BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Merdivenler...

Erdoğan'ın Pınarhisar cezaevinin kirişlerinin arasından fırlattığı ok 14 yıl sonra, yani dün hedefe vardı.

Erdoğan'ın Pınarhisar cezaevi kirişlerinin arasından fırlattığı ok 14 yıl sonra, yani dün hedefe vardı. Türkiye dün,  "Siyasi hayatı bitti. Muhtar bile olamaz"  denilerek dışlanan adamı Meclis''e giden  merdivenleri tüm haşmetiyle tırmanırken izledi.

8  yıl önce yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde milletvekillerine, "Meclis'e girerseniz darbe yaparız" diyen, Abdullah Gül seçilmesin diye e-muhtıra yayınlayan  Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mensupları, tam kadro Meclisteydi. Bu durum bile Türkiye'nin ne kadar normalleştiğinin göstergesiydi.

CHP'li bir grup milletvekilinin yaptığı eylem, bitmişliğin ve tükenmişliğin terbiyesizce bir tezahürüydü.  Engin Altay isimli vekilin alışılagelmiş düşük edebiyle Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e iç tüzük kitabını fırlatması ilginçti.

Hatırlarsanız Aylin Nazlıaka ayakkabısını fırlatma girişiminde bulunarak bir akım başlatmıştı. Engin Altay dün bu denemeyi iç tüzük kitabı fırlatarak geliştirdi. Hakkını yemeyelim, Ahmet Necdet Sezer'den iyi fırlattı. Allah'tan Genel Kurul'daki koltuklar yere monte edilmiş. Yoksa onu fırlatacaktı,  yapamadı. Artık o sahneyi de CHP kurultayında izleriz.

İşin şakası bir yana...

Yıllardır her seçim öncesi halktan yalvar yakar oy dilenen CHP'nin, seçim biter bitmez aynı halkın iradesine küfretmesi alışık olduğumuz bir durum.

Ben artık hiç yadırgamıyorum.

Dün yemin töreni sırasında sosyal medyaya göz gezdirdim.  Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesini hazmedemeyen birileri yine bol bol hakaret yağdırıyordu. 

Neler söylendi neler...

Vay oraya çıkamazmış da, yok indireceklermiş de, hep savaşacaklarmış da falan filan. 

Niye?

Sevmiyorlarmış da ondan.

E normal tabii...

Devleti yakarak, yıkarak seven ( ! )  bir zihniyet zaten Erdoğan'ı sevemez. Ben hayatım boyunca ilaç seven haşere görmedim, siz gördünüz mü?

***** 

Gelelim Çankaya Köşkü'ndeki törene...

Abdullah Gül'ün  "Görevi kardeşim ve dava arkadaşım Erdoğan'a devretmekten onur duyuyorum"  demesi ve Erdoğan'ın "Biz Abdullah Gül kardeşimle bu yolda yürümeye devam edeceğiz" sözünü duyan muhalif kesimden kaç kişi geçici felç geçirdi acaba, merak ediyorum. 

Ben katılamadım ama katılanlardan bazıları Çankaya Köşkü'ndeki devir teslim töreni ve resepsiyonun kusursuz geçtiğini haber veriyor. 

Bazıları diyorum çünkü birileri memnun kalmamış! Dün ekranda izlediğim Hürriyet'in yeni Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin resepsiyon sonrası bağlandığı bir televizyon ekranında "Çok fazla renkli bir şey yoktu" diye şikayet ediyordu.

"Renkli bir şey yoktu" derken neyi kasdetti,  ben merak ettim. Rus revü şov,  direğe tırmanan kızlar falan mı bekliyordu acaba?

Sedat Ergin, konuşmasında bir başka ayrıntı da verdi. Sunucu hanımın "Resepsiyonda alkol servisi yapıldı mı?" sorusuna seviç içinde "Evet şarabımı da içtim" diye cevap vermesi anlamlıydı.

Şükürler olsun, laiklik gitmemiş! Yani tam gidecekken Sedat Ergin yakalamış! 

Bulunduğu ortamda içki varsa Türkiye'de her şeyin yolunda olduğuna inanan, çağdaşlığı şarap kadehinde arayan, şarabı elinde kalan tek laiklik sembolü olarak gören zihniyet daha ne kadar zavallılaşacak merak ediyorum.

Sahi aklıma gelmişken sorayım...

Hani bu ülkede alkol yasağı vardı? Hani alkol yasaklanarak birilerinin yaşam alanına ve özgürlüğüne müdahale edilmşti?

Erdoğan kendi eliyle içiriyor işte! Eminim ki CHP'liler gitse onlara da "aksırıncaya,  tıksırıncaya" kadar içirirdi.  Bu olanları ayık kafayla kabullenmek adamın zoruna gider,  bunun farkında...

Diktatör miktatör ama, o da bir kalp taşıyor netice itibari ile... 

******

Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum.

Erdoğan Meclis'e yemin etmek için girerken, siyasi mücadelesinin her alanında yanında yer alan eşi Emine Erdoğan'ın elini tutuyordu. Aylardan beri arına, ırzına ve namusuna küfredilen bayan Erdoğan'ın mutluluğu,  gururu gözlerinden okunuyordu.

Tam da bu fotoğrafı izlerken,  önüme bir  başka görüntü geldi. 

Baktım ki Mecliste'ki yemin törenine ve resepsiyona katılmayan Kemal Kılıçdaroğlu bir üst geçidin merdivenlerinde Mustafa Sarıgül'ün elini tutuyor. Eğer mevzu bahis olan durum merdivenlerse, birinin elinden tutması şart tabii. Yoksa şaşırıp ters biniyor. 

Bunu anlarım da...

Bulunduğu alt merdiven basamağı, siyesette bulunduğu yeri simgeliyorken bu kadar mutluluk pozları vermesine, etrafına gülücükler dağıtmasına bir anlam veremedim.  Erdoğan önce Meclis'in, ardından Çankaya'nın merdivenlerini arşınlayıp tırmanırken, bu kadar mutlu ve gururlu değildi inanın.
 
 "Ben o Erdoğan'ı oradan indireceğim" demesine ise hiç anlam veremedim. Bu nasıl bir özgüven patlamasıdır arkadaş,  gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum! 

Yahu  birileri bunu, "Erdoğan'ın yolu yakında bu üst geçitten geçecek. Aman geçit verme" diye işletmiş olmasın?

Yoksa dün yaşananlar "Üst geçit devir teslim töreni"ydi de biz mi anlamadık?

Bu durumu Epistemolojik ve tıpışmolojik yöntemle irdelemek farz oldu!