BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  GÜNCEL

Moro'ya çözüm süreci ziyareti

İçinde bazı milletvekillerinin de olduğu bir grup, "Çözüm Süreci"nin benzerini yaşayan ülkelerin deneyimini yerinde inceliyor.

Abone ol
İçinde milletvekillerinin de olduğu grup, "çatışma çözümü" deneyimleri için Güney Afrika, Almanya ve Kuzey İrlanda'dan sonra önümüzdeki günlerde Moro'ya gidecek

Bazı AK Parti milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, akademisyen, yazar, aydın ve entelektüellerin de olduğu grup, "çatışma çözümü" konusunda benzer deneyimlerin yaşandığı ülkelerde incelemelerde bulunuyor, çatışma ve çözümün taraflarının neler yaşadığını kendilerinden dinliyor. Daha önce Güney Afrika, Almanya, Kuzey İrlanda'ye giden grup, önümüzdeki günlerde Moro'ya (Filipinler) gitmeye hazırlanıyor. 

Grubun içinde yer alan AK Parti Adıyaman Milletvekili Murtaza Yetiş, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, dünyada "çatışma çözümü"nün ayrı bir bilim alanı olarak görüldüğünü, bu alanda çalışan akademisyenlerin olduğunu belirterek, Türkiye'de bu henüz yeterince anlaşılmamış ve çalışan akademisyen sayısı çok az olduğunu kaydetti. Türkiye'de sürdürülen "Çözüm Süreci"nin  bütün riskini üstlenen AK Parti'nin; meseleyi birlikte  tartışabileceği ve incelebileceği bazı akademisyen, köşe yazarları, aydın, entelektüel ve STK'larla birlikte bazı ülkelere giderek meselenin nasıl çözüldüğünü ilgililerden dinlediklerini anlatan Yetiş, çalışmaların Türkiye ayağını SETA, yurtdışı ayağını ise İngiltere merkezli düşünce kuruluşu DPI'nın (Democratic Progress Institute – Demokratik Gelişim Enstitüsü) yürüttüğünü kaydetti.

İlk olarak Güney Afrika'ya daha sonra federal sistemin işleyişini görmek ve bilgi almak için Almanya'ya, son olarak da Kuzey İrlanda'ya gittiklerini belirten Yetiş, tarihi heniz belli olmamakla birlikte önümüzdeki günlerde Moro'ya (Filipinler) gideceklerini bildirdi.  Yetiş, benzer deneyimi yaşayan ülkelerden birinin Kolombiya olduğunu, ancak başarıya ulaşmadıklarını, bu nedenle Kolombiya'ya gitmeyi düşünmediklerini söyledi. Başarılı ülkeleri tercih ettiklerine işaret eden Yetiş, Moro'da bir anlaşma yapıldığını ve başarıya ulaşıldığını söyledi. 

"Çatışma çözümü"nün, meselenin kendi iç dinamiklerinden ayrı olarak değerlendirilmesi gereken, ancak her olayın yaklaşım tarzını da belirleyen esasları içerdiğini ifade eden Yetiş, "Çatışan tarafların neler üzerinde konuşmaları gerektiği, sorunların tamamının çözülmesi yerine belli süreç içinde çözüleceğine ilişkin inancın sürekli ortaya konulması, çözüm sürecinde medya dilinin belirlenmesi, tarafların karşılıklı güvenlerini bozacak, şiddeti yedeğinde tutmak, şiddeti önceleyen veya arzulayan, şiddeti güç veya güç gösterisi olarak önemseyen  dil kullanmamak, kırmızı çizgiler gibi uzun soluklu müzakerenin önünü engelleyecek bir takım hususlar ortaya koyabiliyor. Bunu incelediğimiz bir çok çatışma çözümü süreçlerinde gördük" dedi.

Yetiş, "çatışma çözümü" konusunda dünyada "model" alınabilecek ülke olmadığını, herkesin şartlarının  farklı olduğunu kaydetti. 

TOPLUMSAL ÇATIŞMA ÇOK DAHA DERİN

Yetiş, Kuzey İrlanda'da tüm taraflar olarak tanımladığı müzakereyi yürütenler, çatışma sürecinin mağdurları, İRA içinde bulunup uzun yıllar cezaevinde yatan militanlar, "Hayırlı Cuma" anlaşmasıyla bırakılan mahkumlarla görüştüklerini anlattı. "İlk kez İRA ile görüşülmesi gerektiğini söyleyen, Türkiye'dekinin aksine muhalefet partisi olmuş. İlk olarak muhalefet görüşüyor ve arkasından iktidarı görüşmeye zorluyor" diyen Yetiş, dönemin İrlanda Başbakanı Berthy Ahern'in "en çok içinize sinmeyen neydi?" sorusuna, "Mahkumların serbest bırakılmasıydı. Bu içime sinmedi ama yapmak zorunda kaldım" dediğini aktardı.

Ahern'in "Anlaşma yapmanızın siyasi bedeli olabileceği korkusu yaşamadınız mı?" sorusuna, "Bunu hep yaşadım, hatta kendi partimden milletvekili arkadaşlarımın görüşünü almadan 'evet' dediğim hususlar oldu. Biliyordum ki görüşlerini sorsam 'hayır' diyecekler. Bu tür barış süreçleri çok ciddi riskler içerir. Barışı önceleyen siyasetçilerin her zaman toplum tarafından desteklenmesi gerekir" dediğini kaydetti.

Görüştükleri bazı İRA militanlarının, "Aynı talepleri şiddet kullanmadan ortaya koyamaz mıydınız?" sorusuna,  yaptıklarında pişman olduğunu söylemediklerini anlatan Yetiş, "Şiddeti biz de istemeyiz. Bilerek ve isteyerek bu yola girmedik. Taleplerimizi  ifade edeceğimiz kanallar olsaydı zaten bu yola girmezdik. Aynı talepleri ortaya koyduğumuz halde sistem rahatlayınca aklımızın ucundan şiddet geçmiyor" dediğini de ekledi.

Kuzey İrlanda'da meselenin üç tarafı olduğunu, 30 yılda 3 bin 600 insanın öldüğünü, 1,5 milyonluk nüfusta bu sayının çok yüksek olduğunu anlatan Yetiş, ölümlerin yüzde 57'sinin İRA,  yüzde 28'inin Protestanlar'ın paramiliter güçleri, geri kalanın İngiliz asker ve polis gücü üzerinden gerçekleştirildiğini söyledi. 1998'de imzalanan "Hayırlı Cuma" Anlaşması'nın çok ileri bir anlaşma olduğuna işaret eden Yetiş, ancak ülkedeki "toplumsal çatışmayı" bitirmediğini söyledi. Yetiş, "Belfast'ta halen Katolik ve Protestan mahallerinin duvarlarla örülü...İki tarafı birbirine bağlayan yollar gece demir kapıyla kapatılıyor ve gece iki taraf birbirinden ayrı. Toplumsal çatışma orada çok daha derin boyutta. Bizde toplumsal çatışmanın esamesi bile yok. Bu durum bizim için büyük avantaj" diye konuştu.

EN ZORLANDIKLARI VE EN SON GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ SİLAHLARIN BIRAKILMASI

Yetiş, en zorlandıkları ve en son gerçekleştirdikleri aşama silahların bırakılması olduğunu belirterek, " 2010'da Kanadalı General'in arabuluculuğunda silahlar gömülüyor. Yani anlaşmanın imzalanmasından 12 yıl sonra yapılabiliyor. Silahların kullanılamaz hale getirilerek gömülmesi sağlanıyor, teslim edilmiyor ancak bu şekilde mesele kapatılıyor. Ama bu durum çözüm için engel olmuyor. Silahların bir şekilde tamamen gömülmemiş olması, sürecin aksaması için yeterli sebep olarak görülmemiş.  Bizde silahlar gömülmedi, bırakıldı, her an kullanılabilir durumda bekliyor. Ama zaman zaman söylenen 'dağlarda hala silahlı insanlar var' söylemi, süreci engeller" dedi.     

Görüşmelerinde "pozitif belirsizlik" kavramından söz edildiğini anlatan Yetiş, şöyle konuştu:

"Bir takım sıkıntılı konuları iyi niyetinizi ortaya koyarak geçiştirin.  O dönem görev yapan medya mensuplarıyla da görüştük. Anladım ki medya dünyanın her yerinde aynı. Orada da sızdırılan görüşmeler olmuş ve gerginlik yaratmış. Medya, İrlanda'da çözüm sürecine katkı sağlamamış. Türkiye'de medya dili üzerine çalışma yapmamız gerekiyor. Akil insanlara benzer tarzda medya dünyasında da sürecin riske girmesine karşı bir takım tehlikelere karşı koruyabilecek ve sıkıntıya girildiğinde, mecranın daraldığı noktada ufku görerek rahatlatabilecek dil ve yaklaşım ortaya koyacak bir çerçeve lazım.   

Orada görüştüğümüz yetkililer;  'mutlaka arabulucu, üçüncü taraf olmalı'  dediler. Bizim tam tersine kimse araya girmemeli, biz kendimiz yapmalıyız diye düşündük. O dönemin İrlanda Dışişleri Bakanı, 'ABD Başkanı Clinton olmasaydı bu barış büyük ihtimalle olmazdı' dedi.  Clinton İrlandalı imiş, ailesi oradan göçmüş. Clinton ABD Başkanı olduğu için çok ciddi ekonomik destek sağlayarak anlaşmaya teşvik etmiş, neredeyse kendi iç meseleleri gibi sürecin her aşamasında doğrudan işin içinde olmuş. Bizde tam tersidir. Dış gücün olması sürecin sonuca ulaşmaması anlamına gelir. Bu bile ne kadar farklı olduğumuzu gösteriyor. Çek-balans sistemini kendimiz gerçekleştireceğiz."

Türkiye'nin "Çözüm Süreci"nin başladığı 1,5 yılda önemli sınav verdiğini anlatan Yetiş, "Herkes iyi niyetini ortay koydu. Başbakan'ın 'Çözüm Süreci'ni başlatıyorum demesi önemli adımdı, Öcalan'ın Nevruz mesajı çok önemli açıklamaydı. Çok somut ve yasal düzenleme için önemli adımlar atılmamış olmasına rağmen sürecin bu kadar yapıcı gitmesi, ilk 1,5 yıllık muhasebesi açısından önemli" dedi.