Son zamanlarda "Misyonerlik" tartışmaları başladı. Türkiye'de her geçen gün yayılan ve faaliyet alanını genişleten misyonerlere karşı alınacak tedbir şu:
Abone olHalka Olaylara Tercüman yazaralarından Servet Kabaklı, "Misyonerlere verilecek cevap" başlıklı yazısında konuyla ilgili önemli hususlara değindi.
HİÇ ummadığımız kimseler bile Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinden rahatsız olmaya başlamışlarsa, aslında iş son derece vahim bir hâle gelmiş demektir. Gerçi Osmanlı'nın son döneminde de misyonerler cirit atıyorlardı. Bütün Osmanlı topraklarını misyoner okullarıyla doldurmuşlardı.
Meselâ laikliğin beşiği(!) olan Fransa, bizim İslâm diyarında adı Saint (Aziz) ile başlayan yüzlerce okul açmıştı. Fakat o zamanlar sıbyan mekteplerinden itibaren çocuklara İslâm dini çok iyi öğretildiği için, Müslüman evlâtlarından binde değil, on binde birini bile Hıristiyanlaştıramıyorlardı.
O sıralarda misyonerler, daha çok Ermeni ve Rum çocukları ile diğer Hıristiyan mezheplerinden olan kimselerin çocuklarını Protestanlaştırmaya veya Katolikleştirmeye çalışıyor ve bunda da büyük ölçüde muvaffak oluyorlardı.
Şimdi ise o türden Hıristiyanlaştırılacak dişe dokunur bir azınlık kalmadığı için doğrudan doğruya Müslümanlar'a karşı amansız bir saldırıya geçtiler.
Günümüzdeki anne babaların dinimizi yeterince bilmemesi, okullarda da "din kültürü" adıyla verilen derslerin derde deva olmaması yüzünden gençlerimiz boşlukta kalıyor ve çok kolay bir şekilde misyonerlerin kucağına düşüyorlar.
Avrupa ülkelerinde kilise cemaâtlerine; "Türkiye'yi ve Türk Cumhuriyetlerini Hıristiyanlaştırmak istiyoruz, İsa aşkına bize yardım edin" diye vaazlar veren papazlar, milyonlarca Euro topluyorlar. Türkiye'de, Batı Türkistan'daki Türk cumhuriyetlerinde, Avrupa'nın değişik ülkelerinde, gurbetçilerimizin yaşadıkları semt ve bölgelerde, avlanacak gençlere ve ailelere oluk oluk para akıtıyorlar. Özellikle Türkiye'de "AB'ye giriş süreciyle elde ettikleri rahat manevra zemîni", ekmeklerine yağ sürüyor. "Vahşî Batı" bu sefer bize karşı başlattığı; Tarihte defalarca yaptıklarından çok daha korkunç, bu defa silahsız, harbsiz ve sinsî "Haçlı Seferi"ni, bütün acımasızlığıyla sürdürüyor.
İslâm'ı öğrenmek, bilmek...
MİSYONERLİK faaliyetleri karşısında tedbir almamak, memleketimizin istikbalini tehlikeye atmak ve "Vahşî Batı"ya mânen teslim olmak demektir. Nitekim misyoner faaliyetleri, gündeme girecek ölçüde yayıldığı için, MGK'da konuşulmuştur. Ben bu sonuncu sinsî ve korkunç "Haçlı Seferi"ni, Müslüman Türk Milleti'nin imanıyla göğüsleyebileceğine inanıyorum. Düşününüz ki kısa bir süre öncesine kadar misyonerlik kanunlarımıza göre suçtu. Hani bizi AB'ye alacaklar(mış) ya... Artık misyonerlik faaliyetlerinin önündeki kanunî engeller kalktı. Misyonerler artık caddelerde meydanlarda, ekranlarda ve gazetelerde açıkça icra-yı zenaat eyliyorlar. "Türkiyeli Medya"da, "tartışma programcıları", İlahiyatçı profesörler ile misyoner öncüleri arasında, tabiri caizse "horoz dövüşleri" yaptırıp, üzerine neredeyse bahis oynatacaklar...
Müslüman Türk Milleti'nin geleceği için, Hıristiyanlığa reddiyeler yazmak yerine, yüce dinimiz İslâm hakkında, tam anlamıyla bilgilendirecek yayınları, bütün gençliğimize bir mânevî cihad aşkıyla dağıtmalı ve okutmalıyız.
İşte bu eserlerden birini, uzmanların en önemlilerinden saydıkları bir kitabı, bana nakledilen bir hatıra ile sizlere sunmak istiyorum...
Muhammed Hamidullah'ın eseri...
AYASOFYA Camiî eski imamlarından Mahmut Toptaş hocayı, vaazlarından ve radyo sohbetlerinden çoğumuz tanırız. Kendisi bir zamanlar Fransa'da bulunurken Konyalı işçi hemşehrileri yanına gelir ve "Fırın sahibi bir hanım var. Kendisi bizi çok sever. Memlekete her gidişimizde bize borç para bile verir. Dinimiz hakkında sizinle tartışmak istiyor" derler. Mahmut Hoca hemen Muhammed Hamidullah'ın "İslâm'a Giriş" kitabının Fransızca'sını yanına alır ve bu hanımın yanına gider. Fransız hanım İslâm'la ilgili çok kitap okuduğunu, bunu okumasına gerek olmadığını söyleyince, Mahmut Hoca; "ötekilerin Müslüman olmayan kimseler tarafından yazıldığını, bunun ise hürmet edilen ve otorite olarak kabul edilen bir İslâm âliminin eseri olduğunu, o yüzden de bu kitabı okumasını ısrarla ister" ve itiraz edeceği noktalar çıkarsa onları tartışabileceklerini söyler.
10 gün sonra yeniden görüştüklerinde Fransız hanım kitabı okumuş; Satır satır pek çok yerini çizmiştir. Fırın sahibi hanım; "Bu kitabı okuduktan sonra Müslüman olacaktım, fakat domuz pirzolasına bayıldığım için ve o da sizin dininizde yasak olduğu için olmuyorum" der. Bunun üzerine hocamız, "Hanımefendi, siz bu hâlinizle de Müslüman olun. İçkinin haram olduğunu bile bile içen pek çok Müslüman var. Siz de 'domuz eti haram, fakat dayanamıyorum' der yersiniz, Allah'tan af dilersiniz" diyerek bir çare gösterir. Türkiye'ye dönüşünün üzerinden bir ay sonra, oradaki hemşehrilerinden bir mektup alır. Mektupta kadının dört dörtlük Müslüman olduğu, domuz etini yemeyi kesinlikte bıraktığı haberi vardır. Hemen şükür secdesine kapanır ve hem o hidayete eren hanım için, hem de Hamidullah Hoca için dua eder.
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, bu kitabıyla Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere birçok ilim adamı ve aydının İslâm'la şereflenmesine vesile olmuştur.
Türkiye Diyanet Vakfı, "İslâm'a Giriş"in hem Türkçe'sini, hem de Fransızca, Almanca'sını ve Hollandaca'sını yayınlamış bulunuyor. Türkiye'deki bütün gönül dostlarımın, özellikle yurt dışındaki gurbetçilerimizin, bu dillerdeki "İslâm'a Giriş" kitaplarını alıp, kendi çocuklarına da, tanıştıkları yabancılara vermelerini bekliyorum.
Misyonerleri durduracak en özlü ve en susturucu ve dinimizi en akılcı bir şekilde anlatan bu kitabı, binlerce, onbinlerce değil, milyonlarca dağıtırsak, yarınlarımıza en büyük hizmeti yapmış oluruz.
İsteme adresi: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınevi, Tel: +90 (312) 354 91 31, Belgegeçer: +90 (312) 354 91 32, tdvyayin@diyanetvakfi.org.tr
YAZI:Servet KABAKLI
http://www.tercuman.com