Mevlana Celaleddin Rumi'nin ölüm yıldönümü
Ünlü tasavvuflardan Mevlana Celaleddin Rumi'nin 741. ölüm yıldönümünde kişiliği, yaşantısı ve sözleriyle bize erdemli insan olma yolunda yardımcı olmaya devam ediyor.
Mevlânâ 30 Eylül 1207 tarihinde Horasan'ın Belh yöresinde, bugün Tacikistan sınırları içinde kalan Vahş kasabasında doğmuştur. Annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannesi, Harezmşahlar hanedanından Türk Prensesi, Melîke-i Cihan Emetullah Sultan'dır
Babası, 'alimlerin sultânı' unvanı ile tanınmış, Muhammed Bahâeddin Veled; büyükbabası, Ahmed Hatîbî oğlu Hüseyin Hatîbî'dir. Babasına Sultânü'l-Ulemâ unvanının verilmesini kaynaklar Türk gelenekleri ile açıklamaktadır.Etnik kökeni tartışmalı olup; Fars, Tacik veya Türk olduğu yönünde görüşler mevcuttur.
Diğer bütün sufiler gibi Celalettin Rumi'nin temel öğretisi tevhid düşüncesi etrafında örgülenir. Ayrıca "Gel, gel, ne olursan ol yine gel" şeklinde başlayan dizeleri sebebiyle de önemli ve öncü bir hümanist olarak algılanır. Mevlananın bazı sözleri ise kendisinin ruh göçü tenasüh ve evrime inandığı şeklinde yorumlanmıştır.Celalettin Rumi'nin, adamların ya da genç erkeklerin arasındaki cinsel bağlantıyı bir mecaz olarak kullanarak Tanrı ile bağlantıyı simgelediği düşünülmektedir
1244'te Konya'nın ünlü Şeker Tacirleri Hanı'na (Şeker Furuşan) baştan ayağa karalar giymiş bir gezgin indi. Adı Şemsettin Muhammed Tebrizi (Tebrizli Şems) idi. Yaygın inanca göre Ebubekir Selebaf adlı Ümmî bir şeyhin müridi idi. Gezici bir tüccar olduğunu söylüyordu. Sonradan Hacı Bektaş Veli’nin "Makalat" (Sözler) adlı kitabında da anlattığına göre, bir aradığı vardı. Aradığını Konya'da bulacaktı, gönlü böyle diyordu. Yolculuk ve arayış bitmişti. Ders saatinin bitiminde İplikçi Medresesi'ne doğru yola çıktı ve Mevlânâ'yı atının üstünde danişmentleriyle birlikte gelirken buldu.