Merkez Bankası finansal istikrar raporunu yayımladı. Raporda, TL zorunlu karşılıklara faizin özendirici araç olarak ele alınabileceğini kaydetti.
Abone olMerkez Bankası finansal istikrar raporunu yayımladı. Raporda, piyasalardaki harekete Fed ve AMB varlık alımlarının etkisi olacağı belirtildi.
Banka, TL zorunlu karşılıklara faizin özendirici araç olarak ele alınabileceğini kaydetti.
Merkez Bankası finansal istikrar raporunu açıkladı. Raporda şu ifadeler yer aldı:
-ABD Merkez Bankası (Fed)’nın para politikasında yaşanan normalleşme süreci gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarını olumsuz etkilemiştir. ABD’de faiz artırımının yakın bir zamanda yapılmayacağı ve düşük faiz ortamının süreceği beklentisiyle yılın ikinci çeyreğinde gelişmekte olan ülkelere portföy girişleri yeniden başlamıştır. Önümüzdeki dönemde Fed’in faiz artış hızı ve zamanlamasının, Avrupa Merkez Bankası’nın olası varlık alımları ile jeopolitik risklerin sermaye hareketleri üzerinde etkili olması beklenmektedir.
-Sermaye akımlarındaki oynaklık ve para politikalarındaki sıkı duruş gelişmekte olan ülkelerde iç talebi sınırlarken, ABD’deki olumlu ekonomik görünüm ve Euro Bölgesi’nin resesyondan çıkması ise dış talep kanalıyla büyümeyi olumlu etkilemektedir.
-Finansal İstikrar Raporu’nun 2013 yılı Kasım ayında yayımlanan son sayısından bu yana, finansal sistemimizin ulusal ve uluslararası ölçekteki dalgalanmalara karşı dayanıklı yapısını koruduğu ve risk profilinde kayda değer bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. İlgili otoritelerce yürürlüğe konan makro-ihtiyati tedbirlerin de katkısıyla ülkemiz finansal sisteminin güç kazanacağı ve olumsuz koşullar altında bile faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdüreceği değerlendirilmektedir.
-Çekirdek yükümlülüklerin toplam fonlar içerisindeki payının makul seviyelerde seyretmesi, bankacılık sisteminin olası iç ve dış şoklara karşı dayanıklılığı açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda kredi/mevduat rasyosundaki eğilimler Bankamızca yakından takip edilmektedir. TCMB gerekli gördüğü takdirde TL zorunlu karşılıklara ödenecek faizi bu rasyonun daha güvenli seviyelere çekilmesi için özendirici bir araç olarak ele alabilecektir.
-Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içinde 2011-2013 yılları arasında kredi/GSYİH oranı en çok artan ve yıllık nominal kredi büyümesi en yüksek olan ülkelerden biridir. 2013 yılının ilk yarısında tarihi düşük seviyelere gerileyen faiz oranlarının ve uzayan vadelerin de etkisiyle konut ve ihtiyaç kredileri; Mayıs ve Haziran aylarında ise özellikle özelleştirmelere bağlı olarak kullandırılan yabancı para proje finansmanı kredileri kredi büyümesinde belirleyici olmuştur.
-2013 yılı sonundan itibaren küresel likidite koşullarının değişmesine ve küresel piyasalardaki oynaklığın artışına bağlı olarak kredi büyümesinde yavaşlama başlamıştır. Söz konusu yavaşlama 2014’ün ilk çeyreğinde güçlenmiş olsa da, son dönemde finansal koşullarda gözlenen toparlanma kredi büyümesindeki düşüşün yılın kalanında daha ılımlı olabileceğine işaret etmektedir.
-Tahsili gecikmiş alacak oranlarında kredi büyümesindeki azalmaya paralel olarak sınırlı yükselişler gözlenmekle birlikte bu durum toplam TGA oranının genel seyrinde bir sapmaya yol açmamıştır. 2013 yılından itibaren azalış eğilimindeki çeklerin karşılıksız çıkma oranı ise kademeli bir şekilde düşmeye devam etmiştir.
-Sermaye akımlarında görülen dalgalanmalara rağmen bankacılık sektörü dış borçlarını uygun maliyetlerle yenileyebilmektedir. Dış kaynaklara erişimde zorlukların yaşanması halinde, bankaların yeteri kadar yabancı para likit varlığa sahip olduğu değerlendirilmektedir.
-Bankacılık sisteminin kısa vadeli likidite şoklarına karşı olan dayanıklılığı yüksek seyretmekte, güçlü likidite pozisyonu orta ve uzun vadede maruz kalınabilecek likidite risklerini sınırlandırmaktadır.
-Son dönemde faiz oranları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar bankacılık sektörünün karlılığının yanı sıra sermaye yeterlilik oranını da olumsuz etkilemiş, ancak söz konusu oran yasal ve hedef rasyoların üzerinde kalmaya devam etmiştir. 2008 küresel krizinde yaşanan dalgalanmalar esas alınarak oluşturulan makro senaryo analizi sonucunda, sektörün TGA oranında ve sermaye yeterliliğinde yaşanabilecek bozulmanın sınırlı olacağı ve sektör sermaye yeterliliğinin yasal rasyonun üzerinde kalmaya devam edeceği görülmüştür.
-Tüketici güvenindeki zayıflama, yükselen kredi faizleri ve makro-ihtiyati tedbirler; başta bireysel kredi kartı bakiyeleri ve taşıt kredileri olmak üzere hanehalkı yükümlülük büyümesini sınırlarken, kur hareketleri hanehalkı varlıklarını güçlendirmiştir.
-Bireysel kredi kartlarında taksitli bakiyelerin, taksitli bakiyeler içinde ise daha uzun vadeli bakiyelerin payı gerilemektedir. Uzun vadeli bakiyelerin payındaki gerilemenin aşamalı olarak bir süre daha devam etmesi beklenmektedir.
-Tüketici kredilerinin mevcut eğilimi, 2014 yılında cari dengede belirgin bir iyileşme olacağına işaret etmektedir.
-Gerçek kişilere ait YP mevduatlardaki büyümenin ağırlıklı olarak büyük montanlı hesaplardan kaynaklandığı ve hanehalkının genel tasarruf eğilimini yansıtmadığı görülmektedir. Ayrıca, YP tasarruf mevduatındaki artışta, 2013 yılı ikinci yarısından itibaren artmaya başlayan para takası işlemlerinin önemli bir etkisinin bulunduğu, söz konusu etki hariç bırakıldığında TL’den YP’ye mevduat geçişinin daha sınırlı olduğu değerlendirilmektedir.
-Reel sektörün finansal yükümlülüklerinde Türk lirasında yaşanan değer kaybına bağlı olarak artış yaşanmıştır. Ancak, YP firma kredi kullanımında görülen azalma eğilimi ve görece sınırlı yurt dışı yükümlülüklerin uzun vadeli yapısı finansal istikrar açısından olumlu olarak değerlendirilmektedir.
ÖZEL KONULAR
Merkez Bankası özel konular başlığı altında da mesajlar yayımladı.
Mesajlar şöyle:
-G20 kararları doğrultusunda, küresel finansal reformlar kapsamındaki çalışmalar devam etmektedir.
-Raporda yer alan “Türkiye’de Konut Kredilerinin Mikro Dinamikleri” isimli çalışmada, konut kredilerinde yaşanan talep artışının daha çok orta alt ile orta gelirli ve 35 yaş altı kişilerden kaynaklandığı, söz konusu gelir gruplarında düşük segment konut değerlerinden yüksek segment konut değerlerine geçiş yaşandığı sonucuna varılmaktadır.
-Raporda yer alan “Türkiye’de Türev Ürün Kullanımını Etkileyen Faktörler” isimli çalışmada, türev ürün kullanımının istatistiksel olarak anlamlı belirleyicileri firma büyüklüğü, ithalat, YP kredi borcu, kaldıraç oranı ve kar marjı olarak bulunmuştur.
-Raporda yer alan “Ticari Mevduatlarının İş Çevrimleri Boyunca Davranışı: Bir Gelişmekte Olan Ülke Örneği” isimli çalışmada, Türkiye’de ticari mevduatların iş çevrimlerine karşı hareket ettiği sonucuna varılmıştır. Diğer bir ifade ile, firmalar iktisadi stres dönemlerinde yatırım yapmaktan imtina ederek ihtiyat saiki ile kaynaklarını mevduat gibi nispeten daha likit formlarda tutmaktadır.
-Raporda yer alan “Makroihtiyati Politikalar ve Ilımlı İş Çevrimleri Üzerine Ampirik Bir Çalışma: Firma Bazında Türkiye Örneği” isimli çalışmada, TCMB tarafından uygulanan yakın dönem politika çerçevesinin, finansal piyasalar ve reel kesim arasındaki güçlü ilişkiden kaynaklanan küçük ekonomik şokların reel ekonomiye olası büyük etkilerini sınırlamada (finansal amplifikasyonun gücünü zayıflatmada) etkili olduğu sonucuna varılmıştır.
-Raporda yer alan “Türkiye’de Reel Sektör Firmalarının Türev İşlemleri ve Finansal Risk Yönetimi” isimli çalışmadaki analizler türev işlemlerde döviz kısa pozisyonların çok önemli bir bölümünün bilanço içindeki döviz pozisyonları yahut ihracata bağlı olarak ortaya çıkan YP nakit girişleri ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir.