Meral Akşener'den Anayasa Mahkemesi-Yargıtay krizi çıkışı! 'Yeni anayasa yapmanız için önce...'
İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin TBMM Grup toplantısında konuştu. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan krizin bir devlet krizi olduğunu söyleyen Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "AYM kararına uymuyorum saygı da duymuyorum" sözlerini hatırlatıp ekledi: "Yeni anayasa yapmanız için önce mevcut anayasaya uymanız gerekiyor."
Abone olİyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. 81 ilde aday çıkaracakları mesajını yenileyen Akşener, Yrgıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında yaşananların artık bir devlet krizine dönüştüğünü belirtip, "Yeni anayasa diyenler öncelikle mevcut anayasaya uysunlar" ifadelerini kullandı. Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
- Bugün 15 Kasım. KKTC'nin bağımsızlığını dünya ve tarih önünde ilan edilişinin 40.yıl dönümü. Kutlu olsun. Kıbrıs davamızın milli kahramanlarına doktor Fazıl Küçük'e şehit ilhanlara selam olsun. Kıbrıs'ta bağımsızlık yolunu egemenlik Türklük yolunu inşa edenlere selam olsun. Kıbrıs Türkü kardeşlerime selam olsun.
Dün de bugün de yarın da Kıbrıs Türk'tür
- Bölgemizdeki gelişmelere baktığımızda KKTC'nin varlığının ve bağımsızlığının nasıl da stratejik bir öneme sahip olduğunu görüyoruz. Büyük Türk coğrafyasının güneydeki başkentidir. KKTC'nin bağımsız yaşaması için en önce Türk dünyasını sahiplenmesi gerekiyor. Son teşkilat zirvesine davet edilmemesini dikkatle takip ediyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın, cumhuriyet ilelebet payidar kalacak, dün de bugün de yarın da Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacak.
Diyanet 'yazıklar olsun' dedi
- Atamızın vizyonuna cumhuriyetimizin değerlerine düşmanlık besleyen kirli güçler vardı. Diyanet Atatürkümüz tarafından kurulmuştu. Varlığına ona borçlu kurumumuz, cuma hutbesinde bir Fatiha'yı bile çok gördü yazıklar olsun. İslamda vefa vardır. Sergilenen bu vefasızlığa tahammül gösteremeyiz. Eğer bugün minarelerimizden ezanlar okunuyorsa, toprağımızın, malımızın canımızın güvenliği varsa bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçluyuz.
Devlet gelenekleri harap edildi
-AK Parti iktidarının, neden olduğu krizler silsilesinden, son olarak; anayasa ve hukuk düzeninin de, payını aldığını görüyoruz…
-Zaten uzun bir zamandır, hakkın ve hukukun üstünlüğü yerine, güçlünün üstünlüğüne dayanan bir anlayışla, çok tehlikeli bir yere doğru gidiyorduk… Biliyorsunuz önce; “Bu sistem, elimi kolumu bağlıyor.” dendi; sistem değiştirildi.
-Kuvvetler ayrılığı, yerle bir edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin vasıfları, teker teker çökertildi. Devlet geleneklerimiz, harap edildi.
'Karara uymuyor, saygı da duymuyorum'
-Bugün geldiğimiz noktada ise; iktidarın gözü, hukuka dikildi… Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, uzunca bir zamandır, hukuktan şikâyetçi… Hatırlarsınız, Gezi Parkı davasında; Parka inşaat yapılmasını reddeden, Koruma Kurulu'na, Başbakan sıfatıyla; “Reddi reddederiz.” diyerek, karşı çıkan kendisiydi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla; “Anayasa Mahkemesi'nin, kararına uymuyor, saygı da duymuyorum.” diyen de kendisiydi.
Bu iş bir devlet krizine dönüştü
-Twitter'a getirilen, erişim engelinin, ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini söyleyen, Anayasa Mahkemesi kararına, “Gayri millî karar.” diyerek karşı çıkanlar da; yine Sayın Erdoğan ve yol arkadaşlarıydı….
-Her fırsatta, hukuktan duyduğu rahatsızlığı gösteren, bu zihniyetin; biriktirdiği garabetler dizisinin, sonucunu da; nitekim, geçtiğimiz hafta yaşadık… Can Atalay davasıyla ilgili, hukuk skandalları; 8 Kasım itibariyle; artık bir anayasa krizine, bir devlet krizine dönüştü.
-Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, tıpkı Sayın Erdoğan gibi; “Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyorum; saygı da duymuyorum.” dedi.
Üstüne de, el yükseltip; hak ihlali kararı veren, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında, suç duyurusunda bulundu.
Yargıtay Meclis'e sopa gösterdi
-Hatta, o da yetmedi; Hızını alamayıp, millet iradesinin tecelligâhı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne de, sopa gösterdi. Bu hukuksuzluk karşısında, iktidar tarafından yapılan, ilk yorum ise; kararın, “millîliği” üzerine oldu…
-Dönemin, ünlü Alman anayasa hukukçusu, Carl Schimitt'e göre; güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler; sadece teferruattan ibarettir.
-Yasama, yürütme ve yargı erkleri; Alman halkının lideri ve en yüksek yargıç sıfatıyla, Hitler'in, karar ve emirlerine bağlıdır. Bu yetki ise, geçerliliğini hukuktan değil; fiili durumun, kendisinden alır.
-Yani, Carl Schmitt'e göre hukuk; fiili durum, gerçekleştikten sonra, onu, yasal hale getirmek için, gerekli olan, bir aparattan ibarettir.
Nazi hukukunun, de-facto işleyişi...
-Nitekim; Nazi hukukunun, de-facto işleyişinde; kendilerince, kılıfına uydurdukları her fiil, sonradan yasa aracılığıyla, meşru ve dokunulmaz kılınmıştır. Bu anlayışa göre; Hakimiyet milletin değil; Hakimiyet Hitler'indir. Hukuk üstün değildir; Führer üstündür.
-Yargıç, bağımsız olamaz; Sadece, liderin emirlerinin, uygulayıcısı olur. Dolayısıyla yargı; herkes için, adaleti tecelli ettiren değil; iktidarın, gayri meşru, gayri ahlaki ve illegal eylemlerini, yasallaştırma organıdır.
Saray, ilhamını, Carl Schmitt'ten almış
-Şimdi gelelim günümüze… Bu tablo, size de tanıdık geldi mi? Belli ki, bazı saray sakinleri, ilhamını, Carl Schmitt'ten almış… Nitekim, tam da bu yüzden; Carl Schmitt'in, günümüzdeki öğrencileri; bir anayasal devlet krizine sebep olan, hukuk dışı bir fiili duruma, çözüm üretmek yerine, hemen, Anayasa değişikliği arayışına girdiler.
-Yani, fiili durumu, yasallaştırmanın peşine düştüler. Sayın Erdoğan da; Anayasa Mahkemesi'ni hedef gösterip, krizi derinleştirerek; art niyetli tutumunu, bir kez daha ortaya koydu.
-Bu tutum neticesinde ise; yeni anayasa iddiaları, yeniden dillendirilerek, kriz, siyasi bir nitelik de kazanmış oldu.
Önce mevcut anayasa a uyun, sonra...
-Bu ise düpedüz, bir siyasi fırsatçılıktır. Böylesine vahim bir krizden; siyaset üstü olması gereken, bir devlet meselesinden; siyasi rant devşirmeye çalışmak; en hafif tabiriyle, ayıptır.
-Buradan iktidara seslenmek istiyorum: Yahu muhteremler; Anayasa değişikliğini konuşmadan önce; mevcut Anayasa'ya, uymanız gerekiyor. Siz daha, var olan Anayasa'nın, hükümlerini yok sayarken; neyi, nasıl değiştireceksiniz?
Devlet, bir şahsa, ya da zümreye ait değil
-Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bir şahsa, ya da zümreye ait değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk devletidir. Kimlerin, hangi haklara, hangi yetkilere sahip olduğu ve olabileceği; Kimlerin, neyi yapıp, neyi yapamayacağı; peşinen, kurallarla belirlenmiştir.
-Bu kurallar işlerse, hukuk devleti vardır. Onun için de; hukuk devletinde, keyfine göre kuralların dışına çıkacak, bir fert, zümre veya organ yoktur, olamaz.
-Egemenlik, kayıtsız ve şartsız, Türk milletinindir. Milletimiz, bu egemenlik hakkını, yetkili organlar eliyle kullanır. Hiçbir organ, veya hiçbir kişi de; kaynağını Anayasa'dan almayan, bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu çok açık ve nettir!
Anayasa Mahkemesi kararları kesindir
-Anayasamızın getirdiği, devlet nizamı; birbirine bağlı mekanizmalar nizamıdır. Bu mekanizmaların, herhangi biri işlemezse, nizam aksar. İşte bu yüzden; Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi'nin oluşturduğu, hukuk dışı fiili durum, devlet nizamını aksatmış, ve bir anayasal devlet krizine, neden olmuştur.
-Halbuki; Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Herkes uymak zorundadır.
81 ilde aday çıkarma mesajı
-Şucu bucu edebiyatı, milletin taleplerinin önüne geçti. Rekabetsizliğin getirdiği vasatlığın, kaybedeni de, doğal olarak, milletimiz oldu.
-Belediyeleri, idari ve mali açıdan güçsüz bırakarak; yerel hizmetlerde aksamaya, kamusal kaynakların, boşa harcanmasına, yönetimde liyakatsizliğe, kayırmacılığa, gizliliğe ve yozlaşmaya neden oldular.
– Can güvenliğinden, hizmetten ve kaliteden önce; nüfus ticaretine, ranta, ve paraya odaklı, milletten kopuk bir belediyecilik anlayışı inşa ettiler. Yönetimde, yerel sorunlara ilgi azaldı. Siyasal temsildeki adaletsizlik, giderek büyüdü. Bankamatik memurları çoğalırken; Milletimiz, karar alma ve uygulama süreçlerinden, daha çok dışlandı.
81 ilde liyakatli adaşlarımızla...
-Ve tabii ki, yerel demokrasi de, giderek zayıfladı. İşte bu tablo karşısında, biz, İYİ Parti olarak; Türk demokrasinin, tıkanan tüm yollarını açmaya; Ve Türkiye'de, önce yerelde, sonra da merkezi yönetimde, gerçek bir sıçramayı, başlatmaya geliyoruz. 2024 yerel seçimlerine girerken; 81 ilde, milletimize, liyakatli adaylarımız, kadrolarımız, ve çözümlerimizle birlikte; İYİ Belediyecilik vizyonumuzu da sunuyoruz.
Sadece Milletimize kazandıracağız
-İYİ Parti olarak; siyaset düzenindeki, çürümeye ve yozlaşmaya karşı; yalnızca bir seçim süreci, bir ittifak tercihinde değil ;biz, aynı zamanda, bir düzen tercihinde de bulunduk.
-Ve bu düzeni de; İki yumruğun, birinden yana değil; hür ve müstakil durarak; Güdümlü medya aparatlarının tarifleriyle değil; öz kimliğimizle, öz kişiliğimizle, öz ilkelerimizle yürüyerek; Onun bunun ittirmesiyle değil; öz varlığımızla, kantara çıkarak; cesaretle, azimle, kararlılıkla; özü başımıza kuracağız!
-+1'e sıkıştırılıp, birilerine kazandırmak yerine; Hür ve dik duracak, sadece milletimize kazandıracağız! Birbirinden beslenen, kayıkçı siyasetine karşı; milletimize, yeni bir tercih, yeni bir yol, yeni bir gelecek sunacağız!
Kapalı kapılar ardında pazarlıkla değil...
-Millî kimliğimizi yansıtan siyaset anlayışımızla; Türkiye'nin Demokratik Millî Yükselişi'ni, mutlaka gerçekleştireceğiz! Biz, İYİ Parti olarak; millet odaklı yeni bir siyasetin, temelini atmak; siyasete erdemi, geri getirmek istiyoruz!
-Ülkemizin geleceğinin; kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla değil; açık ve şeffaf bir biçimde, milletimizin katılımıyla; sandıkta şekillenmesini istiyoruz! Devlet yönetimiyle, siyasi çıkarları birbirine karıştıranlara karşı; Devletle milleti, yeniden buluşturmayı istiyoruz!
-Siyasetimizi de; Yankı odalarından çıkamayanlarla değil; Millete tepeden bakanlarla değil; Bizim sırtımızdan, meşruiyet devşirmeye kalkanlarla değil; milletimizle omuz omuza yürüyen; hakkı, hakikati dava bilen; vatan sevdalılarıyla yapıyoruz!