BIST 9.390
DOLAR 34,44
EURO 36,36
ALTIN 2.836,86
HABER /  GÜNCEL

MİT ile HADEP İstanbul'da buluştu

MİT ve HADEP yetkilileri İstanbul Beşiktaş'ta biraraya geldi. Sırrı Sakık, Sedat Yurtdaş, Güven Özata ve Kemal Parlak'ın katıldığı toplantıda neler konuşuldu neler...

Abone ol

MİT bazı üst isimleriyle, HADEP üst düzey yöneticileri 1997 bahar aylarında, en az iki kez bir araya gelip Güneydoğu'daki çatışmaların sona ermesi konusunda neler yapılabileceğini tartıştılar. MİT'e bağlı İstanbul Beşiktaş'taki tarihi bir köşkte gerçekleşen görüşmelere, o dönemde hapiste olan HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak katılamazken parti tam dört genel başkan yardımcısı tarafından temsil edildi: Sırrı Sakık, Sedat Yurtdaş, Güven Özata ve Kemal Parlak. Bunlardan Sakık ve Yurtdaş'ın eski DEP milletvekilleri olması görüşmeleri daha anlamlı kıldı.Görüşmeler bir gazetecinin girişimi, bir işadamının aracılığıyla gerçekleşti. Organizasyonun HADEP kısmını yürüten Parlak, konuyla ilgili sorularımızı yanıtlamaktan kaçındı. Dönemin MİT Müsteşarı olan emekli Büyükelçi Sönmez Köksal'a ise eşi Filiz Akın'ın tedavisi için ABD'de olması nedeniyle ulaşamadık. Ancak adı geçen diğer üç HADEP yöneticisi, görüşmeleri ve bunlara kendilerinin katıldığını doğruladı. Yurtdaş, muhataplarının da kendileri gibi dört kişi olduğunu belirtip şöyle devam etti: ''Kimliklerini bilmiyorum ama herhalde Marmara Bölgesi'nin üst düzeyde isimleriydi. 'Biz bu görüşmeyi kendi başımıza yapmıyoruz, devleti temsilen yapıyoruz' dediler. Konuya çok vakıftılar, hatta günlük bilgilere de sahiptiler.'' Arabuluculuk girişimi Yurtdaş, ''resmi nizamiyesi olan, izbandut gibi kimselerin kuş uçurtmadığı bir yer'' olarak tarif ettiği köşkteki görüşmelerin çok resmi geçtiğini söyledi: ''Çay filan içtik ama hemen görüşmeye geçildi. Hani uzun uzun hal hatır sorulur, sağdan soldan konuşulur ya burada bu tür şeyler olmadı.'' Sakık ise, ''Siz Ankara'dasınız, neden İstanbul'da görüştünüz'' sorumuzu ''İstanbul'da böyle bir şeyin daha uygun olacağı düşünülmüş. Gittiğimizde her taraf çok sıkı korunuyordu'' diye yanıtladı ve şöyle devam etti: ''Görüştüğümüz konu ve mekan, bu görüşmelerin çok önemli olduğunu gösteriyor.'' Gerçekten de bugüne kadar Kürt sorunu üzerine bir dizi ''gizli görüşme'' ve ''arabuluculuk girişimi''nden söz edildi. Ama bunlar ya otel, restoran gibi yerlerde ya yurtdışında, en önemlisi taraflara ne derece yakın oldukları şüpheli, çoğu durumda da ''kerametleri kendilerinden menkul'' kişilerce yapıldı ya da yapıldığı iddia edildi. Bu nedenle 1997 buluşmaları, hem mekan hem de katılımcılar bakımından fazlasıyla ciddiye alınmayı hak ediyor. Peki neler konuşuldu? Erbakan'ın başbakanlığında Refahyol Hükümeti'nin işbaşında olduğu, 28 Şubat 1997'nin ünlü MGK'nın yapıldığı dönemde MİT ile HADEP yetkililerinin gündem maddeleri tabii ki Güneydoğu, Kürt sorunu ve PKK'ydı. Sakık ''Görüşmelerin ardında iyiniyet vardı, herkes o tarihte sorunun nasıl çözüleceğini, nasıl görüşülebileceğini tartışıyordu. Herkes çırpınıyordu'' dedi. Yurtdaş ise, muhataplarının temel kaygısının, sorunun, üçüncü kişi ve ülkeleri karıştırmadan çözmek olduğunu belirtip şöyle devam etti: ''Biz de kanın durmasını en az sizin kadar istiyoruz dediler. Bunun meşru zemine çekilmesinden söz ediyorlardı. 'Ne yapılabilir?' türünden bir sohbet oldu ve o sohbette de taleplerimiz sert, biraz PKK'ya yakın bulundu. Ama sorunun çözümü için zorunlu adımlar var. Dile, kültüre, örgütlenmeye ilişkin talepler, OHAL yasası, koruculuk, genel af...'' Özata ''sorunun nasıl çözülebileceği, nasıl ilerleme sağlanabileceği konuşulan hususlardı. Sorunu çözmeye yönelik bir inisiyatifti'' dediği görüşmeler için ''ama sonunda güdük kaldı'' diyor. Yurtdaş'a göre bunlardan sonuç çıkmamasının temel nedeni devlet içindeki farklı yaklaşımlardı: ''Yürümemesinin nedeni, devletin yumuşak kanadı bir şeyler yapmak isterken, radikal kanadın izin vermemesidir. Eğer izin verilmiş olsaydı buna başka enstrümanlar da katılırdı. Kürtler'in iradesini doğrudan etkileyebilecek çevrelerin de buna onay vermesi, bir şekilde katılması düşünülüyordu. O süreç sadece bizimle başlayıp bitecek bir şey değildi. Sorunu doğrudan onlarla görüşmenin anlamı başka, yasal bir partinin yetkilileriyle görüşüp sorunu kökten çözecek bir mecraya taşımak başka bir şeydi. Yoksa böyle polisiye filmleri andırır yollarla görüşme düzenlemenin anlamı var mıdır?'' HADEP'liler bu görüşmelerin sonuçsuz kaldığını söylüyorlar, ama bu tarihten birkaç ay sonra Refahyol Hükümeti'nin düştüğünü, bunun hemen ardından MGK'da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin (MGSB) yeniden belirlenip bölücülüğün tek başına Türkiye'nin birinci öncelikli tehdit unsuru olmaktan çıkıp irtica ile eşdeğer kabul edildiğini, yaklaşık bir yıl sonra da PKK'nın ateşkes ilan ettiğim ve Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilmesine yol açan sürecin başladığını da unutmayalım. Kaygılarımız gerçekleşmedi * Bu tür görüşmeler daha çok otellerde, restoranlarda gerçekleşir... Yurtdaş: Öyle olmadığı için daha çok güven veriyordu. * Bu kadar önemli bir girişimden neden bir şey çıkmadı? Yurtdaş: Yürümedi, yürüseydi belki çok daha erken bazı şeyler aşılmış olurdu. * Siz biraz sert konuşmuşsunuz... Yurtdaş: Devletten ciddi bir adım gelmedikçe bir şey yapılamayacağını söyledim. Şunu çok iyi hatırlıyorum: Kendilerinden güvence istedik; manipüle edilmemesi konusunda. * ''Bizi kullanmayın'' mı dediniz? Yurtdaş: Evet, çok açık. Olayı ''kendi aramızda çözeceğimiz bir sorun'' haline getirmek istediklerini belirttiler, * ''PKK'yı devre dışı bırakalım, biz bu işi çözeriz'' dediler mi? Yurtdaş: Öyle bir şey yapmadılar. Soruna, gerçekleri kabul ederek yaklaşıyorlardı. PKK'nın yönteminin kısa sürede değişmesi gerektiğini, silahlı olmaktan çıkmasını savunuyorlardı. Bu ters bir yaklaşım değil. Bugün de aynı şeyi söyleyebiliriz. Onların devleti ne kadar temsil ettiklerinden emin değildik. Ne kadar samimiydiler. Yoksa bizi birilerine karşı kullanmak mı istiyorlardı. Bu kaygılarımızın hiçbiri gerçekleşmedi. Kullanılmadık... * Böyle bir yerde böyle insanlarla konuşmak nasıl bir şey? Yurtdaş: Endişe var. Bir kere kesinlikle güven duymuyorsun. Bu bilgi bir gün aleyhinize kullanılabilir. Hepimiz sol örgütlerden geldik. Adama bir kere ''ajan, polis'' dendi mi hayatı kararır. Ama sürecin tıkandığını hepimiz biliyorduk. Demokratik barışçıl yolları devreye sokarak çözüme katkı sağlamak gerekiyordu. Tam bunlara denk düşüyordu. Bir yandan endişelerimiz, diğer yandan önemli bir iş yaptığımız hissi vardı. Devletin belli kesimleri birtakım engeller çıkardı. O görüşmelerde kim ne söylemiş hepsi bir gün çıkacaktır. Kaynak: Vatan Gazetesi