Sağlık Bakanı Recep Akdağ, meslek hastalıklarının erken teşhisinde doktorların önemine işaret ederek, bu konuda önemli açıklamalar yaptı
Abone olSağlık Bakanı Recep Akdağ, meslek hastalıklarının erken teşhisinde doktorların önemine işaret ederek, ''Tıp eğitimine ciddi bir meslek hastalıkları eğitimi koymamız lazım'' dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda düzenlenen toplantıda, ''Türkiye'de Meslek Hastalıkları Konusunda Tespit, Tanı ve İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Profesyonellerinin Duyarlılığının Artırılması Projesi'' tanıtıldı.
Toplantıda konuşan Akdağ, tespit edilen meslek hastalığına yakalananların sayısının beklenenin çok altında olmasının, bu işle yükümlü olanların işlerini yeterince yapamadıklarını ortaya koyduğunu ifade etti.
Akdağ, toplam 10 yıllık tıp eğitimi sırasında meslek hastalıklarıyla ilgili derli toplu bir eğitim almadığını dile getirerek, hastaya muayene sırasında mesleği ve yaşamıyla ilgili sorular sorulduğunu, ancak bu soruların yanıtlarının değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.
''Tıp eğitimine ciddi bir meslek hastalıkları eğitimi koymamız lazım. Olayın büyüklüğü bunu gösteriyor'' vurgusu yapan Akdağ, Dünya Sağlık Örgütünün, meslek hastalıklarını insan sağlığını tehdit eden hastalıkların başında kabul ettiğini belirtti.
Meslek hastalıklarının önlenmesi ve erken teşhisinin çok büyük önem taşıdığını kaydeden Akdağ, bunların önlenmesinin sosyal güvenliğin alanına girdiğini, erken teşhisin ise hekimlerin işi olduğunu söyledi.
Akdağ, ''Silikozis ile ilgili acı tecrübe ortada. Kayıt dışılık ve yanlış teknoloji kullanımı söz konusuydu. Buna müdahale ederek yanlış teknoloji kullanımını yasakladık. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız da bu iş kolunda çalışanların malulen emekliliğine imkan tanıdı'' diye konuştu.
Bu yapılırken işçilere bu iş kolunda çalıştıklarına dair ispat yükümlülüğü getirilmediğini hatırlatan Akdağ, ''Aslında bu işçilerin, hastalığa duçar olmadan yakalanması gerekirdi'' dedi.
Hekimlere hizmet içi eğitimlerle meslek hastalığıyla ilgili bilgiler kazandırmaya çalıştıklarını, ancak bunun sadece hekimlerin işi olmaması gerektiğini belirten Akdağ, bazı kesimlerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının attığı adımları sabote etmeye çalıştığını söyledi.
Meslek hastalıkları konusunda sayıları yetersiz olan doktorların yükümlü kılınmasının meseleyi zorlaştırdığını ifade eden Akdağ, bazı ileri ülkelerde bu konuda başka uzmanlık alanlarındaki kişilere de sorumluluk yüklendiğini bildirdi.
Kendisinin de hekimlik yaptığı dönemde lokanta, hamam gibi yerlerde denetim yaptığını belirten Akdağ, üniversitelerde meslek hastalıkları alanında çalışacak kişilerin yetiştirileceği 4 yıllık bölümlerin açılmasında yarar bulunduğunu söyledi.
Aile hekimliği uygulaması kapsamında toplum sağlığı merkezlerinde meslek hastalıklarıyla ilgili çalışma da yürütüleceğini bildiren Akdağ, bunun erken teşhis için büyük önem taşıdığını belirtti.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER'İN BU KONUDA Kİ
AÇIKLAMALARI DİĞER SAYFADA
TIKLAYIN...
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 2008 yılı verilerine göre beklenen meslek hastalığı vaka sayısı 35 bin ila 105 bin arasındayken, aynı yılın SGK istatistiklerine göre meslek hastalıkları vaka sayısının 539 olduğunu, meslek hastalığı sonucu sadece bir kişinin ölümünün rapor edildiğini belirterek, ''Açıkça görülen gerçek ülkemizde meslek hastalıklarının tespitinde ve tanınmasında problemler yaşandığıdır'' dedi.
Bakan Dinçer ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Reşat Moralı Toplantı Salonunda düzenlenen ''Türkiye'de Meslek Hastalıkları Konusunda Tespit, Tanı ve İş Sağlığı ve Güvenliği Profesyonellerinin Duyarlılığının Artırılması Projesi''nin açılış toplantısına katıldı.
Dinçer, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin aslında çok derin bir sorununun çözümüne yönelik çok önemli bir adım attıklarını ifade etti. Meslek hastalıklarını, ''insanın içinin yandığı bir sorun'' diye nitelendiren Dinçer, bunun özellikle slikozis hastaları nedeniyle fark ettikleri bir durum olduğunu söyledi. Bakan Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İnsanlar hastalandıktan, artık çalışma kabiliyetini kaybettikten sonra bunu fark etmenin, bunu tedavi edecek tedbirler almanın hiç bir yararının olmadığını görmeliyiz. İnsanlarımızın sağlığı bozulmadan, hastalığa duçar olmadan tedbir almaya çok ciddi ihtiyaç var. Bu açıdan bakıldığında insanların çalışma ortamının hangi tür hastalıklara zemin hazırladığını, insanların meslekleriyle ilgili konularda hangi hastalıklarla karşı karşıya kalacaklarını önceden belirlemek, işletme ortamında bunların tedbirini almak ve insanların bunu fark etmelerini sağlayacak düzenlemeleri yapmak hakikaten çok önemli.''
Bugüne kadar, bu konuyla ilgili çok önemli bir adım atılmadığını vurgulayan Dinçer, bunların artık ihmal edilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
''Meslek hastalıklarının tümüyle önlenebilir hastalıklar olduğunu'' ifade eden Dinçer, tedbir alınmazsa bunların önlenemediğini ve çok ciddi sonuçlara neden olduğunu söyledi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada her yıl 11 milyon yeni meslek hastalığı oluştuğunu, bunların 700 bininin ölümle sonuçlandığını bildiren Dinçer, dünya nüfusunun yüzde 15'inin iş kazası ve meslek hastalığına uğradığını kaydetti.
ÜNİVERSİTE HASTANELERİ YETERLİ SAYIDA MESLEK HASTALIĞI BİLDİRMEDİ
Meslek hastalığı nedeniyle uğranan maddi ve manevi kayıpların, ülkelerin ekonomilerinde çok önemli boyutlara ulaştığını belirten Dinçer, 2008 yılı verilerine göre, 8 milyon 802 bin 989 zorunlu sigortalı bulunduğunu, bunlar üzerinden beklenen meslek hastalığı vaka sayısının 35 bin ila 105 bin arasındayken, aynı yılın SGK istatistiklerine göre meslek hastalıkları vaka sayısının 539 olduğunu bildirdi.
Dinçer, ''Meslek hastalığı sonucu sadece bir kişinin ölümü rapor edilmiştir. İstatistiklerimizin bu denli yetersiz olmasının ardından tıbbi, yasal ve sosyal taraflara ilişkin bir çok neden sıralanabilir. Diğer yandan çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 44'ü kapsam dışında bulunmaktadır. Açıkça görülen gerçek ülkemizde meslek hastalıklarının tespitinde ve tanınmasında problemler yaşandığıdır'' diye konuştu.
Meslek hastalıklarıyla mücadele etmek ve önlemek için, çalışanların yakalandıkları meslek hastalıklarının ve hasta sayısının doğru ve erken tespitinin önemine vurgu yapan Dinçer, ancak yapılan her işin mutlaka sağlık için bir veya daha fazla tehlikesi bulunduğuna işaret etti.
Dinçer, Ekim 2008'den bu yana, sigortalının çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybının oranlarının tespitinde esas alınacak sağlık kurul raporlarını düzenlemeye, yeniden yetkilendirme yapılıncaya kadar Ankara, İstanbul ve Zonguldak'ta bulunan Sağlık Bakanlığı Meslek Hastalıkları Hastaneleri ile devlet üniversite hastanelerinin yetkilendirildiğini, ancak üniversite hastanelerinden beklenen ve yeterli sayıda meslek hastalığı bildirimi yapmadığını ifade etti.
Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının aldığı karar gereği, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünce bu konuda 12 hastane belirlendiğini anlatan Dinçer, bu hastanelerde görev yapan uzman hekimlerin projenin ikinci yılında meslek hastalıklarının erken tanı ve tespiti konusunda uzun süreli branş eğitimleri ve SGK mevzuatı yönünden detaylı eğitim alacaklarını bildirdi.
Projenin, konuya ilişkin tarafların bilinçlendirilmesi ve duyarlılıklarının artırılmasını amaçladığını ifade eden Dinçer, sanayi yoğun 22 ilde Ocak-Mayıs 2011 tarihleri arasında, halka ve hekimlere yönelik olmak üzere güvenlik kültürü ve meslek hastalıkları konularında, yarımşar günlük toplantılar düzenleneceğini kaydetti.
Sağlık Bakanlığı ile bu konuda bir işbirliği kültürü yakaladıklarını dile getiren Dinçer, projede hazırlanıp 10 bin adet basılacak ''Meslek Hastalıkları Tanı Rehberi''nin birinci basamak hekimlere dağıtılacağını belirtti.
Dinçer, sözlerini ''Hekimlerimizin hastasına 'ne iş yapıyorsun?' diye sorduğu, 'Meslek hastalığının kader olmaktan çıkarıldığı' sağlıklı ve güvenli günlerde buluşmak dileğiyle'' şeklinde tamamladı.
''KAPIM HER ZAMAN AÇIK...'
Ömer Dinçer, açılış toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtladı. Dinçer, slikozis hastalarının eylemde olduklarının hatırlatılarak, ''Torba kanunda, engelli yoksullara tanınan bir imkan onlara da tanınıyor. Ama onlar 'biz işçiyiz ve meslek hastası olmalıyız, iş göremezlik ödeneği almamız gerekiyor' diyorlar. Onlarla görüşecek misiniz? Taleplerini karşılayacak mısınız?'' şeklindeki sorulara şu yanıtı verdi:
''Öncelikle benim kapım her zaman çalışma hayatının bütün aktörlerine, temsilcilerine açık oldu. Kim, hangi dergi varsa gelip bana anlatabildi. İnsanlar bana bir dert anlatmak istiyorlarsa kapım açık, gelip anlatabilirler. Gösteri yaparak seslerini bana duyurmaya ihtiyaçları yok. Belki kamuoyunun dikkatini çekmek için toplantı ve gösteri yapabilirler ama bana dert anlatmak istiyorlarsa evet, ben her zaman dinlerim, her zaman kapım açık.
Slikozis hastalarımızın içinde bulunduğu durum hepimiz için bir ayıp. Hepimizin birlikte sorumluluk taşıması gereken bir durum. Orada insanlarımızın hem kayıt dışı çalışmış veya çalıştırılmış olmaları, hem de insan sağlığına uygun olmayan şartlarda çalıştırılmış olmaları bizim kendi kendimizi sorgulamamıza sebebiyet verecek kadar büyük bir sorun.''
Slikozis hastalarının, ilk önce sağlıkla ilgili sorunlarının çözümü için destek verdiğini anlatan Dinçer, Sosyal güvenlik sisteminde onların da bir takım teminatlarını almaları ve emeklilikle ilgili haklarını almaları için de çaba sarf ettiklerini vurguladı.
Sosyal güvenlik sisteminin yardım yapan bir sistem olmadığına işaret eden Dinçer, şöyle devam etti:''Slikozis hastalarımız maalesef kayıt dışı çalıştıkları için herhangi bir pirim ödemesi yapmamışlardı. Ayrıca şimdiye kadar onların çalıştıkları da ispat edilemedi. Önemli bir sorundur, eksikliktir bu. Biz çünkü çalıştığını ispat eden slikozis hastalarımıza normal diğer malul insanlarımız gibi emeklilik hakkı verdik. Şu anda, kendilerine hak verdiğimiz arkadaşlarımızın maalesef çalıştıkları tespit edilememiştir. Onların hastalıklarını bir karine olarak aldık ve onlara bir güvenlik sağladık. O zaman şu soruyu bana diğer işçiler sormayacaklar mı: 'Biz 30 yıla yakın pirim yatırdık ve iş kazasına duçar olduk ve malul olduk.
Benimle onu aynı tutuyorsunuz' dediklerinde ben bir adaleti kollamak zorunda değil miyim? Ben slikozis hastalarımıza şunu ifade etmek istiyorum; bu ülke, imkanlarını ve şartlarını zorlayarak onlara bir şekilde sahip çıktı, imkanları iyileştikçe onların güvenlik imkanlarını da artırır ama en azından şimdiki gelişmenin önemli bir adım olduğunu görmeli ve teşekkür etmeliyiz. Bu konuda fedakarlık yaptığımızı, bir adım attığımızı düşünüyorum. İleride şartlarımız iyileştikçe onların imkanlarını da iyileştireceğiz.''
Dinçer, başka bir gazetecinin ''Meslek hastalığının kapsamı, tanısı gibi konularda yeni düzenlemeler yapmayı düşünüyor musunuz?'' sorusu üzerine bugün başlatılan projenin de bunu gerçekleştirmeyi hedeflediğini söyledi.
''Eğer basın mensubunun da bu noktada meslek hastalığıyla bağı kurulursa yıpranma hakkımızı geri vermeyi düşünür müsünüz?'' sorusuna karşılık Dinçer, ''Tabii, meslek hastalıklarıyla ilgili bağı kurulduğu müddetçe onun öngördüğü hakları da alırsınız. Ancak bu konuda bir inceleme yapmadan size söz veremem'' dedi.
Bakan Dinçer, ''Asgari ücreti ne zaman açıklayacaksınız?'' sorusu üzerine de bunun bir süreç olduğunu ve kendi seyrinde devam ettiğini, yılbaşından önce açıklayacaklarını söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Sayın Kasım Özer de projeyle iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasının hedeflendiğini dile getirdi. Özellikle birinci basamak hekimlerin dikkatinin bu konuya çekilmesini istediklerini belirten Özer, bu amaçla hazırlanan bir rehberin tüm birinci basamak hekimlere dağıtılacağını anlattı.