BIST 9.725
DOLAR 35,20
EURO 36,76
ALTIN 2.975,08
HABER /  POLİTİKA  /  İYİ PARTİ

Meral Akşener’den Erdoğan’a ‘Ayşe Buğra’ tepkisi: Terbiyeli olacaksın efendi olacaksın

İYİ Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ayşe Buğra’ya yönelik eleştirilerine sert tepki gösterdi. Akşener, "Sayın Erdoğan; her şeyin ötesinde, bir kadından, bir bilim insanından söz ediyorsun. Terbiyeli olacaksın. Efendi olacaksın. Bu sözler, devletin başına yakışmaz" ifadelerini kullandı.

Abone ol

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.

Akşener'in konuşmasından satır başları:

Sözlerime, Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ziyaretindeki sözlerine değinerek başlamak istiyorum.

Kendisi dedi ki; “Stratejik hedefimiz, Ada’daki Türk işgalini sona erdirmek” Beyefendinin, Yunanlı popülist politikacılara özgü bu çıkışı, esasında çok da şaşırtıcı değil. Bunların nicesi geldi geçti… Asıl önemli olan, bizim muhteremlerin ne diyeceği. Ben yine de bu konuda gerekeni söylemek istiyorum.

Sayın Başbakan; Siz bir türlü kabullenemeseniz de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, müstakil bir devlettir. Haddinizi bilin. Biz sizin o stratejik hedeflerinizi, Megali Idea'larınızı, Enosis'lerinizi daha önce çok gördük.

Bunlardan sonuncusuna ne olduğunu, milletimizin huzurunda size hatırlatmak istiyorum. O stratejik hedefler doğrultusunda, Kıbrıslı kardeşlerimize yapılan mezalim üzerine, 1974’te “Ayşe tatile” çıkmış ve adada bayrak göndere çekilmişti.

15 Kasım 1983 günü de, rahmetli Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş, yeni bir Türk devletinin kuruluşunu dünyaya ilan etmişti. E doğal olarak, olan da, sizin stratejik hedeflerinize, ve onun bayraktarlığını yapan dönemin cuntacıları ile siyasetçilerine olmuştu.

Unutmayın ki, bu tip stratejik hedefler Yunanlı siyasetçilerin kariyerlerine genellikle pek iyi gelmiyor. Benim size tavsiyem, Ülkenizin sorunlarına odaklanın, boyunuzdan büyük konulara çok fazla bulaşmayın. Kıbrıs’taki, Türk işgali değil, Türk varlığıdır. Bunu da aklınıza kazıyın. Ama illaki aksini yapmakta ısrar ederseniz, biz yine buradayız.

“Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın''
Saray duvarlarından milletin gerçeğini görmeyenler, yan gelip yatsa da, biz sokaktayız, vatandaşımızla beraberiz.

Milletimizi dinliyor, dertleri duyuyor, çareler öneriyor, milletimiz için neler yapabiliriz, ona çalışıyoruz. Sadece “Milletimiz darda” demekle yaranın kapanmadığını biliyoruz. O nedenle, yarayı sarmanın reçetesini de sunuyoruz ama nafile.

Milletinden kopmuş, milletin derdini bırakıp, eşin dostun yandaşın derdine düşmüş Sayın Erdoğan, ne milletimize ne de bize kulak asmamakta ısrar ediyor.

Bu iş böyle gitmez, Sayın Erdoğan. Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın. Pazarda, markette, hesabın içinden çıkamayan analarımızı göreceksin. İşsizliğin pençesinde, günü kurtarmanın telaşındaki çaresizlerimizi dinleyeceksin.

Çok zor değil; yönettiğin Türkiye'nin acı gerçeğini, artık anlayacaksın. Yani aslında işini yapacaksın. Ya işini yapacaksın, ya da ilk sandıkta çekip gideceksin.

Türkiye çaresiz değil, milletimiz çözümsüz değil. Biz varız. Sen anlamasan da; ben, adliyede yolumu kesip, “Akşam ne yemek yapacağımı bilmiyorum.” diyen annenin ıstırabını anlıyorum. Sen dinlemesen de; ben, Sakarya'da yanıma koşan, işletmeci kardeşimin feryadını duyuyorum.

Sen umursamasan da; Ben, Hendek'te, üç çocuğu da işsiz olan emekli babanın, yüreğindeki sızıyı dindirmek için çalışıyorum. Gerçekler ayyuka çıktı. Mızrak artık çuvala sığmıyor.

Milletimizin sana ayırdığı sürenin sona geliyoruz. Son bir yılda yüzlerce esnaf ziyareti yaptım. Borcu olmayan tek bir esnafa rastlamadım, işçi çıkarmamış tek bir esnafa rastlamadım.

Esnaf kirasını ödeyecek, elektriğini, doğalgazını ödeyecek, vergisini ödeyecek, çalışanının parasını ödeyecek, kredisinin taksitini ödeyecek. Bütün bunları ödeyecek, bir de kendi cebine para kalacak, onunla da ailesine bakacak…

Vatandaşın geçim derdi
Senin ısrarla görmek istemediğin, milletimizin yaşadığı gerçek işte bu. Kendini milletin efendisi zanneden Saray danışmanların, işi gücü bırakıp, her gün yeni bir yapay gündem üretmekle uğraşsalar da, milletin gerçek gündemi işte bu.

Ayakkabı satanın işi, onda bire düşmüş. Paket servis yapabilen restoranların bile, iş hacmi üçte bire düşmüş. Bu memlekette eczanelerde bile veresiye var artık Sayın Erdoğan. Gölbaşında eczacı bir kardeşim, gece nöbette yaşadığı bir durumu anlattı.

Diyor ki; “Bir vatandaş bebeğine mama almak için geliyor. Birinci kart çekmiyor, ikinci kart çekmiyor, nakit para zaten yok.

Geçerken bırakırsınız diyoruz ama onun dönmeyeceğini biliyoruz artık.” Yetmiyormuş gibi, muayene ücretlerini de eczanelerin sırtına yüklemişsin, hem ezcacı, hem vatandaş kan ağlıyor. Nasıl olacak böyle Sayın Erdoğan? Bir ay geçti, iki ay geçti, üç ay geçti.

Esnafımız haklı olarak bu ülkeyi yönetenlere soruyor, “Batmadan nasıl yaşayacağız?” diyor. Cevap versene, nasıl yaşayacaklar Sayın Erdoğan? Ben, senin o her fırsatta yardımına koştuğun, derdini dert edinip, ödemesini asla eksik etmediğin, meşhur müteahhitlerinden bahsetmiyorum.

Ben, bu memleketin bel kemiği, tam 2 milyon esnaftan bahsediyorum. Batmak üzere olan, 2 milyon işyerinden bahsediyorum.

Seçim zamanı oy istediğin, ama zor zamanlarında, utanmadan görmezden geldiğin ailelerden bahsediyorum. Hani kürsüden atıp tutarken, senin için her şeyin üzerinde olduğunu söylediğin o aileler var ya, işte onlardan bahsediyorum.

Biliyorsunuz Sayın Erdoğan kendisine saygı gösterilmesi konusunda çok hassastır. Kendisi AK Parti Genel Başkanı olarak löm löm konuşup, Cumhurbaşkanı olarak da saygı görmeyi bekler. Ne var ki; bu saygıyı görebilmek için, önce Cumhurbaşkanı gibi davranıp, Cumhurbaşkanı gibi konuşması gerektiğini bir türlü anlayamadı.

'Ayşe Buğra' tepkisi
Bakın, hem Boğaziçi Üniversitesi'nin, hem de Türkiye'nin en değerli bilim insanlarından biri olan, Profesör Ayşe Buğra Hoca için ne dedi; “Türkiye'de, Soros'un adeta ofis temsilcisi olan birinin karısı.

Sayın Erdoğan; Senin bilimle, araştırmayla pek alakan yoktur ama, ben yine de anlatayım. Ayşe Buğra, her şeyden önce, çok kıymetli eserleri, dünyaca bilinen önemli çalışmaları olan, çok değerli bir akademisyenimizdir.

Birçok başka alanın yanı sıra, Türkiye'de iş dünyası ile devlet arasındaki ilişkileri incelediği çalışmalarıyla da, literatüre önemli katkılar yapmış önemli bir bilim insanımızdır. Ama aynı zamanda Ayşe Buğra, rahmetli Tarık Buğra'nın da kızıdır.

O Tarık Buğra ki, senin fesline, burma bıyıklına benzemez. O Tarık Buğra ki, TRT'nin TRT olduğu zamanlarda, bu millete ecdadını hakkıyla anlatan, milli mücadele ruhunu hakkıyla aktaran dizilerin uyarlandığı, muhteşem romanların yazarıdır. Sen artık kabak tadı veren cehaletinle, bunları bilmeyebilirsin.

Terbiyeli olacaksın. Efendi olacaksın. Bu sözler, devletin başına yakışmaz.

Cuma namazı çıkışında abuk sabuk konuşup, abdesti gıybetle bozmak, bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na yakışmaz. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Boğaziçi üniversitesinin 36 yıllık şerefli bir hocasını, Milletimizi gururlandıracak bilimsel çalışmalar yapmış bir kadını, hedef tahtasına koyamaz.

Ayıptır. Günahtır. Sen eskiden siyasetin raconunu bilirdin. Hapisteki birinin ailesine (Prof. Ayşe Buğra’nın eşi Osman Kavala 3.5 yıldır tutuklu) laf edilmeyeceğini de bilirdin. Saray'a girdiğinden beri ne racon kaldı, ne nezaket kaldı, ne de izan kaldı.

Yazıklar olsun. Bu vesileyle, Sayın Erdoğan'ın iş dünyasıyla kurduğu, bu çarpık ilişkiyi, daha iyi anlamak isteyen gençlerimizi, Ayşe Hoca'nın eserlerini okumaya davet ediyorum.

Özellikle, Türkçesi 1995'te yayınlanan, “Devlet ve İş adamları” kitabını şiddetle tavsiye ederim.

Sayın Erdoğan'ın o beş müteahhidi neden kolladığını, çevreyi katletmelerine, neden izin verdiğini, vergi cezalarının, nasıl hemen affedildiğini çok daha iyi anlayacaksınız. Çünkü onlar sövecek, bizler okuyacağız. Çünkü onlar bağıracak, bizler anlayacağız. Ve biz asla onlar gibi olmayacağız.

“Al sana savaşılacak manşet''
Saray medyasını okuyun. Mesela patronu, o doymaz beş müteahhitten biri, yöneticisi de, eski Damat Bakan'ın kardeşi olan medya grubunun bir gazetesinde, geçen gün, birinci sayfada bir kılavuz yayınlandı.

Market alışverişi kılavuzu. “Bu haberi okumadan markete girmeyin” diyor. “Bu haberi okumadan girerseniz, çıkarken üzülürsünüz” diyor. Ve derdi bini aşmış vatandaşıma neler öneriyor neler! “Alışverişe tek başınıza ve tok karnına çıkın, yanınızda çocuklarınız olmasın.” diyor.

“Marketteki cazip kokulara aldanmayın.” diyor. “Büyük market arabası kullanmayın, doldurmaya teşvik eder.” diyor. “Ürünlere dokunmayın, sahiplik duygusu verir, maazallah alırsınız.” diyor.

“İkramları geri çevirin, dilinize değerse tuzağa düşersiniz.” diyor. Bunu kime söylüyor? Markete gitmeye bile dermanı kalmamış, mahalle bakkalının veresiye defteriyle yaşayan, milletime söylüyor.

İşe bakar mısınız? Hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi sıkılmıyorsunuz? Bu rezaleti gördün mü Sayın Erdoğan?

Ceplerine para koyup, medya satın aldırdığın bu vicdansızlar, milletimin acı gerçeğiyle alay ediyor, alay. Ayıptır. Günahtır.

Mahsuni Şerif'in dediği yerdeyiz; “Mevlam gör diyerek iki göz vermiş, Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı? Dura dura bir sel oldum erenler, Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı?” Bu rezalet, önce seni vurur Sayın Erdoğan!

Türkiye'yi yönetenlerin görevi, her şeyden önce vatandaşına, markete girdiğinde tüm ihtiyaçlarını alabileceği imkanları sağlamaktır.

Damadının kardeşi, elinin altındaki gazeteler üzerinden kuyunu mu kazıyor bilmem ama milletimize yapılan bu hakaretin hesabını sormak, önce sana düşer.

Manşetlerle savaştık diyordun. Al sana savaşılacak manşet. Önüne gelene terörist demeyi biliyorsun. İlla terörist arıyorsan, önce ay sonunu getiremeyen milletimizin sorunlarıyla alay eden, bu haysiyetsizliğe bakacaksın Sayın Erdoğan!