BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,75
ALTIN 2.968,40
HABER /  GÜNCEL

Mübarek giderse öfke dinecek mi?

BBC'nin Kahire'deki olayları izleyen muhabiri John Leyne, Orta Doğu tarihini değiştirmeye gebe gelişmelerin arka planında gördüklerini anlatıyor.

Abone ol

Polis memuru beni ittiği gibi bir grup protestocunun peşinden gitti. Bir ara dönüp, ''Afedersiniz'', demeyi ihmal etmeden.

Bundan önce, protestoların ilk gününde gerginliğin hızla tırmandığı saatlerde, bir başka polis Londra taksilerine hayranlığından bahsetmiş, bir kahve ısrmarlayıp ''şova'' hazır olmamı söylemişti.

Sokak çatışmalarının ilk haftasonunda, ailevi nedenlerle Londra'ya kısaca gidip gelmem gerekti. Tekrar Kahire'ye döndüğümde ise, sanki filmlerden çıkmış bir sahneyle karşılaştım. Korkunç bir bulaşıcı hastalığın yayıldığı kentten, panik içinde kaçmaya çalışan kalabalıkların senaryosu gibi.

Tanıdık, alışıldık olan herşey, değişmişti. Kahire'nin egzos dumanına gömülü yolları, şimdi bomboştu. Havaalanının girişinde, cumhurbaşkanlığı sarayının önünde, koca tanklar duruyordu.

Komşu komşuya

Arabamızda ilerlerken, birden bire gayri resmi kontrol noktaları birbiri ardına peyda olmaya başladı. Haftasonu meydana gelen yağma olayları ardından, sıradan Mısırlılar evlerini barklarını korumak için önlemler alıyordu. Yağmacıların, hapishanelerden kaçan mahkumlar olduğu düşünülüyordu. Kaçan, ya da belki de, kaos çıksın diye kasten serbest bırakılan mahkumlar...

Daha da şaşırtıcı olan, Kahire sokaklarında alışkın olmadığım derecede kusursuz bir nezaketin, kibarlığın hüküm sürmesiydi. Mahallelilerin kurduğu barikatların, kontrol noktalarının başındakiler, kimliğime bakarken, özür üstüne özür diliyordu.

Mısır'da yaşananlar, ülke halkını birçok farklı yönden bir araya getirdi. Yağmacıların saldırıları ardından her mahallede nöbetleşen sivil bekçi grupları oluşturuldu. Apartmanlarının önünde, bir ateşin etrafında toplanan konu komşu, oturup sohbet ediyordu. Uzun zamandır iki laf etmeye fırsat bulamamış mahalleli, hal hatır soruyor; yeni dostluklar kuruyordu. Her akşam kaldığım yere geri dönerken, sokaktaki insanların duygu ve görüşlerini soruyordum. Kaldığım yerdeki bir komşum, ''Eğleniyoruz valla'' diye özetledi durumu.

İnsanların değişim karşısında, normallik anlayışları da hızla değişiyor. Birkaç hafta öncesine kadar, değil iki yüz, 20 kadar kişi toplanıp bir protesto gösterisi yapsa, gazetelerde ön sayfalarda yer alan bir haber olurdu. Oysa şimdi, Tahrir Meydanı'nda 200 bin kişinin altında bir kalabalık varsa, haber daireleri esnemeye başlıyor.

Saldırılar

Elbette, Mısır'da yaşananlar kriket kurallarının inceliklerine göre yapıldı demek zor.

Protestocular tazyikli suya, göz yaşarıtıcı bombalara, molotof kokteyllerine, silahlardan açılan ateşe, ve hatta üzerlerine yürüyen develere maruz kaldı. Bunlar ilk başta zırhlı polislerden kaynaklanıyordu. Daha sonra işin içine hükümet yanlıları da karıştı. Protestoculara soracak olursanız, bu kişiler daha ziyade, etrafı karıştırmak için para verilmiş kabadayılardı.

Muhalefet artık, hem ordudan hem de Hüsnü Mübarek'ten aldıkları güvenceyle, Tahrir Meydanı'nda bir saldırıya uğramayacaklarına inanıyor. Fakat gösteri yerinden uzaklaşan kimi aktivistlerin tutuklandığı, ya da sadece alınıp götürüldüğü, ve kayıplara karıştığı haberleri, söylentileri sıkça duyuluyor.

Mısır'da vuku bulan, yaşlı ve inatçı tek bir liderin inatla iktidara yapışmasından çok daha öte bir şey. Mısır'da devasa büyüklükte, zengin, güçlü bir yerleşik askeri düzen var. Arkalarında Amerika Birleşik Devletleri'nin parasal desteğine sahip olan bir elit.

Etrafta dolaşan hikaye bol. Bağlantıları güçlü birkaç Mısırlıdan duyduğum şu aynı hikaye gibi: Kahire'nin hemen dışında inşa edilmekte olan büyük bir alış veriş merkezi; ve buradaki askeri üssün kullanımı için talep edilen tam 40 milyon dolar... Ama gerçek mi, değil mi? Bilmiyoruz.

Fakat şu bir gerçek ki Mısır'da ordu, milli iradeyi temsil eden, siyasetin üstünde, ülkeyi birleştirici bir güç olarak bir itibara sahip. Protestolar başladıktan sonra da bu itibarını korudu.

Öfke ne zaman dinecek?

Kriz sırasında Mısır ordusunun tankları cumhurbaşkanlığı sarayını ve Mübarek yanlısı bir propaganda aracı olarak görülen devlet televizyonunu korurken, diğer yandan Mısır halkı nezdinde olaylar karşısında nötr bir tavır sergileyen, hatta yer yer protestoculara sempati gösteren bir kurum imajı çizdi.

Mısırlı generaller, zor bir dengeyi ayakta tutmakta becerili davrandılar, bunu kabul etmek gerek. Ama daha ne kadar bu böyle sürebilir?

Hüsnü Mübarek protestocuların talep ettiği gibi Mısır'dan giderse, Tahrir Meydanı'ndakilerin öfkesi dinecek mi? Yoksa bu sefer tahtın arkasındaki güce mi odaklanacak?

Tahrir Meydanı'ndaki en büyük gösterilerden biri düzenlenirken, yanına çocuğunu almış Mısırlı bir anne, ''Meydana girmek güvenli mi?'' diye gelip sordu. O ana değin televizyondan seyrettiği olaylara nihayet kendisi de iştirak etme kararını almıştı.

O kadın gibi, daha nice Mısırlı var. Korkularını, kaygılarını, siyasetten kopukluklarını yenen, ve protestolara yeni bir güç katmaya, daha da büyütmeye hazır olan Mısırlılar çoğalıyor.

Mısır hükümeti için bu, kötü bir haber. Mısır halkının en nihayetinde ülkenin kaderini kendi ellerine alması, sadece Orta Doğu'da değil, dünyada deprem etkisi yaratacak bir gelişme olur.