BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

Vaktiyle adı haçin olan adana’nın saimbeyli yöresinde başı dumanlı toroslar’ın yeşil eteklerine nazır gösterişli bir evde, rivayete göre bir nazır (bakan) yaşardı. osmanlı payitahtı istanbul’dan takriben 1000 kilometre uzaklıktaki bu dağ yöresinde, padişaha başkaldırıp bir tür derebeylik yönetimi...

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

Vaktiyle adı Haçin olan Adana’nın Saimbeyli yöresinde başı dumanlı Toroslar’ın yeşil eteklerine nazır gösterişli bir evde, rivayete göre bir nazır (bakan) yaşardı. Osmanlı payitahtı İstanbul’dan takriben 1000 kilometre uzaklıktaki bu dağ yöresinde, padişaha başkaldırıp bir tür derebeylik yönetimi kuran Kozanoğulları’na mensup bu nazırın adı Hüseyin’di. Kozanoğulları’nın mali işlerine bakan ‘de facto’ bakan Hüseyin Efendi, Padişah II. Abdülhamit zamanında derebeylik dağıtılınca İstanbul’a getirildi. Hüseyin Efendi’nin iki oğlu hukuk okudu. Oğullardan Nazır Efendi, Adana’ya dönüp burada çalışmaya başladı ve 1920 yılında çıkan isyan sırasında öldürüldü. Bir süre Erzurum İstinaf Mahkemesi müddeiumumisi olarak görev yapan diğer oğul Mehmet Sabri ise iki evlilik yaptı. Sabire Hanım’la olan ilk evliliğinden Nizamettin ve Selahattin adlı iki oğlu oldu. Karısını genç yaşta kaybeden Sabri Bey, Sinop’ta ağır ceza reisliği yaparken Kale Kumandanı Binbaşı Halil Bey’in torunu Kamer Hanım’la evlendi. 29 Ekim 1926 tarihinde, Freudian tasnife göre Ödipal döneme yeni giren Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü kuruluş yıldönümünde ilk çocukları dünyaya geldi.

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

İlk Türk arabası ‘Devrim Otomobili’ fikrinin mimarı, bazı fanatik taraftarlarınca ‘Mehdi’ olarak da görülen Milli Görüş hareketinin yegâne lideri ve Türkiye’nin ilk anti-Batıcı siyasetçisi Necmettin Erbakan’ın hayat hikâyesi işte böyle başladı. Yerel tarihçiler Cezmi Yurtsever ve Abdurrahman Küçük’e göre Erbakan soyadı, dede Hüseyin Efendi’nin nazır lakabından ilhamla türetilmiş. Dedesinin ‘lokal nazırlığı’ bir muamma ama Necmettin Erbakan, soyadının hakkını verdi, bakanlık, hatta başbakanlık yaptı ve Türkiye tarihine damgasını vurdu. Geçtiğimiz hafta Saadet Partisi’nin (SP) genel başkanlığına seçilen Erbakan, şu günlerde bir zamanlar kendisi için “Bu memleket bir tane adam yetiştirdi. O da dinci çıktı,” diyen ikinci cumhurbaşkanı, CHP lideri İsmet İnönü ve eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in yaptığı hataya düşerek zamanında siyaset sahnesinde reverans yapıp, perde gerisine çekilmediği için halen Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor.

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

Keskin zekâsı, taassubu, aşırı özgüveni, belagat yeteneği ve ironik üslubuyla Türk siyasetinin en çok eleştirilen ve tartışılan isimlerinden biri olan Necmettin Erbakan, dindar bir ailede büyüdü. Baba Sabri Bey dindarlığına rağmen aynı zamanda sıkı bir Atatürkçü’ydü. Sinop’ta doğan Necmettin Erbakan’ın çocukluğu altı yaşına kadar Kayseri’de geçti. Aile, 1932 yılında Trabzon’a taşındı. İlkokulu Trabzon Gazipaşa İlkokulu’nda okuyan Erbakan 11 yaşına gelince, İstanbul’a taşındılar.

Milli görüş'ün Benjamın Button’ı

ALMAN EKOLÜNDEN GELİYOR
Eğitime önem veren Sabri Bey, Almanların disiplini ve çalışkanlığına hayranlığından ötürü oğlunu Alman Lisesi’ne kaydettirmek istiyordu. Hazırlık sınıfıyla birlikte eğitim uzadığı için İstanbul Erkek Lisesi’ni tercih ettiler. Ancak özellikle matematik, fizik ve felsefe alanlarında yetenekli olan Erbakan, Alman usulü eğitimi gözüne kestirmişti. O yıllarda Almanya, Hitler’in liderliğinde dünyayı kasıp kavurmaya hazırlanan bir yanardağ gibi fokurduyordu, Almanlar öngörülemez güçleriyle dünyayı tedirgin ediyorlardı. Erbakan bunlarla ilgilenecek yaşta değildi ama büyüdükçe bilim, teknoloji ve felsefe alanlarındaki üstünlüklerinden ötürü Almanlara hayranlığı arttı. Bununla birlikte daha o yıllarda bir anti- Batıcı idi Erbakan. Hiçbir zaman ‘garp mukallidi’ olmadığı gibi kendi görüşü, yani ‘milli görüşü’ olmayan bir toplumun taklitçiliğe mahkûm olduğunu ve asla başarılı olamayacağını düşünüyordu. Erbakan, Batı’nın gerisinde kalmamızı, üretimi şahlandıran Sanayi Devrimi’ni yaşayamamış olmamıza bağlıyordu. Sanayi demek, makine demekti. Şu halde Türkiye makine denilen o ‘gâvur icadı’nı anlayıp çözmeden asla Batı gibi olamaz, muasır medeniyetler seviyesine ulaşamazdı.