BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Metin Feyzioğlu aday olacak mı?

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağına ilişkin, "Yurttaşlarımız teveccüh gösteriyor, fa...

Abone ol

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağına ilişkin, "Yurttaşlarımız teveccüh gösteriyor, fakat ne benim böyle bir düşüncem ne planım var ne de böyle bir teklif var" dedi.
Feyzioğlu, Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun davetlisi olarak Isparta’ya geldi. İlk olarak Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın’ı ziyaret eden Feyzioğlu, daha sonra Isparta Barosu Avukat Evi’nde basın toplantısı düzenledi.
Gezi olaylarının birinci yıldönümüne ilişkin soruları yanıtlayan Feyzioğlu, şöyle konuştu: "Geçen sene Haziran ayında Gezi süreci diye adlandırılan bir süreci yaşadık.Gezi sürecinde yurttaşlar hiçbir zorlama olmaksızın, yasa dışı bir yapılanma çerçevesinde hareket etmeksizin, içten bir şekilde toplumsal muhalefetlerini göstermek adına sokağa çıktı. Toplumsal muhalefet yanlış bir olgu değildir. Toplum, siyasi iktidarın yaşam tarzına müdahalesine baskıcı yaklaşımlarına tepki verdi."
Gezi’ye sadece siyasi iktidara karşı hareket olarak bakılamıyacağını anlatan Feyzioğlu, şunları söyledi: "Gezi aynı zamanda toplumdaki bir hoşnutsuzluğun ifadesidir. Bu hoşnutsuzluk siyasi muhalefetin etkisizliğinden kaynaklanan, toplumu kucaklamadaki yetersizliğinden, çözüm önermeme zafiyetinden, alternatif oluşturamamasındaki sıkıntısından kaynaklanan bir tepkidir. Toplumsal muhalefetin, siyasi muhalefet içinde onu yönlendirecek şekilde olması sağlıklıdır. Ama siyasi partilerin kapıları sivil topluma kapalı olduğu için her görüşten kişiler tepkilerini çaresiz sokağa çıkarak gösterdi. Barışçıydı. Silahtan şiddetten uzaktı. Üç milyon kişi sokağa çıktı. Bunların hepsinin cebinde bir çakıl taşı olsaydı. Türkiye’de taş üstünde taş kalmazdı. Gezi’yi şiddet eylemi olarak tanımlayanlar bu gerçeği bir hatırlasın. Üç milyon kişinin şiddete başvurması Türkiye’nin felaketi olurdu"
Türk insanının ne kadar sağduyulu olduğunun ispatlandığını kaydeden Feyzioğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Getirilen yasaklar ve uygulanan şiddet, barışçıl gösteri hakkını kullananların arasına da provokatörlerin sızmasına uygun hale geldi.Çok sayıda gencimiz öldü. Polislerimiz yaralandı. Bunların hepsi bizim acımız. Mısır’da bir gencimiz canı yandığında biz üzülürüz ama İstanbul’da da canı yandığında elbette üzülürüz. Millet olmak böyle bir şeydir. Mısır’da ölen için gözyaşı dökerken, kendi milletinin evladı için içinin sızlamasıdır millet olmak. Bizim bildiğimiz Atatürk milliyetçiliği budur."
Yasakların provokasyonlara uygun iklim hazırladığını anlatan Feyzioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Anayasamıza göre barışçıl silahsız gösterilerin izin alınmaksızın dilediği yerde yapılması mümkün.Buna siyasi iktidarlar bir türlü alışamayıp afiş pankartlardan rahatsız oldukları, eleştiriyi kabul edemedikleri için polis gücünü yurttaşların üzerinde kullanıyorlar."

"POLİS CAMİASINA HAKSIZLIK YAPILIYOR
Polis camiasına da haksızlık yapıldığını öne süren Feyzioğlu, şunları söyledi: "Bu ülkenin sivil yurttaşlarıyla polis yurttaşları karşı karşıya geliyor. Polisle sivil yurttaş arasına nefret duvarları çekiliyor. İnsanların arasına nefret duvarı örmeye kimsenin hakkı yok.Ailesinde, yakını ve uzakta bir polisi askeri olmayan var mı? Bu camiaları karşı karşı karşıya getirmeye kimin hakkı var? Benim çok konuşmamda Polis Özlük Hakları Kanunu’nun bir an önce çıkarılması ve polislerimizin kendilere verilen gayrimeşru emirlere karşı hayır diyecek güvenceye kavuşturulmaları var. Bir polisi 80 saat çalıştırıp, aç susuz bırakıp yatacak yer vermeyip ondan sonra hadi toplumsal olayı bastır dediğinizde 20 yaşındaki bu gençler hukuk tanımıyor. Polisin insan olduğunu bizim yurttaşımız olduğunu kimse unutmasın. Bunu söylediğimde bir kesimde tepki gelecek. Herkes söylediklerimizin içinden bir kısmını seçiyor ve ona tepki gösteriyor. Birbirimizi dinlemeye halen alışmadık. Olabildiğince tarafsız olabildiğince herkesi kucaklayan bir yaklaşımdır. Belindeki silahıyla kendisine verilen gücü kötüye kullanarak insanlara zarar verenlerin tespit edilerek cezalandırılması gerekir. Keyfi davranan polise gereği yapılmalı. Ama bir camiayı düşman ilan etmeye en önce biz karşıyız."

"ŞIRNAK VALİSİ MAKSADI ZORLAMIŞTIR
Şırnak Valisi Hasan İpek’in "Çözüm sürecini bu aşamaya getiren Başbakanımız Tayyip Erdoğan’a ve bu konuda ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’ı takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum" sözlerini de eleştirdi. Feyzioğlu, Abdullah Öcalan’ın bir hükümlü olduğunu anlatarak
sözlerine şöyle devam etti: "Silahlı terör örgütünün kurucusu lideri yöneticisi olduğu için ve bu örgütün işlediği sayısız suç sebebiyle müebbet hapse mahkumdur. Verilmiş olan mahkumiyet hüküm kesinleştikten sonra verilen karar AİHM’e gitmiştir. İlk seferde mahkeme bir kısım ihlal bulmuştur. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından giderilmiş tekrar bireysel başvuru yapıldığında mahkeme Türkiye’yi haklı bulmuş bu iş hukuken bitmiştir. Bundan sonra nasıl bir çözüm getirilir bu siyasi partilerin ortaya koyacağı bir yaklaşım. Siyasi partiler dışında terör örgütünün muhatap alınması bizim doğru diyeceğimiz bir yaklaşım değil. Bu ülkenin Başbakanıyla bir terör örgütünün başının yan yana ve eşit statüde anılmasını doğru bulmayız. Ülkenin Başbakanının kim olduğu da ayrıdır. O Başbakanı takdir edersiniz etmezsiniz ama Başbakanla terör örgütü kurucusunu yan yana eşit saydığınızda bu Türkiye Cumhuriyeti’ni terör örgütüyle eşit statüye getirmek anlamına gelir. Şırnak valisi bu cümleyle maksadı zorlamıştır."

"BU TURLARI ÇÖZEMEDİM"
Cumhurbaşkanlığı adaylığında adının geçtiği sorulan Feyzioğlu, şöyle konuştu: "Muhalefet partilerinin nasıl bir Cumhurbaşkanı istedikleri konusundaki turları bitirmelerini istiyorum. Sokaktan birkaç kişi çağırıp nasıl bir Cumhurbaşkanı istersiniz diye sorsalar aslında sonuca varacaklar. Ama tur yapıyorlar. Ben bu turların anlamını çözemedim. Cumhurbaşkanının Anayasa’da ne yapacağı yetkileri yazıyor. Bir yandan parlamenter hükümet sistemindeyiz. Cumhurbaşkanının yetkilerinin olabildiğince sembolik tutulması gerekiyor.Ama Kenan Evren Yasası 12 Eylül Anayasası Cumhurbaşkanına parlamenter sistemde pek de kabul edilmeyecek yetkileri vermiş. Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz.İlk kez parlamenter sistemi bulunan bir ülkede halk oylamasıyla Cumhurbaşkanı seçilecek. Hayırlara vesile olsun. 27 milyon oyla Cumhurbaşkanı seçiliyor. 17-18 milyon oyla iktidara geliyorsunuz Başbakan çıkarıyorsunuz.Ben senden 10 milyon fazla oy aldım diyen sorumsuz bir Cumhurbaşkanı ama senden daha az oy aldım yetki bende diyen bir Başbakan. Cumhurbaşkanı ben 28 milyon oy aldım diye çıktığında Anayasanın sembolik yetkilerini dibine kadar kullanırım dediğinde sistem kilitlenecek. Gensoru verip düşüremez, görev süresini değiştiremezsiniz. Her hafta Bakanlar Kurulu’nun başına ben geliyorum dese Kenan Evren için yazılmış hükmü var. Birileri Anayasayı demokratikleştirmekten söz ederken şimdi yetkileri sonuna kadar kullanacağı şeklinde bir ifade duydum. Kullanırım diyen varsa Kenan Evren’e layık görülmüş ama parlamenter sistemde kullanılmaması gerekir"

"ADAYLIK İÇİN TEKLİF ALMADIM"
Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili bir konu olmadığını anlatan Feyzioğlu, "Birileri gündeme getiriyor. Biz tüm Türkiye’yi kucakladık. Cumhurbaşkanının yapması gereken işlev zaten Türkiye’yi kucaklamak, mezheplere, etnik kökenlere göre ayrım yapmamak, devlet organlarının uyumlu şekilde çalışmasını sağlamaktır. Yurttaşlarımız teveccüh gösteriyor, fakat ne benim böyle bir düşüncem ne planım var ne de böyle bir teklif var. Böyle bir teklif olsa da görevim gereği barolara sunarım. Buna hayır evet dememe buraya sorma zorunluluğum var. Dava arkadaşlarımla toplanır meslektaşlarıma danışır, ne karar verirsek birlikte yürürüz. Tek başına davranan kişiler değiliz. Muhalefet partilerinin de Cumhurbaşkanının Ağustos ayında seçileceğini gazeteden yeni okumuş gibi davranmalarını anlamlandıramıyorum. Yıllardır bunu biz biliyorduk. Keşke muhalefet partileri nasıl bir Cumhurbaşkanı arıyoruz sorusunu iki yıl önce sorup isimleri hazır olsaydı. İki ay kala henüz adayların belirlenememiş olmasını oy verecek olan seçmenin nereye oy vereceğini değerlendirebilmesini sağlamak açısından haksızlık olarak görüyorum. Seçmenin iradesine saygısızlık olarak görüyorum. Seçmene düşünme imkanı tanınmıyor."
(İHA)