BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Milli ordu geliyor..

Bir grup emekli asker, büyükelçi, milletvekilinin kurduğu Güven Hareketi, yeni bir projeye imza atıyor..

Abone ol

Bir grup emekli asker, büyükelçi, milletvekili ve öğretim üyesinin biraraya gelerek kurduğu Güven Hareketi, Sivil Toplum Örgütü olarak ülke sorunlarıyla ilgili fikir üretiyor. Ancak hareket millet ile devlet arasındaki tercihini ‘sivil’den yana değil devletten yana kullanıyor. “Türkiye zor bir dönemden geçiyor, içinde bulunduğumuz hassas dönemde....” Cümlenin devamını istediğiniz gibi doldurabilirsiniz. Mesela ‘demokratik haklar bir süreliğine ertelenebilir’ ya da ‘halkımızdan biraz daha fedakârlık istiyoruz’ gibi. Nedense bu klişe cümleyi devlet ya da hükümet yetkililerimiz yıllardır tekrarlar durur. Türkiye hemen her yıl mutlaka zor bir dönemden geçer ya da içinde bulunduğu durum çok hassasdır. Bir gün de bir yetkili çıkıp ‘Türkiye’de durum normale dönmüştür, kritik dönem bitmiştir’ diye bir açıklama yapmayı düşünmez. Aslında o hale gedik ki böyle bir açıklama bile Türkiye’nin kritik bir döneme girdiğinin habercisi olarak değerlendirilir oldu. Hassas dönemin hassas hareketlerinden birinin başkanıyla konuştuk. Emekli asker, büyükelçi ve eski siyasilerin biraraya gelerek oluşturdukları Güven Hareketi bu yıl içinde önce Kıbrıs’la, ardından Irak’la ilgili yaptığı panel ve konferanslarla adını duyurdu. AB ve ABD yanlısı politikalar yerine alternatif ittifaklar arayışını sürdüren ve bu yönde fikir çalışması yapan hareket, yükselen ulusalcı çizgiye paralel bir seyir izliyor. AB için çıkarılan uyum yasalarının hemen hepsiyle ilgili itirazları var, AB’nin amacının Türkiye’yi bölmek olduğunu düşünüyorlar, kendilerini sivil toplum kuruluşu olarak tanımlıyorlar ancak devletin bekası için milletin tercihlerinin bir noktadan sonra önemini kaybedeceğine inanıyorlar. Türkiye gerçeğiyle ne kadar yakından ilgilendiklerini, gerçeklerin ne kadar farkında olduklarını ve “güçlü bir Türkiye” için düşündükleri formüllerin halkın tercihlerine ne kadar uyduğunu önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz. Şimdi görünenler mi? Onun da cevabı hareketin başkanı olan eski Galatasaraylı futbolcu Samim Uygun’un ağzından aşağıda. Üyelerinin isimleri ise Uygun’un ifadesiyle “Açıklanabilir ama şimdilik önemi yok.” – Nereden çıktı bu fikir? Biz 22 kişilik bir dost grubuyuz. Emekli askerler, milletvekilleri, büyükelçiler ve öğretim üyeleri var. Merkez sağ ağırlıklı, Türkiye’yi düşünen, milletini, vatanını seven, devletine ve milletine güvenen bir grubuz. Çoğumuzun birbirleriyle fikir arkadaşlığı vardı ve içlerinde siyaset yapanlar çok azdı. Ben DYP kurucusuyum, Demirel’in yakınındaydım, Sonrasında Tansu Çiller’i tanıştırdım, onu politikaya ittim. Bu arkadaşlarmla önce kendi aramızda Sepetçiler Kasrı’nda her perşembe biraraya gelip neler yapabileceğimizi konuştuk. Toplantılarımıza Recep Tayyip Erdoğan dahil değişik insanları davet ettik, konuştular. İstanbul dışında Bursa, Kırıkkale, Afyon’da toplantılar yaptık. Sonra açılalım dedik ve Kıbrıs gerçeğiyle başladık. Irak gerçeğini yaptık, arkasından dedik ki ‘40 seneden beri AB bizi kapıda bekletiyor, ABD, bizi Kuzey Irak'ta çırak çıkardı. Herkesin A ve B planı var bizim de olmalı.’ Değişik uzmanlar, stratejistler, büyükelçiler, emekli askerlerle ayrı ayrı toplantılar yaptık. Türkiye’de bu tip hareketler olmasa dahi toplantılar oluyor. Mesela Taksim Grubu gibi. – Neye yarıyor ki? Toplanıp konuşuyorsunuz, kararlar alıyorsunuz ama bunlar pratiğe yansımıyor. Sivil toplum kuruluşlarına ne ihtiyaç var o zaman. İnsanlarla konuşuyorsunuz, etkiliyorsunuz. 1989 senesinde Bedrettin Dalan İstanbul Belediye Başkanlığına adaydı. 21 bin mektup yazdım insanlara ve ‘Dalan’a verilecek her oy Turgut Özal’ı cumhurbaşkanı yapar’ dedim. Oyları düştü. Bir tek insanın yapmış olduğu iş böyle bir netice aldı. STK ağırlıklı hareketleri küçümsememek lazım. Batıda bile yavaş yavaş oluştu. – Türkiye’de ise önce bir rüzgar yakalanıyor, ardından kesiliyor. Mevzu başka noktalara gidiyor. – Recep Tayyip Erdoğan’ın da toplantınıza katıldığını söylemiştiniz? Ne oldu o toplantıda, neler konuşuldu? 2002 yılı başlarında daha partiyi kurmamıştı. 1 saatten fazla konuştu ama birşey söylemedi. Bir sual sordum ve dedim ki herkes sizi inanca olan saygınızdan bilir ama inançla alakalı hiçbir şey söylemediniz, herhalde bu konuda bir şey söylemeden gitmeyeceksiniz. Üç şey söyledi; imam hatipleri Milli Eğitimden, camileri Diyanet’ten çıkaracağım ve 65 yaşındaki insanlara seçilme hakkı vermeyeceğim. Söylediği iki şey Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline dinamit koymaktır. – 65 yaş meselesi mi? Hayır diğer ikisi. – Bunun olabileceğini düşünüyor musunuz? Demokrasiyi tatbik etmek güzel ama demokrasiyi tatbik edenler vardır ya, demokrasi dışına çıktıkları görülür. – Şu an çıkılıyor mu? Hayır herşey demokrasi içinde. Türbanlı öğrenciye karşıyız – AK Parti’yi merkez sağda görüyor musunuz? Hayır, fevkalade sıkıntılıyız, inşaallah bu davranışlarını değiştirirler. Erdoğan’ın bize söyledikleriyle şimdi yaptıkları farklı. Bizim için bugün ne söylediğinden daha fazla o gün ne söylediği daha mühimdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik cumhuriyet yapısının bozulmasına karşıyız. Zaten 15 bin Diyanet kadrosunu Türkiye hazmedemedi. – Mesela başörtülü kızların üniversiteye gitmesi laik cumhuriyet için tehdit midir? Herşeyin onların istediği gibi gidemeyeceğini bildikleri için girdiler ve boşalttılar. Bizim ölçümüzde başörtüsü siyasi simge haline gelmedikçe sorun yok. Siyasete alet ediyorlar türbanı. Şu hayatıma kadar o şekilde bağlama şekli görmedim ben. Yoksa benim annem de Boşnaktır ve o da başörtüsü takar. – Nedense hep annenizin başörtüsünü örnek verirsiniz, hiç kızınız ya da eşinizden örnek olmaz. Türban ayrı, başörtüsü ayrı. – Ben sorumun cevabını alamadım... Bununla iktifa edeceksin, cevabı verdim. Türbanın siyasetin işareti olmasına karşıyım. – Buna Türkiye’nin çoğunluğu karşı ama yine aynı Türkiye’nin büyük kısmı üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasından yana. Siz de siyasete alet etmemek gerek derken bir anlamda aynı şeyi yapmıyor musunuz? Başörtüsüyle girilmezken üniversiteye birden ne oldu? – Neden bu konuda fikir yürütmüyorsunuz, Güven Hareketi olarak çözüm önerileri sunmuyorsunuz? Bizim uğraştığımız başka şeyler var. – İyi de ben size yeni hükümeti nasıl buluyorsunuz dediğim zaman iki şeyi söylüyorsunuz, imam hatipler ve camiler. O kadar basit mi hareketiniz. Öyle değil, ben onların daha sonra ne şekilde türbanla alâkalı ne yaptıklarını biliyorum. Türkiye ile alâkalı düşündüklerimiz var, bugünkü çalışmalarımızın ağırlığını Türkiye’nin bağımsızlığıyla ilgili sıkıntıları oluşturuyor. – Bağımsız değil miyiz? IMF var, parayı vermeyince kanun çıkartamıyoruz. Kıbrıs’ta istediğimizi yapamıyoruz. Sıkıntımız var. Hükümeti tam manasıyla görmedik, 2 sene geçmeden değerlendirmek doğru olmaz. Biz devlete güveniyoruz – Güven Hareketi en çok kimlere güveniyor? Milletine ve devletine. – İkisi her zaman bir midir? Her zaman beraber olmak mecburiyetinde değil. – İkisi birbirinden farklı şeyler söylediği zaman sizin yeriniz neresi olacak? Ne kadar farklı olduğuna bağlı. – Mesela milletin yüzde 50 oy verdiği bir partiye karşı olacak mısınız? Ben devletle beraberim. Biz devletle beraberiz. Böyle bir parti yok. Adalet Partisi almıştı o kadar oyu, onda da sorun yaşanmadı. – Şu anda devletle millet arasında fark mı var? Hayır yok. Fevkalade dikkatli takip ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın Bush’la söyledikleriyle alâkalı kafamızda bazı şüphelerimiz var. – Bizimle de paylaşır mısınız? Bazı sözler verilmiş olabilir, tezkereyle ilgili. Yoksa ABD 62 bin askeri getirmezdi İskenderun’un önüne. 32 gün denizde tuttuk ABD askerlerini. Adamlar bir anlaşma yapmış, sonrasında politikanın çözüm bulması lazım. Zaten 3 Kasım seçimleri de Türkiye’nin ABD’yle beraber Irak’a gitmesi için yapıldı. ABD bu dönemde Türkiye’nin başında Ecevit’i istemedi. – Elinizde bir delil var mı yoksa sadece söylentiler mi? Sen de bu işin içindesin, benden ne istiyorsun? Bunları benim kadar biliyorsun. Öldü mü adam, hiçbirşeyi yok. – Eğer ABD Türkiye üzerinde bu kadar ciddi ve uzun vadeli politikayı başarıyla uyguladıysa TBMM’de ikinci tezkerenin reddedilmesine neden göz yumdu o zaman? Oradaki hadise üç oyluk bir hadisedir. Hiç kimsenin bu kadar küçük farkı hesap etmesine imkan yok. Bush’un seçimi kazanması da böyleydi. Milli ordu kurulmalı – Türkiye’nin alternatif stratejileri konulu beyin fırtınasında Türkiye’nin milli ordusunu kurması gerektiğini söylerken neyi kastediyorsunuz? Daha fazla dışarıya bağlı olmayan bir orduyu. – O zaman şimdi dışarıya bağlı olduğumuzu mu anlamalıyız? Ona benzer birşey. 1963 senesinde ABD Başkanı Johnson’dan gelen mektup var. NATO üyeliğimiz nedeniyle bazı yetkilerimizi kullanamıyoruz. Mümkün olduğu kadar bu ittifaklar içinde bizim konuşma serbestiyemizin olabileceği şekilde, yetkilerin eşit paylaştırıldığı ittifaklar olmalı. Batı Avrupa Birliği ordusuna yetkiniz olmadan katılın diyorlar, buna karşıyız. – Aynı panelde ABD ile dengeli ilişkiler önerirken Rusya ile ortaklık yollarının aranmasnı tavsiye ediyorsunuz? Bu dönemde Rusya ile ittifak ne kadar mantıklı bir öneri? Ruslar zor bir dönemden geçtiler ama çıkıyorlar. Ben zaten alternatif arıyorum, mutlaka böyle olsun demiyorum. A planı devreden çıktığı zaman bir B planımız olsun istiyorum. – AB’ye karşı mısınız? Hayır, uyum yasalarıyla ilgili tereddütlerimiz var. – O zaman nasıl karşı olmuyorsunuz? AB’ye diğer başka ülkelerin girişi gibi, istisna yapılmasını istiyoruz. Türkiye’nin onlarda olmayan başka sorunları var. Bizim bütün korkumuz bizi bölecek olmaları. Değişik yerlerden sizi almayacağız, özel statü vereceğiz diyorlar. Bizi bölecekler demiyorum, bölmeye uğraşıyorlar. – Hem Osmanlı coğrafyasından bahsediyorsunuz, hem de Türk vurgusunu yapıyorsunuz. Osmanlıcılık ve Türkçülük bir arada mümkün mü? Orta Asya cumhuriyetleri, Balkanlar kendini Osmanlı olarak görüyor. – Türkiye’de de kendini Kürt olarak tanımlayanlar var? TC Anayasa bunu tarif eder. Bu vatanda yaşıyorsak beraber yaşamalıyız. Anayasa da bu vatanda yaşayanlara Türk milleti demiş. Ben Kürdüm diyenlere karşı yüzde 90 küsurla kabul edilmiş bir anayasa var. – Demokratik bir seçim miydi anayasa? Bugün de geçerli ve yüzde doksanın üzerinde kabul oyu almış bir anayasa. – Saddam Hüseyin de putları yıkılmadan bir kaç ay önce yüzde yüzde 99 oy almıştı ama bir kaç ay sonra kaybetti. Öyle bir durum yoktu, ben o zamanları yaşadım. Oy atarken kimse gelip şöyle oy at demedi, bazı yerlerde olmuş olabilir. – Hareketiniz, katılmak isteyen herkese açık mı? İki arkadaşımızın tavsiye etmesi lazım. Katılmak isteyen kişi iki toplantıda hiçbir şey konuşmaz, sonraki üç toplantıya daha katılır ve konuşur. Sonrasında da kabul edip etmeyeceğimize karar veririz. Kaynak: www.aksiyon.com.tr