BIST 9.692
DOLAR 34,58
EURO 36,43
ALTIN 2.977,87
HABER /  GÜNCEL

Milliler için spor yazarları ne dedi?

Azerbaycan'ı 1-0 mağlup eden Milliler için spor yazarları ne dedi? İşte cevabı...

Abone ol

Türkiye, 2012 Avrupa Şampiyonası Grup Elemeleri'nde kendi evinde Azerbaycan'ı 1-0 mağlup etti. Almanya'da kendi sahasında Belçika'yı 3-1 yenince bu sonuçla Türkiye, grubu ikinci sırada tamamlayarak play-off oynamaya hakkazandı.  Spor yazarları da maçın analizini işte böyle yaptı...

RIDVAN DİLMEN NE DEDİ?

Bu tür maçları oynamak kolay değil. Oynadığın oyunu mu düşüneceksin? Kulağın kenarda veya Almanya'da mı olacak? Aslında oyunun her dakikası zor psikolojik olarak. Kazansan, Belçika da kazanırsa yetmiyor. Oyunda risk alsan, "Ya yersem" diyorsun. İlk yarıyı berabere bitirdik. Almanya 2-0 önde. Hatta biz başlarken ikinci yarıya, üç olmuştu. O psikolojiyle oynamak da kolay değil. Evet; Almanya bizim için her şeyi yaptı da, biz daha öne geçemedik. "Kontrollü mü oynayayım yoksa agresif mi oynayayım?" Bu tereddütler olabilir. Ama bunların hepsini bir bir aştı çocuklar. Göstergesi ne mi? 1- Günümüz futbolunda her oyunda çok güç farkı olsa dahi, zayıf takımlar muhakkak 1-2 pozisyon bulur. Dün sıfır pozisyon verdik. 2- Zaman zaman panik yaşarsınız. Uzatmalarla birlikte 95 dakika hiç panik yaşamadık. Sakinliğimizi koruduk. % 69-70'lerde sahip olduk topa. Sabırlı hücum yaptık. Ama hız sorunumuz vardı. Bunda en önemli etken, yetenekli oyuncularımız olmasına rağmen ileride, oyun içerisinde çok değişkenlik gösteriyorlar. Örneğin Arda 10 dakika solda oynuyor, 10 dakika santrfor arkası oynuyor. Kazım 15 dakika solda oynuyor, bazen santrfor oynuyor. Aynısı Burak için de geçerli. Hücum yaparken çapraz koşu yapmakla, oyun içerisinde 15'er, 20'şer dakika pozisyon değişikliği yapmak aynı değil. İkincisi üretkenliği azaltır.

HÜCUMDA KALECİ FARKI

Emre ile Mehmet ikilisi çok uyumluydu. Çünkü birbirleriyle oynamaya çok alışıklar. Selçuk ve Burak da buluşunca maç içerisinde, Trabzon'daki alışkanlıkları devam etti ve golle sonuçlandı. Bu golde kaleci Sinan Bolat'ın Almanlar'ın kalecisi Neuer gibi oyuna çok çabuk başlayarak kalecinin de hücumda ne kadar etkin olabildiğini gösterdi dört gün arayla... Bu kez lehimize... Bu kadar sınırda oyuncumuz olmasına rağmen play-off maçlarına kart cezasıyla gitmiyoruz. Kuralar çekildiğinde, kağıdı kalemi alıp hesap yapıldığında şu andaki sıralamayı yazardım, yazardınız. Ama ben puanımızı bir beş daha üzerine koyardım. İyi oynayamadan da play-off bileti almak önemli bir başarıdır. Şu an oynayan Milli Takım oyuncularımız, diğer Avrupa Ligleri'nden maç kondisyonu olarak çok gerideler. Bir ay sonraki play-off maçlarına kadar daha hazır hale geliriz.

AHMET ÇAKAR NE DEDİ?

Artık play-off'tayız. Karşımıza kim çıkacak bilmiyorum ama kim çıkarsa çıksın işimiz çok zor. Dün gece de istediğimiz gibi oynamadık. Oynuyormuş gibi yaptık ama fazla pozisyon bulamadık. Bazı oyuncularımız iyi ama bir çok oyuncumuz çok kötü oynadılar. Mesela, ilk yarıya bakıyoruz... Top sürekli bizde. Bol pas yapıyoruz ama aralara oynayamıyoruz. Yine ilk yarıda Kazım'ın pozisyonu dışında da pozisyonumuz yok. Maç boyu sevindiğimiz tek olay rakibe pozisyon vermeyişimiz oldu. Özellikle defansif anlamda iyi oynadık. Aslında fazla adamla çabuk gelemeyen Azerbaycan'a karşı da pozisyon vermedik diye sevinmek bizlere hiç yakışmıyor. İlk devre Sabri sürekli geldi. Kendi kanadını çok iyi kullandı ama ya ortalar kötü oldu ya da forvet oyuncularımız iyi vuramadılar. Allah Burak'ı Türk futboluna bağışlasın. Son iki yılda büyük aşama kaydetti. Ama dün gece ucuz kurtuldu. Topu elle aldığı pozisyonda ya ofsayt olmasa, Burak sarı kart görüp play-off'ta cezalı duruma düşebilirdi. Böyle maçlarda Arda'dan fazlaca şey beklememiz, ülke olarak hakkımız. Arda sürekli koşuyor ama hiç etkili olamadı.

FORMUMUZ UMUT VERMİYOR

İkinci yarıya bakıyoruz... Selçuk oyuna girdi ve Burak ile birlikte işi bitiriverdiler. Cuma gecesi tıpkı Almanların bize iki pasta attıkları gol gibi Azerbaycan'a karşı gol bulduk. Kaleci Sinan, Selçuk'a o da Burak'a uzun topla oynadı ve golümüz geliverdi. Aslında bazı yurt dışında oynayan oyuncularımızdan fazlaca yararlanmamız gerekiyor galiba. Mesela Gökhan... Önemli meziyetleri var, çok iyi futbolcu daha fazla yararlanılması gerek. Hamit ve Emre'ye teşekkür etmeliyiz. Yaşlarına rağmen, maç ve antrenman eksiklerine rağmen çok iyi oynamasalar da büyük fedakarlıkla mücadele ediyorlar. Şimdi artık rakibimizi bekliyoruz. Çok güçlü bir takım yok ama çok güçsüz de yok. Her takımla kafa kafaya oynayabiliriz ama formumuz umut vermiyor. Tek güvencemiz kaotik bir takım olmamız. Ne zaman ne yapacağımız belli değil.

SELÇUK YULA NE DEDİ?

Play-off'lara kalmamız çok önemli ve güzel ama güzel olmayan şey, gole ihtiyacımız varken pozisyon bulmakta zorlanmamız. Almanya farkı açtıktan sonra beraberliğin bile işimize yaradığı dakikalarda forvet Kazım'ı çıkarıp ön libero Selçuk'u almamız Hiddink'in ne düşündüğünün göstergesiydi. Ama ne hikmetse o dakikaya kadar yapamadığımızı; Burak'ın akıllı koşusunu Selçuk'un nefis pasıyla birleştirerek yaptık. Karşımızda 11 kişi ile savunma yapan, orta sahayı geçemeyen, aldığı her topu birkaç saniyede bize kaptıran bir rakip vardı. Uzun süredir oynamayan Emre'den maçı kurtarmasını beklemek insafsızlık olurdu.

HALA HAZIR DEĞİLİZ

Arda'nın zaman zaman parlamaları da istediğimizi elde etmeye yetmiyordu. Sabri'yle işleyen sağ kanada karşılık Hakan'la hiç işlemeyen sol kanat yüzünden tek kanatlı uçağa dönmüştük. Allah'tan ilk önce Mesut Özil'le başlayan Almanya golleri, arkadan son iki senenin formda ismi Burak Yılmaz'ın vuruşu bizi rahatlattı. Futbolcuların iyi niyetinden şüphem yok. Ama görünen o ki bırakın şampiyonayı play-off'lar için bile hazır değiliz. Hiddink ve ekibinden sadece 4 büyüklere değil diğer takımlardaki oyunculara bakmalarını da istiyoruz. Kadroda lejyonerler ve 4 büyüklerden başka oyuncu yok. Bir de son söz, Almanya'ya teşekkür ederken; 'Ben Belçika'ya gol atarım siz yeter ki Azerbaycan'ı yenin' diyen Mesut'a da helal olsun, kardeşim delikanlıymışsın. Hani o bize karşı forma giyince ıslaklanan Mesut Özil!..

ÖMER ÜRÜNDÜL NE DEDİ?

Milli Takımımız, Almanya'nın Belçikayı, bizim de Azerbaycan'ı yenmemizle zor da olsa grubu ikinci bitirdi. İlk 45 dakika sürekli oyuna hükmettik. Maç bizim için çok önemli olduğundan kazanma arzusu tüm futbolcularda hissediliyordu. Bir de buna ilaveten Almanya'nın arka arkaya iki erken golünün morali geldi. Azerbaycan 10 kişi ile gömülü alan savunması uyguluyor, kazandığı topları da 2-3 pas dahi yapamadan kaybediyor. Hatta çıkışlarda çok yanlış paslarla bize elverişle ofansif ortam hazırlıyordu. Ayrıca savunma kurgusunda da hiç sertliğe başvurmuyorlardı. Bütün bu saha içi avantajlarına rağmen ilk devre pozisyon dahi bulamadık. Zaten kapalı savunmalara karşı hücum organizasyonlarımızda ciddi rahatsızlıklarımız var. Plan-programımız hiç yok. Bu yüzden en çok ihtiyaç duyduğumuz, sırtı dönük oynamayı bilen nokta santrafor tipi. Ne Burak ne Kazım'ın yapıları buna uygun olmadığından kısır bir döngü oluşturduk.

MEHMET TOPAL FAKTÖRÜ...

İkinci yarı da biraz daha tempo yükseldi. Ama yine pozisyon çıkmıyordu. Azerbaycan'ın ilk defa 18'imize uzanan tesirsiz bir uzun topunda defans blokları öne çıktı. Oyuna yeni giren Selçuk da bu tip durumların önemli hücum gücü Burak'ı kaçırınca golü bulduk. Ama ikinciyi de atamadık. Buna da şükür. Azerbaycan'ın kontratak girişimleri çok üst düzey yetersizdi. Buna rağmen riskli oyunda yarım tehlike yaşamamızın bir önemli nedeni de ülkemizdeki en iyi kontratak karşılayıcısı olan Mehmet Topal'ın varlığıydı.

PLAY-OFF'A CİDDİ HAZIRLANMALIYIZ

Guus Hiddink'e bir sorum olacak. Almanya'ya karşı orta sahayı çıkartıp forvet alıyorsun. Azerbaycan'a karşı golü bulamamışken forvet çıkartıp orta saha alıyorsun. Bence dünkü değişiklik yerindeydi. Almanya maçındaki değişiklik harakiriydi. Forvetleri fazlalaştırarak günümüz futbolunda ofansif etkinlik fazlalaşacak diye bir kural yok. Eylül'den beri oynadığımız dört milli maçta ortaya koyduğumuz performans sonrası genel karnemiz çok zayıf. Tüm bu faktörleri göz önüne alarak play-off karşılaşmalarına çok ciddi hazırlanmamız lazım. Maçın başarılı Danimarkalı hakemi Rasmussen'in iş ciddiyetini ve görülmemiş müthiş kondisyonunu taktir etmemem mümkün değil.

HAŞMET BABAOĞLU NE DEDİ?

İki şeye üzülüyorum:

1) Play-off'a kaldık diye yine eleme grubunda çektiğimiz bütün gereksiz sıkıntıları bir anda unutacağız.

2) 2002'nin Milli Takımı'ndan 2012'ye uzanan çizgide, ne kadar çok şey kaybettiğimizi; futbol kalitemizin baştan aşağıya erozyona uğradığını da unutacağız.

Düşünün; tepeden tırnağa yenilenmiş bir Belçika, futbolda esamesi bile okunmayan Avusturya, Kazakistan ve Azerbaycan'la aynı gruptaydık ve play-off'a kalmak için ne kadar çok sıkıntı çektik. Bunun hesabını-kitabını en baştan yapmak lazım. Ama biliyorum, hem sokaktaki futbolsever hem de medya, yine "Ahmet yerine Mehmet oynasaydı" tartışmasına girecek ve play-off için hayaller kuracak. Hatta belki, "Bak Selçuk İnan oyuna girdi, golümüz öyle geldi" diyenler de olacak. Bunu diyenler haksız da sayılmayacaklar. Ama Türkiye'nin, takım oyunu adına "zerre futbol oynamadığını" artık bilmemiz lazım. Şu Azerbaycan karşısında santrforumuz Burak Yılmaz'dan başka, 90 dakika boyunca hangi futbolcumuzun görevinin ne olduğunu anladık? Hangi futbolcumuz oyunun kurucu adamlarındandı?

KİM NE YAPTI?

Hangi futbolcumuz oyunun iki yönünü kontrol etti? Bunları net bir şekilde söyleyemeyiz, çünkü böyle bir olmadı. Sadece kalecimiz Sinan Bolat'ın ve Burak'ın ne yaptığını biliyoruz; o kadar. Bazen düşünüyorum da, ya Burak iki yıldır muazzam bir form grafiği çizmiyor olsaydı ne yapardık? Tabii bu arada dün gece Belçika karşısında Mesut Özil'in performansını da kendi hanemize yazmak gerek. Almanlar, Belçika kalesine gittikleri her seferinde işi hafife alıyorlardı ki, Mesut Özil topu Belçika kalesinin tavanına astı. O kadarla da kalmadı, Belçika'nın umutlarını kıran golün de asistini yaptı... İşin gerçeği şu ki, Mesut'un golüne ve asistine daha çok sevindik!

TURGAY DEMİR NE DEDİ?

Almanlar yenilirse bizi de yenik sayacaklardı. Çünkü üç gün önce onlara ellerini, kollarını sallayarak boğazdan geçme izni vermiştik. Allah'tan bu defa yenilmediler, Belçika'yı devirdiler. Sağ olasın Hans kardeş! Ve malum Almanya'nın kazanması dahi bize yetmiyordu. İlk maçta yenildiğimiz Azerbaycan'dan en azından beraberlik almak gibi bir zorunluluğumuz vardı. Halimize bakar mısınız? Tüm hesaplar şu futbol fukaralarıyla dolu gruptan çıkabilmek için. Yani şampiyonaya direkt katılmak için falan değil.

BU AYIP BİZE YETER

Normal şartlarda Azerbaycan, Kazakistan ve Avusturya'yı içerde dışarıda, Belçika'yı da İstanbul'da yenip işi bitirmeliydik. Bana göre 21 puan toplamamız gereken bir grupta ecel terleri döktük. Bunun iki büyük sebebi var; birincisi Hiddink'in kendi burada ama aklı hep başka yerlerdeydi. Uzaktan kumandayla yönetti Milli Takım'ı. Kore, Avustralya veya Rusya'da yaptığı gibi ruhunu vermedi, ya da veremedi. İnanılmaz bir kadro istikrarsızlığı. Her maçta şapkadan tavşan çıkarma denemeleri, takımlarında oynamayanları Milli Takım'da oynatmak v.s Patron kim; Hiddink mi, Oğuz Çetin mi tartışmaları! Hep patinaj, hep patinaj. Azerbaycan'ın dünyadaki yerine bakın, bir de bizim onlara karşı halimize! Karambol toplarla yükleniyoruz. Bir tek taktiğimiz var, saldım çayıra Mevlam kayıra. Hep diken üstündeyiz. Çok şükür... Sonunda dünya devi Azerbaycan'ı devirdik! Ne mutlu bize!

GÜRCAN BİLGİÇ NE DEDİ?

Maçı kendi ikliminde değerlendirirsek, "sisler altındaydı" diye tarif etmemiz gerekir. Hiçbir şey göremiyor, öngöremiyor, atsan ya da yesen neler olacağını bilemiyordunuz. Zaten yolunu kaybetmiş, pusulasını şaşırmış bir ekip haline dönüşmüşken, yılların fenomen deyimi, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" karşımızdaydı. Belçika'nın kaybetmesi gereken puanın altına ilk imzayı Mesut Özil koyuyordu. Gerçi kendini Alman hisseden Türk'tü ama, babası bizden nasıl olsa... Bu kez Seyrantepe'deki Türkler'deydi gözlerimiz. Hem bizimkiler, hem de Azeri kardeşlerimiz. Meydan bizde, söz hakkı elimizde, iş topu konuşturma etabındaydı. İlk yarıdaki sis bulutunu, Hiddink'in Selçuk hamlesiyle dağıttık. Aslında yanlışın, doğruya çevrilmesiydi bu ama olsun. Bilinçsiz baskımızın pozisyon ve tehlike üretiminden uzak olduğunu görerek, tek gol umudumuz Burak Yılmaz'ın "etkisiz" eleman haline gelmesine izin vermiştik.

HEDEFİMİZ İKİNCİLİKTİ

Selçuk İnan'ın oyuna yaptığı katkı, sadece Burak'a attığı nefis gol pası değildir. Arda ve Emre Belözoğlu'nun da daha etkili bir şekilde öne hareket etmeye başlamasıdır. Değerli oyuncularınız, oyunu yönlendirmek yerine, sonlandırmaya görevlendirildiler bu anda. Selçuk, Mehmet Topal ile birlikte kontrole geçti. Almanya'dan gelen gol haberleri sonrasında, galibiyet zorunluluğumuz kalkmıştı. Ama ne demişti Hiddink; "Rakibimize tüm saygımla söylüyorum; Azerbaycan'ı yenemezsek, finallere de gitmeyi hak etmeyiz" Formülde yenemeden gitmek de vardı. Hiddink'in doğru sözü, eğri seferin "noktalı virgülü" olacaktı. İyi ki olmadı. Şöyle bir gerçekte var elimizde; grup kuraları çekildiğinde hedefimiz Almanya'nın ardından ikincilikti. Maçlar bittiğindeki durumuz ile hedefimiz örtüşüyor. Bu yüzden gemi limanda. Kaptanın da fırtınalardan şikayet etmesine gerek kalmadı. Yine de barometremizin arızasını iyi kontrol etmemiz, sadece sonuçlarla ilgilenen futbolcu - teknik adam mantığını değiştirmemiz gerekiyor. Böyle yapmazsak, daha iyi olamayız.