BIST 9.450
DOLAR 34,42
EURO 36,41
ALTIN 2.839,43
HABER /  GÜNCEL

Meral Akşener 28 Şubat'ı anlattı

İçişleri Eski Bakanı Meral Akşener: "Susurluk için halk 'çete bulunsun' istiyor biz ise sadece kazadan sonra çıkan silahları araştırıyorduk". Akşener 28 Şubat'ı anlattı

Abone ol

Eski İçişleri Bakanı Meral Akşener: "Susurluk için halk 'çete bulunsun' istiyor biz ise sadece kazadan sonra çıkan silahları araştırıyorduk".

-Kaza olduğunda hocaydım ama en büyük Susurlukçu ben oldum. Beni suçlamak kolaydı

-Susurluk'ta at izi it izi karıştı. Ersever açıklıyor. 'Jitem var mı' diyorum 'yok' diye yazılı cevap geliyor

Eski İçişleri Bakanı Meral Akşener'e giderken aklımda sadece bir soru vardı. Şemdinli bir Susurluk mudur? MHP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Akşener sorumu duyunca gülümsedi. "Ne garip değil mi? Susurluk kazası olduğu gün ben üniversitede hocaydım. Yani o zamanki yapılanmaların içinde nasıl olabilirim ki? 5 gün sonra Ağar İçişleri Bakanlığı'ndan istifa edince, o göreve getirildim. Ama bugün kime sorsanız Meral Akşener deyince akla Susurluk geliyor. Mafya ile anılan bir kadın oldum."

Akşener kuşkusuz sadece Susurluk'un değil 28 Şubat'ın da göbeğindeki isimdi. Bakanlığı bıraktıktan sonra bu sefer vatan hainliği suçlamasıyla tekrar gündeme geldi (Küçük bir hatırlatma: Onbaşı Kadir Sarmusak, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanvekili Bülent Orakoğlu'nun isteğiyle Batı Çalışma Grubu'nun Gizli İhtiyaçlar Belgesi'ni dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'e vermekle suçlandı). Akşener yargılanma sürecini gözleri dolarak anlatıyor:

"10 gün boyunca telefonum çalmadı. Sadece benim değil aileminki de çalmadı. İnsanlar, tanıdıklarımız, ağabeyimi sokakta görünce kaldırım değiştirdiler. Öyle bir tablodaydım ki elimde kılıç kim bilir kimleri doğruyorum. Hep böyle baktılar bana. Bir gün evime hırsız girdi. Ne parmak ne ayak izi. Polise şikâyet ettim. Umursamadılar. Düşünsenize ben eski İçişleri Bakanı'ydım. Israr edince yalandan ilgilendiler. O zaman anladım ki izleniyorum. Bir hafta çarşafın altında giyindim soyundum. Sanki birileri hep bana bakıyordu."

Akşener her milletvekili gibi gönlünde bakanlık hayali olduğunu söylemeden geçemiyor. Ama önce Kültür sonraki adım Milli Eğitim. "İçişleri Bakanı olunca çok korktum. Aslında bu bakanlık fazla icracı bir bakanlık değil. Ötekilere göre daha kolay ama benim dönemim öylesine zordu ki."

Akşener bir süre duruyor, ardından acı acı gülümsüyor: "Gelmiş geçmiş en acemi İçişleri Bakan'ı bendim. Ama yine de hep kendime göre doğruları yaptığıma inanıyorum." Ya pişmanlıklar? "Sadece iki tane" diyor.

"Demirel'in isteğiyle beni yağlı kazığa oturtma gözdağını veren üst düzey askeri açıklamadım. Bugün pişmanım. İkincisi ise Apo için kullandığım Ermeni dölü lafı. O lafın özrü yok. Ağzımdan çıktıktan sonra bana İngilizce dersi veren çok sevdiğim bir Ermeni teyzenin yüzü geldi gözümün önüne. 'Ne yaptın' dedim. Nasıl söyledin bunu Meral? Yakıştı mı? Öncelikle bir kadın olarak yakıştı mı?"

Meral Akşener ile Susurluk'u, Şemdinli'yi ve 28 Şubat'ı konuştuk.

Susurluk'la ilgim yok ama en büyük Susurlukçu ben oldum diyorsunuz. İçişleri Bakanı olduktan sonra önünüze çıkan tablo nasıldı? Örneğin sizin "Derin Devlet" tanımınız nedir?

-İçişleri Bakanı çok icracı gibi gözükür ama değildir. Size bağlı bir takım kurumlar önünüze raporlar getirir. Öncelikle bürokratınıza güvenmek zorundasınız. Üstelik benim ailem devleti kutsayan bir yapıdadır. Ben de öyle büyüdüm. Yanlış yapmamak üzerine kurulu bir sistemim var. Çok güvendiğim bir hukukçu arkadaşımı yanıma danışman aldım. Bir tek ona sordum. Çünkü öyle şeyler imzalıyorsunuz ki sonunda Yüce Divan'a gidebilirsiniz. Brifingler verildi. Emniyet, Jandarma, Valiler, Nüfus Müdürlüğü...

Nasıl bir güçtür bu?

-Çok büyük bir güç, inanın. Otomobille giderken önünüzde, arkanızda size eskort edenlerle yaşamayı sahici gibi algılarsanız yandınız. Eğer bu güç sonsuz sanıyorsanız yine yandınız. Bir anda geliyor ve gidiveriyor.

Ekibiniz yok, bir anda Susurluk olayının üzerine geliyorsunuz.

-Ekip yoktu ama daha iyiydi. Böylece herkese eşit mesafede durabildim. 8 ay bakanlık yaptım bana art niyetle yaklaşan bir bürokrata rastlamadım.

Derin Devlet tanımına geri dönersek?

-Bakın bilgi mutsuzluk getirir. Dağdaki çoban ile Balçiçek Pamir'in mutluluğu aynı mıdır? Benimkisi de o hesap işte. Bildikçe daha da mutsuz oldum. Ben ülkücü gelenekten gelen bir insanım. Her ülkede derin bir devlet vardır. Ana nasıldır? Ülke hakkında projeksiyon yapan, koordinatlar belirleyen bir derin devlet. Bizdeki derin değil çukur devletti. Kendi aralarında guruplar oluşturup siyasi iktidarın boşluğundan yararlanan derin devlet.

Demirel ve Ecevit'in derin devlet tanımları için ne düşünüyorsunuz?

-Türkiye'de çukur devlet var. Her zaman oldu. Ama ben bunun asker, Jitem vesaire gibi anlatılmasına karşıyım çünkü ondan sonra Türkiye'de herhangi bir sorun olunca millet elini kolunu bağlayıp asker ya da emniyet çözsün diye bekliyor. Bir taraftan vatandaşın insiyatifi isteniyor bir taraftan "Birileri sizin için düşünecek deniliyor. Bu çok yanlış. Susurluk hakkında 29 soruşturma var 27'sini ben açtım.

Sonuç?

-Şimdi öyle bir durumdaydık ki vatandaş birilerinden hesap sorulmasını istiyordu. Hukuk dışına çıkanların, çetelerin ortaya konmasını istiyordu. Cebini dolduranları istiyordu halk. Yani öyle bir durum vardı ki ancak 10 kişi assanız yürekler soğurdu. Ama bizin neyi soruşturuyorduk? Kazayla ortaya çıkan silahları. Varacağımız yer ne kadar tatmin edebilir ki? Bütün o konuşulanlar ihbardan öteye gidemedi. Elimizde bir şey yoktu. Genelkurmay lojmanlarında bile ışık söndürme yakma eylemleri yapılıyordu.

Yani siz en başından bu olayın çözülemeyeceğini biliyordunuz.

-Anlatmaya çalıştığım şey şu. Dürüst olunması lazım. Herkesin kolayına geldi Meral Akşener'i suçlamak. Mesut Yılmaz ne kadar kararlıydı hatırlasanıza. Ne oldu? Araştırma Komisyonu kuruldu ne oldu? Bizim görevimiz topladığım her şeyi yargıya yollamak oldu. Başka ne yapabilirdim? Örneğin Susurluk Komisyonu raporunu satır satır okudum ben. Peki neye yaradı?

Hanefi Avcı'nın ciddi açıklamaları vardı.

-Çok ciddi, bizleri suçlayıcı açıklamalardı. Ben ne yaptım? Neticede o bir bürokrattı ve yükselmesi bana bağlıydı. O tavrından dolayı zarar görmemesi için herşeyi yaptım. Toplumun yüreğini soğutacak açıklamalardı onlar. Şöyle bir ruh halindeydim. Hem işimi iyi yapıyorum diye düşünüyorum ama bir taraftan da endişe duyuyorum. At izi it izi birbirine karıştı yani. Cem Ersever'in anıları var ortada. Ben yazılı olarak soruyorum Jitem var mı diye? Cevap ne geliyor? Yok. Sapla saman birbirine karıştı, öylesine bir tablo çıktı ki kimse çözemezdi.

Peki neye yaradı tüm bunlar?

-En azından tüm sorular yazılı olarak soruldu. Cevapları da birilerine bağlayıcı oldu, o kadar. Sonra zaten 28 Şubat geldi.


28 Şubat'tan hafızamızda kalan sizi yağlı kazığa oturtmakla tehdit eden üst düzey bir asker. Çevik Bir olduğu yazıldı, siz reddettiniz. Kimdi o?

-Çevik Bir değildi. Ben zaten o yazıları tekzip ettim. Hakkaniyetli bir insanım ben. İşin garibi o dönem balans ayarı yapmaya kalkan paşaların başında Çevik Bir vardı ve bugünkü haline bakın.

Ne var halinde?

-AKP'nin İsrail ve Amerika'daki Yahudi lobisiyle iletişimini sağlayan bir danışman modeli olarak karşımızda.

Çevik Bir AK Parti'nin danışmanı mı? Bilmiyordum.

-Aslında bunu ilk sayın Ilıcak yazdı. Bunlar Refah deneyiminden sonra bir takım ısınma turları için yurtdışını gezmeye başladılar. Bu turları Mesut Yılmaz'ın teyze oğlu Kutman organize etti. Kutman Çevik Bir'den rica etmiş, yabancıları ikna etsin diye. Bir de dünyayı dolaşıp "Biz darbe yapmayacağız bunlara güvenin" dedi. Kutman kendi açıkladı zaten.

Çevik Bir o dönem emekli değil miydi?

-Evet ama önemli çevrelerde gücü vardı.

Bir, AKP'nin resmi danışman mı peki?

-Resmi, gayri resmi bilemem. Bir taraftan 28 şubatta balans ayarı yapacaksınız, bir taraftan mülteci kovalayacaksanız. Bir iktidar sizin yüzünüzden yıkılacak. Sonra o iktidardaki kişiler başka bir yapılanmayla tekrar iktidar olacak ve siz çıkıp bütün yabancı gazetelere bu iktidarı öven konuşmalar yapacaksınız. Ne demek bu? İrtica korkularınıza ne oldu? İslami rejim paranoyalarınız nerede kaldı? Ne oldu o gün hissettiklerinize. Sadece Çevik Bir değil, Atilla Kıyat için de bu sözlerim. Madem bu kadar demokrattınız beyler niye balans ayarı yaptınız? Niye 28 şubat oldu? Çok şaşırıyorum olup bitenlere. Bu isimler 28 şubatla övünenler değil miydi yani?

Peki dönelim yağlı kazık tehdidine. Kim söyledi? Niye açıklamıyorsunuz?

Korgeneral Çetin Sanver miydi?

-Evet oydu. Bana gelen bilgiler bu arkadaşı gösteriyor. Gereken cevabı aldı zaten.


Bir siyasetçi Şemdinli'den temsilcileri Kandil Dağı'na gönderdi. Siyasetçinin ismi Tayyip Erdoğan'ın önünde zaten. O açıklasın.

"Şemdinli Susurluk değil" diyorsunuz.

-Orayı temmuzdan beri takip ediyorum.

Niye?

-Tarih hocalığım İçişleri Bakanlığı kapısından girdiğim anda bittiği için otomatikman izliyor insan. Güneydoğu'da uzun yıllar çalıştım. PKK'nın önceliği Apo'yu dışarı çıkarmak. Barzani ise Türkiye'de federasyon fikrini savunuyor. Şemdinli'de hareketlenmeler başladı. En son bayram günü büyük bir patlama oldu. 54 mağaza zarar gördü. İçişleri Bakanlığı çok hızlı hareket etti. Hak sahiplerine hemen para gönderdi. Kaymakam yine hızla parayı dağıttı. Vatandaşta büyük bir gevşeme oldu. "TC para gönderdi" demeye başladılar. Türk bayrakları asıldı. Sonra DEHAP'lı bir arkadaş halktan temsilciler topladı ve onları Kandil Dağı'na gönderdi. Kandil Dağı'ndaki adamlar bu temsilcilerden özür dilediler "Yanlış yaptık" diye.

Kim bu DEHAP'lı?

-Önemli bir siyasetçi. Ben söylemek istemiyorum ismini. Zaten Tayyip Bey'in önünde var ismi. O açıklasın. Kandil Dağı görüşmesinden sonra kitapçı patladı. O patlama olduğu zaman Almanya'dan misafirler var, Roj TV var. Yani bilerek yapılmış bir olay. Arkasında PKK var.

Siz öyle görebilirsiniz ama Başbakan bile Olay nereye giderse gitsin çözeceğiz" dedi.

-En büyük yanlış o oldu zaten. Öyle söyleyince herkesin algısı Susurluk'a döndü. Sonra Arınç çıktı "Jitem mi mitem mi açıklansın" dedi. Üstelik kendi Meclisi bu tip bir yapılanma için yeni izin çıkarmışken. Bakın ben Tayyip Bey ve çevresinin algılama şeklini çok iyi bilirim. Onlar düşündüler ki, zaten asker konusunda bir meşruiyet problemleri var, "Bu hareket bizi zora sokacak bir hareket, bilinçli yapılmıştır" Öyle tepki verdiler. Eğer bu hareket kamu görevlileri tarafından kendi kafalarına göre terörle mücadele için yapılmışsa gereği derhal yapılmalıdır. El bombasının nereden geldiği belli değil. Oysa bu çok çabuk bulunacak bir bilgi.

Hükümetin bu algısı çok da yanlış olmayabilir. "Birisi ortalığı karıştırmak isterse ya türban ya da Güneydoğu'da problem yaratır" diyen sizdiniz.

-Evet doğru. Ama hükümetin devleti korumak adına bir korunma içgüdüsüne geçtiğini de görmüyorum ben.


BALÇİÇEK PAMİR / SABAH