP dediğini göz önüne alan partililer her AKP diyenin karşısında dikenlerini çıkarmasalar ya da ‘’Bu bizi sevmiyor,’’ diyerek savunma mekanizmalarını çalıştırmasalar iyi olur diye düşünüyorum.