MHP başörtüsünü yeni mi hatırladı?
MHP Genel Başkan
Yardımcısı Cihan Paçacı ile dün telefonla konuştuk.
Paçacı, türban/başörtüsü konusunda çok doğru bir iş yaptıkları
görüşünde:
-Cumhurbaşkanı meselesini kaos olmaktan kurtardık.
Başörtüsü sürekli istismar edilen bir konuydu
Konuşuyorduk ve
çözüm getirmiyorduk. Biz de AK Parti"nin yetkililerine konuşalım
dedik.. Konuştuk ve bu meseleyi çözüme
kavuşturduk.
Peki türban/başörtü
sorununu çözmek MHP'nin aklına şimdi mi geldi?
"Hayır" diyor Paçacı... MHP'nin 2000 yılındaki
programında, türban/başörtüsü sorununun
çözümü konusunda vaatlerinin olduğunu hatırlatıyor.
MHP'nin 22 Temmuz öncesi programında da
türban/başörtüsü sorunun çözümü vaat
ediliyor:
-8-10 yıldır biz bu konuyu konuşuyorduk
zaten. Bireysel hak ve özgürlükler temelinden çözülsün istiyorduk.
Birden bire ortaya çıkmadık, şimdi aklımıza
gelmedi. Biz kendi programımızdaki meseleyi halettik,
Üstelik bunu 70 milletvekili ile çözdük. Bundan
daha iyi bir şey olabilir mi?
-Ama size tepki var.
Paçacı gülüyor:
-Vatandaş biliyor, vatandaş medyayı okuyor sonra bizi
arayıp tebrik ediyor. Bakın Türkiye bölünmüştü zaten, biz
o bölünmeyi ortadan kaldırdık.
Kim aldattı, Özkök mü, Başbakan mı?
Şamil Tayyar, türban/başörtüsünün neyin üzerini örttüğünü
çok açık bir şekilde yazdı... Bakmayın siz öyle masumane çıkışlara,
bu iş göründüğü gibi değil.
Olayın birde öteki tarafı var.
Ben size söyleyeyim, Doğan Grubu bu işin tam göbeğindeydi.
Türban/başörtüsü sorununun çözülmesi için ne gerekiyorsa
yapmaya hazır kıta bekliyorlardı. Ertuğrul Özkök
aldatıldığını söylüyor. Aldatan aslında kendisi... Aldatılan da
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
Doğan Grubu vahim bir hata yaptı bence...
Çok kötü manşetler attılar...
Ne demek "401 el kaosa kalktı?"
Demokratik
itirazlarda bulunabilirsiniz. Ama provakatif başlıklarla,
Türkiye'yi germeye hakkınız yok. İran'daki çarşaflı görüntüleri iri
puntoların altında Türkiye'de olmuş gibi okurların önüne
koyamazsınız...
Medyanın genelinde bu süreçte, herkes demokratik bir şekilde
itirazda bulanabilir. Ama gerginliği arttıracak, tarafları iyice
keskinleştirecek bir tarz, kimseye fayda getirmeyeceği gibi,
Türkiye'ye kötülük olur.
Üzülerek belirtmeliyim ki, Doğan Grubu yaptığı yayınlarla,
Türkiye'ye kötülük yapıyor.
Bakın dün 50 yaşında bir
kadınla konuştum.
Öfkeliydi...
İsyan ediyordu...
Bir silahı olsa, çıkıp türban serbestisini getirenleri öldürmekten
söz ediyordu.
-Ne oldu, niçin bu kadar kızgınsınız?
-Gazeteleri okumuyor musunuz, televizyonları görmüyor
musunuz, laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor... Cumhuriyet rejimi
tehlikede.
Al bu kadıncağızı, ver eline bir silah, götür üniversitenin
kapısına istediğini yaptır... Okumuş, tahrik olmuş,
gözü dönmüş bir şekilde silah arıyor öldürmek
için!
Şimdi soruyorum; asıl bölücülük, asıl kışkırtma
bu değil mi?
"Emir kulu"nu son kez yazıyorum
Şerefini ortaya
koyan bir kişi sözünün arkasında durmuyorsa, onu kendi haline
bırakmak gerekiyor. Telefon ahizesinden delikanlılık taslayan biri,
ertesi gün "valla billa yapmadım" diyebiliyorsa, artık o kişiye
ilişmemek gerek.
Yalanını yüzüne çarpan açıklamayı yırtıp atan adama ben gazeteci
demem. Çaycı, gazete dağıtıcısı, ilkokul mezunu gibi ucuz
numaralarla kendi kişiliğini köşesine taşıyan ve olmadık yalan ve
iftiralara başvuran bir kişiyi kendi haline bırakmak gerekiyor.
O kişinin hastalığı kroniktir çünkü.
Bu tür kişilere hastanede deli raporu veriyorlar.
Avukatım İsmail Yılmaz tabii ki hukuki işlem başlattı. Ama bir
gerçek daha var ki, akıl yoksunu kişiler, adalet önünde ne yazık ki
masum sayılıyor!
Olsun, deli meli, mahkemede hiç olmazsa eline tutuşturulacak
diploma ile okuma yazma öğrenir.
Ben ilkokul mezunu (!) olmama rağmen, "de, da" eklerini
nerede kullanacağını bilemeyecek kadar cahil olan
bu zavallının içler acısı halini görünce, kendimle gurur
duyuyorum.
Haklısınız sevgili okurlar, çok haklısınız...
Ölüyü yeniden diriltmenin anlamı yok.
Bu zübükle İnternethaber'i bir daha kirletmeyeceğim söz!