BIST 9.472
DOLAR 34,42
EURO 36,42
ALTIN 2.838,10
HABER /  GÜNCEL

Mide bulandıran yazarlar

‘Mankenler, şarkıcılar, sarışın ve esmer bombalar köşe yazarı yapıldı. Birileriyle yatarak yazar olanlar var" diyen Emin Çölaşan'ın sözleri olay yaratacak!

Abone ol

Star'dan Ersin Yılancı ile konuşan Emin Çölaşan'ın sözleri, birçok meslektaşını kızdıracak:

EN son çıkardığı ‘Şu Benim Gazetecilik, Yaşadıklarım’ adlı kitabı hakkında konuştuğumuz Emin Çölaşan basının gidişatından hiç de memnun değil: ‘Oturduğum sandalyeden baktığım zaman durumu son derece vahim görüyorum. Basında çok açık bir çöküş var. Kitabımdaki bazı mesajlarda zaten basındaki bu çöküşü belgeliyor. Bu kitabı bir yerde de onun için yazdım’ diyor. İşte Çölaşan’a sorularımız ve verdiği cevaplar:

28 yıldır okuyucunuzla kurduğunuz köprüyü bir anı kitabı olarak karşımıza çıkardınız. Kitapta asıl kahraman sizden çok okuyucularınız. Böyle bir anı fotoğrafına neden gerek duydunuz?

Çoğunlukla hiç tanımadığınız insanlarla çok ilginç anılar yaşıyorsunuz. Bunlar hep renkli anılar; acı, komik, tatlı. Bu anıları yazmak hep aklımdaydı. Çünkü gazeteci içine kapanık bir insan olmamalı. Benim konumumdaki bir insan dışa da açık olmalı. Her arayanla olmasa da okuyucusuyla arasındaki bağı sürdürmeli.

‘Okuyucu bana saygı duyuyor’

Kitabınızda da belirttiğiniz gibi, ‘Çölaşan, çok sert, acımasız, asık suratlı’ bir insan olarak bilinir. Açıkçası kimi yazarlar gibi çok renkli yazılar yazmazsınız. Ama buna rağmen okuyucunuzla aranızda sıcak bir bağ kurduğunuz anlaşılıyor. Bunu nasıl başardınız?

Yazılarımı içtenlikle yazmama bağlıyorum bunu. Okuyucu da, ‘Emin Çölaşan düzgün bir adam, yalan yazmaz, bizi kandırmaz’ gibi bir izlenim doğmuş anlaşılan. Böyle olunca da okuyucu saygı duyuyor, seviyor ve kendisine yakın görüyor.

Dürüstlüğünüz mü prim yapıyor?

Okuyucu seni, yazdıkların ve cesaretin nedeniyle hem takdir ediyor, hem de seni kendinden bir parça olarak görmeye başlıyor. Tabii bu her köşe yazarı için geçerli birşey değil. Ben öyle yazarlar biliyorum ki okuyucusundan günde bir tane bile mektup gelmez. Bana tomarla geliyor.
‘Gazeteciler sadece seyrediyor’

Araştırmacı-gazeteci tipi son yıllarda pek kalmadı gibi. Artık daha çok televoleci-gazeteciler rağbet görüyor. Meslektaşlarınız arasında kendinizi giderek yalnız hissetmiyor musunuz?

Bizim gibi gazeteciler, Türk basınında sayısı giderek azalan, ender süs bitkilerine dönüştü. Bu çok acı. Mesela ben bu sözleri 10 yıl önce duysaydım, ‘Ah be abi, bir tek sen kaldın’ deseydin, gurur duyardım. Şimdi korkunç üzülüyorum. Çünkü elinde kalem olan kişilerin Türkiye’de olan olumsuz olaylara karşı çıkması gerekir. Ama karşı çıkmak yerine çoğu seyretmeyi yeğliyor.

Niye?

Ya gazetenin politikası öyle, ya da arkadaşlarımızın kendi korkaklığı. O yüzden tabi sen gazeteci olarak azınlıkta kalıyorsun. Ama azınlıkta kalmanın da onurunu yaşıyorsun, o da madalyonun öbür yüzü.

‘Bir gecede köşe yazarı oluyor’

Türk basınındaki bu dejenerasyonu neye bağlıyorsunuz? 70’lerdeki idealist gazeteci tipinden sizin deyiminizle ‘iş bitirici gazetecilere’ nasıl gelindi?

İş bitiricilik birkaç yıl önce daha yaygındı. Şimdi televole kültürü hakim. Ama en vahimi gazeteciler korkak oldu. Özellikle köşe yazarları. Bir bakıyorsun adam gazeteye bir gecede torpille köşe yazarı yapılmış, paraşütle inivermiş. Mankenler, şarkıcılar, sarışın ve esmer bombalar. Bunların bir kısmı yatak ilişkileriyle bulundukları noktaya gelmiş. Onun dışındakiler de torpilliler. Eskiden birisinin bir gazetede köşe yazarı olması ciddi bir işti. Tırnakla kazıya kazıya o noktaya gelinirdi.

Peki yazdıkları?

O daha da felaket. Bu yollarla yazar olanlardan nasıl iyi bir yazı beklenir ki? Sevgilileriyle olan ilişkilerini, hangi otel ve restoranın kendilerini nasıl beleş ağırladığını, hangi ünlü kulüpte kafayı çektiklerini yazar, bedava yiyip-içmenin karşılığını ise o yerlerin telefonunu yazarak verirler. Beleşçiliğin adı yazarlık olmuş.

Hıncal Uluç ve Fatih Altaylı’ya taş

Evet, hatta bazılarının seks hayatını bile yazılarından takip ediyoruz!

İşte bu söylediğinin son örneği kaç gündür manşetlerde, televizyon ana haberlerinde boy gösteriyor. Adam, kendisinden iki karış uzun sevgilisiyle ortaya çıkıyor. Hatta bu tür yazarlar beleş davetler yüzünden birbirleriyle bile kapışıyor. ‘Yok beni 100 bin değil 500 bin dolarlık arabalarla taşıdılar’ gibi. Böyle cıcık cıvık çatışmalar. Bu korkunç bir şey, mide bulandırıcı bir olay.

Peki gazete patronları daha çok bu tür yazarları mı yeğliyorlar?

Patronlar açısından birşey söyleyemem. Çünkü benim hiçbir patronla muhabbetim yok. Ama ben kendi oturduğum sandalyeden baktığım zaman durumu son derece vahim görüyorum. Basında çok açık bir çöküş var.

‘Ben de aynı şeyi yapardım’

Kitabınızda yer verdiğiniz ilginç anılardan birisi de Hattatların size rüşvet imasında bulunması. Size rüşvet teklif edememişler ama Milliyet o rüşveti reklam yoluyla kabul etmiş. Hem de merhum Abdi İpekçi’nin yönettiği Milliyet?

O anıyı özellikle yazdım. Amacım İpekçi’yi küçültmek değil. O günkü ekonomik kriz döneminde İpekçi’nin yerinde ben olsam belki aynı şeyi ben de yapardım. Çünkü gazete 5 kuruşa muhtaç, ilan sıfır, ekonomi çökmüş ve bir kuruluş benim haberimi yayınlamamak karşılığında gazeteye bir gün yarım sayfa, bir günde tam sayfa ilan veriyor.

Gazetelerin bu tür rüşvet ilişkisi bugün nasıl?

Kesinlikle daha kötü. Reklam karşılığı her türlü dolap bugün daha çok var.

Basında kartelleşme?

Var tabi. Çok uzun olacağı için o konulara ayrıntılarıyla girmek istemiyorum ama basının gidişatından memnun değilim.

‘Beni 2.5-3 milyon kişi okuyor’

Okuyucu sizden memnunda acaba Çölaşan okuyucusundan memnun mu?

Gayet tabi. Ama her okuyucu benden memnun değil. Beni internet dahil hergün 2.5-3 milyon kişi okuyor. Bunun içinde şeriatçılar, hırsızlar, bölücüler, vurguncular, hortumcular ve onlar gibi düşünenler de var. Onlar benden memnun olamaz.

Bazen, ‘şu yazının dozunu fazla kaçırmışım’ dediğiniz olmuyor mu?
Olmaz çünkü her yazımı geçmeden önce 3-4 kere okurum. Okurken düzeltmek, yazmaktan daha çok zamanımı alır.

‘Kapıştıklarımı mat ettim’

Bazı isimlerle yaşadığınız polemikler adeta klasik oldu. Çölaşan deyince bu polemikler akıldan çıkmaz. Kavgayı seviyor musunuz?

Evet bazılarıyla ciddi polemikler yaşadım ama bunların hiçbirisi magazin boyutunda değil. Avantacılık, rüşvet, şantaj boyutunda yaşanmadı. Siyasi konularda bir takım kişilerle tabii ki kapıştım. Bu da son derece doğaldır. Kapıştıklarımın çoğunu da mat etmişimdir.