BIST 9.891
DOLAR 35,35
EURO 36,49
ALTIN 3.025,37

MHP başörtüsünü yeni mi hatırladı?

MHP Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı ile dün telefonla konuştuk. Paçacı, türban/başörtüsü konusunda çok doğru bir iş yaptıkları görüşünde:
-Cumhurbaşkanı meselesini kaos olmaktan kurtardık. Başörtüsü sürekli istismar edilen bir konuydu… Konuşuyorduk ve çözüm getirmiyorduk. Biz de AK Parti"nin yetkililerine konuşalım dedik.. Konuştuk ve bu meseleyi çözüme kavuşturduk.
Peki türban/başörtü sorununu çözmek MHP'nin aklına şimdi mi geldi?
"Hayır"
diyor Paçacı... MHP'nin 2000 yılındaki programında, türban/başörtüsü sorununun çözümü konusunda vaatlerinin olduğunu hatırlatıyor.
MHP'nin 22 Temmuz öncesi programında da türban/başörtüsü sorunun çözümü vaat ediliyor:
-8-10 yıldır biz bu konuyu konuşuyorduk zaten. Bireysel hak ve özgürlükler temelinden çözülsün istiyorduk. Birden bire ortaya çıkmadık, şimdi aklımıza gelmedi. Biz kendi programımızdaki meseleyi halettik, Üstelik bunu 70 milletvekili ile çözdük. Bundan daha iyi bir şey olabilir mi?
-Ama size tepki var.
Paçacı gülüyor:
-Vatandaş biliyor, vatandaş medyayı okuyor sonra bizi arayıp tebrik ediyor. Bakın Türkiye bölünmüştü zaten, biz o bölünmeyi ortadan kaldırdık.

Kim aldattı, Özkök mü, Başbakan mı?
Şamil Tayyar,
türban/başörtüsünün neyin üzerini örttüğünü çok açık bir şekilde yazdı... Bakmayın siz öyle masumane çıkışlara, bu iş göründüğü gibi değil.
Olayın birde öteki tarafı var.
Ben size söyleyeyim, Doğan Grubu bu işin tam göbeğindeydi. Türban/başörtüsü sorununun çözülmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazır kıta bekliyorlardı. Ertuğrul Özkök aldatıldığını söylüyor. Aldatan aslında kendisi... Aldatılan da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
Doğan Grubu
vahim bir hata yaptı bence...
Çok kötü manşetler attılar...
Ne demek "401 el kaosa kalktı?"
Demokratik itirazlarda bulunabilirsiniz. Ama provakatif başlıklarla, Türkiye'yi germeye hakkınız yok. İran'daki çarşaflı görüntüleri iri puntoların altında Türkiye'de olmuş gibi okurların önüne koyamazsınız...
Medyanın genelinde bu süreçte, herkes demokratik bir şekilde itirazda bulanabilir. Ama gerginliği arttıracak, tarafları iyice keskinleştirecek bir tarz, kimseye fayda getirmeyeceği gibi, Türkiye'ye kötülük olur.
Üzülerek belirtmeliyim ki, Doğan Grubu yaptığı yayınlarla, Türkiye'ye kötülük yapıyor.
Bakın dün 50 yaşında bir kadınla konuştum.
Öfkeliydi...
İsyan ediyordu...
Bir silahı olsa, çıkıp türban serbestisini getirenleri öldürmekten söz ediyordu.
-Ne oldu, niçin bu kadar kızgınsınız?
-Gazeteleri okumuyor musunuz, televizyonları görmüyor musunuz, laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor... Cumhuriyet rejimi tehlikede.
Al bu kadıncağızı, ver eline bir silah, götür üniversitenin kapısına istediğini yaptır...
Okumuş, tahrik olmuş, gözü dönmüş bir şekilde silah arıyor öldürmek için!
Şimdi soruyorum; asıl bölücülük, asıl kışkırtma bu değil mi?

"Emir kulu"nu son kez yazıyorum
Şerefini ortaya koyan bir kişi sözünün arkasında durmuyorsa, onu kendi haline bırakmak gerekiyor. Telefon ahizesinden delikanlılık taslayan biri, ertesi gün "valla billa yapmadım" diyebiliyorsa, artık o kişiye ilişmemek gerek.

Yalanını yüzüne çarpan açıklamayı yırtıp atan adama ben gazeteci demem. Çaycı, gazete dağıtıcısı, ilkokul mezunu gibi ucuz numaralarla kendi kişiliğini köşesine taşıyan ve olmadık yalan ve iftiralara başvuran bir kişiyi kendi haline bırakmak gerekiyor.

O kişinin hastalığı kroniktir çünkü.

Bu tür kişilere hastanede deli raporu veriyorlar.

Avukatım İsmail Yılmaz tabii ki hukuki işlem başlattı. Ama bir gerçek daha var ki, akıl yoksunu kişiler, adalet önünde ne yazık ki masum sayılıyor!
Olsun, deli meli, mahkemede hiç olmazsa eline tutuşturulacak diploma ile okuma yazma öğrenir.

Ben ilkokul mezunu (!) olmama rağmen, "de, da" eklerini nerede  kullanacağını bilemeyecek kadar cahil olan  bu zavallının içler acısı halini görünce, kendimle gurur duyuyorum.

Haklısınız sevgili okurlar, çok haklısınız...

Ölüyü yeniden diriltmenin anlamı yok.

Bu zübükle İnternethaber'i bir daha kirletmeyeceğim söz!