İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, herkes gibi cumhurbaşkanı adayı olmak isteyebileceğini ancak bunun için Türkiye'nin geleceğiyle oynamayacağını söyledi.
Abone olİyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağına ilişkin yaptığı açıklamada, "Elbette aday olmayı çok isterim herkes gibi. Ama daha çok zaman var. Millet İttifakı'nın karşılıklı konuşacağı bir konu. 'Cumhurbaşkanı olacağım' diye Türkiye'nin geleceği ile oynamayacağım" ifadesini kullandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Halk TV ekranlarında gazeteci Şirin Payzın'ın sorularını cevaplandırdı. Akşener'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:
Şimdi önce şunu söyleyeyim, ben Ak Parti’nin iktidara geldiğinden beri bir tutumu var. Cumhuriyet değerleri ve Atatürk’e karşı, pek çok noktada geri adım attılar, tutum değiştirdiler ancak tek bir noktada tutumları aynı. O da milli bayramlara karşı.
"Yönetici kitlelerin, Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili problemleri var"
Yönetici kitlelerin, Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili problemleri var. Son dönemde muhalefet ve siyasetçilere ayar verme görevini atanmışlar aldı. Muhalefet partilerinin tutumlarına ilişkin cevapları devlet memurları ve atanmışlar veremez. Siyasetçinin muhattabı, siyasetçidir. Ak Parti, vesayetleri dele dele geldi. Haklı oldukları noktalar vardı ancak vesayet döneminde bile atanmışlar, siyasetçilere ayar verme görevine sahip olamazdı.
"Atatürk’ün karşısına Abdülhamid han, Cumhuriyet’in karşısına Osmanlı çıkarıldı"
Ak Parti’yi yönetenler, iş başına geçtikten sonra Atatürk’ün karşısına Abdülhamid Han, Cumhuriyet’in karşısına Osmanlı çıkarıldı. Daha sonra Alpaslan, Selçuklu bunlar bizim. Cumhuriyet bizim, Abdülhamid Han bizim, Atatürk bizim ve Cumhuriyet bizim. Türk tarihi birbirinden ayrılamaz. Bu ayrılıkları artırmak yerine, birbirimiz ile uyuşmayan alanlarımızı önce geçmiş sabiteleri sebebiyle daha sonra da çok konforlu bir alan olması nedeniyle, seçmenin ihtiyaçlarını ve taleplerini, vatandaşın gerçek problemlerinin üstünü örten bir şal aldı. Seçmen velinimet olmaktan çıktı, değerler üzerinden çatıştırma stratejisi oldu. Biz, çatışmadan çok, birlikteliklerimiz var.
"Andımızdan kim rahatsızlık duyar"
Çok istikrarlı oldukları, değişmedikleri tek alan burasıdır. Cumhur İttifakı sadece AK Parti, MHP ortaklığı değil. Doğu Perinçek de bu ittifakın içerisinde. Cumhur İttifakı’nda 3 bileşeni ortaya koyduğunuz zaman, küçük ortaklar, kendi partilerini savunmadıkları kadar büyük ortağın haklarını savunuyorlar. Dolayısıyla kurumsal yapılarını korumuyorlar. Sayın Erdoğan, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldığını söyledi. Ben dahil o dönem çok tepki göstermiştik. Biliyorsunuz, Ayasofya Danıştay kararı ile açıldı, aynı Danıştay andımız ile ilgili bir karar da verdi. Andımızdan kim rahatsızlık duyar. Burada sadece Bahçeli’den değil, Doğu Perinçek’ten de bahsetmek istiyorum.
Türk milliyetçiliği geleneği, 30 Ağustos’u da Kurban Bayramı’nı da kendisinin gibi kabul eder. Dini bayram ile milli bayramı karşı karşıya getirmez.
"Türk tarihi bir bütündür"
İsmail Kafesoğlu hocamızın çok önemli bir iddiası vardı ve bu iddia tüm dünyada kabul edilmişti. Bozkır kültürü dediğiniz zaman, medeniyet başlangıcını aldığınız zaman bizim tarihimiz, Anadolu’ya girişle de değil. Kendisini Türk milliyetçisi olarak kabul eden, Mete Han’ın ordusunu da kabul eder. Bugün, Ak Partili yöneticilerin içinden geldiği gelenekse İslam’dan sonrasını öne çıkarır. Ancak tarih, süreklilik arz eden bir bilim dalıdır.
Ak Parti’ye oy veren kitlenin de bunlardan çok rahatsız olduğuna inanıyorum. Dini hayat üzerinden tanımlayın, giyimden kuşamdan tanımlarsak. Türkiye’de yanlış yok değil, üniversiteye giden kızlarımızın başı açılmak istendi, biz başı açıklar olarak buna karşı çıktı. Şimdi, barışmayı sağlamanız gerekirken, ayrışmayı sağlarsanız, çok kolay oy alabiliyorsunuz.
"Cumhurbaşkanı olacağım diye Türkiye'nin kaderi ile oynamayacağım"
Elbette aday olmayı çok isterim herkes gibi. Ama daha çok zaman var. Millet İttifakı'nın karşılıklı konuşacağı bir konu. Cumhurbaşkanı olacağım diye Türkiye’nin geleceği ile oynamayacağım. Sayın Erdoğan sokaktan gelmediği için, o dönemin gençlerinden olmadığı için Ayasofya’yı bilen ve hatırlayan en genci benim. Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda kaç kere eyleme katıldım. Ancak 80’den sonra doğal olarak talepleri değişti. Daha da ilginci, Hristiyan dünyasında benim yaşımdakiler bilir. Ancak, orada da yeni nesile sorunca, “ne” derler.
Atatürk bugün Ak Parti’ye oy veren, MHP’ye CHP’ye oy veren, İYİ Parti’ye oy veren, Vatan Partisi’ne oy veren seçmenin de bugün artık kurucu lider olarak kabul edilip, sövülmesine vicdani olarak tepki gösteren bir toplum. Atatürk, öksürse hata ve kusur kabul edildiği, çok çirkin bir dille eleştirildiği… Vefat eden ve tarihçi diyen, “Yunan galip gelse daha iyiydi” diyenlerin tezahürü olan az sayıda insan var. Bunlardan biri de Diyanet İşleri Başkanı. Çünkü Diyanet İşleri’ni kuran Atatürk. Ben Diyanet İşleri Başkanı değil, Ali Erbaş demek istiyorum. Diyanet İşleri’ni Atatürk kurdu. Ben, Fransa’nın kurucu liderine söven bir Fransız görmedim. Hakaret eden, iftira edeni görmedim. Eleştirilmez mi tabii ki ancak eleştiriyi de tarihçiler yapar, ben tarihçiyim ancak günü koşullarına göre de bakmak zorundasınız.
"Orta sınıf gittikçe eriyor"
Orta sınıf gittikçe eriyor. Yani bu ne demek. Sayın Erdoğan’ın dili ile büyüdük ancak 2002’de 6 dolar milyarderimiz varken, 30 dolar milyarderine çıkmış. Bir taraf fakirleşmiş, bir taraf zenginleşmiş. Bir ülkenin bel kemiği, sizin benim gibi insanlardır. Çünkü kirasını verir, çocuğunu okutmaya çalışır. Dolayısıyla kültürel tüketim de yapar. Bu orta sınıf denilen kitleyi, çok erittiler ve yoksul, zengin diye ayrıldı. Bu esnaf kardeşim, çalışıyor. Aldığı para asgari ücret. Bir ilçede oturuyor ve evi kiraymış. 600 lira kira verse, 2 çocuğu okutuyor olsa.
Şimdi böyle bir durumda, biraz okuyup yazan buna itiraz eder. Şimdi, ben Cumhuriyet’in tanımını 15 yıl boyunca anlattım. Cumhuriyet rejimi hep böyle anlattım. Sınıflar arası geçirgenliğin en az olduğu rejimdir. Ben İzmit’in küçük bir köyünde doğdum. Sınıfları birleştirerek okudum. O dönemde, benim gibi okumak isteyen çocukları, öğretmenlerimiz yönlendirirdi. Test kitabı yok, hiçbir şey yok. Ben İstanbul Üniversitesi’ni kazandım, daha sonra lise öğretmeni oldum. Cumhuriyet’in geçirgenliği, beni öğretmen yaptı. YÖK’e herkes bağırıyor ama YÖK, sınavı getirerek iyi bir iş yaptı. O zaman, tanıdıkların çocukları alınırdı. Mülakat sonucunda, bu çocuk bu işi yapabilir mi sorusu soruldu.
Benim kocam da üniversite mezunu. Oğlum ve onun çocukları da üniversite mezunu olursa, burjuva olacaklar. İşte Cumhuriyet bu fırsatı verdi bize. Bugün İstanbul’da devlet okulları çökmüş durumda. Eğitimde müthiş bir pahalılık var. Bir anne, baba ikisi birden çalışıyorsa, yani benim ve eşim gibi bir durumdaysa, o zaman bile ben İzmit’in okulu vardı. Benim oğlum, Galatasaray Lisesi’ni kazandı. Onun oğlu, babasının okulunu kazanabilir mi bilmiyorum.
Bu sınav sistemi ile çocukların umudunun yok edilmesi ile torunumun bu okulu kazanacağını düşünmüyorum.
2360 lira maaş alan bir insan, ortalama bir peyniri de 80 liraya, iki çocuklu bir aile, karısı da çalışmıyorsa nasıl geçinecek.