Menderes iki konuda yalvarıyor. Birincisi bir dal sigara için.. İkincisi ise tuvalete gidebilme izni için..
Abone olMenderes'in odasında bir mikrafon vardı. Bu mikrafon onun her konuşmasını tesbit için oraya yerleştirilmiştir. ''İntihar teşebbüsünden'' sonra da mikrafon ve bağlı olduğu teyp çalışmaktadır. Bilahare teyp deşifre edilmiş ve daktiloya çekilmiştir. İdam hükmü olan Menderes'in bütün yalvarmalarına rağmen ''sağlığı düzelsin(!)'' diye sigara vermiyorlar ve prostas muayenesi yapılıyor. İşte Dünden Bugüne Tercüman'da yer alan ibretle okunacak satırlar: Tarih 16.9.1961. Saat 08.00 Alt Kat, 1 numaralı oda. (Adnan Menderes kendisine geliyor) Menderes: Ah, ah, ah,ah, ah... Dr. Kebapçıoğlu: Çok mu acıdı Adnan Bey? Menderes: Aman doktor... Aman doktor Dr. Kebapçıoğlu: Ne oldu Adnan Bey? Çok mu acıyor? Burdan alalım da bu kolunuza takalım bunu artık. Menderes: Acıyor (Uzun bir sükût) Dr. Kebapçıoğlu: Geçti mi acısı, hı? Adnan Bey, bir parçacık su versek içer misiniz, su? Menderes: (Hırıltı) Su doktor, hı, hı, hı... Dr. Kebapçıoğlu: Gece ani olarak rahatsızlanmışsınız. Menderes: Hayır dün akşamdan beri... Dr. Kebapçıoğlu: Yalnız siz değil ki, kimse çıkmayacak. Bugün mahkeme yok. 16.9.1961 Saat 11.40 Yassıada Garnizon komutanı Alb. Tarık Güryay, Menderes'in odasına giriyor. Komutan Güryay: İyisin değil mi? Menderes: İyiyim, iyileştim. Komutan: Geçmiş olsun, geçmiş olsun. Menderes: Bu koluma iğne yaptırdım, bu kolumda bir şey yok, bilmem neden? Komutan: Hap yuttun değil mi? Yani ne zaman şey yaptın böyle zehirlerle? Menderes: Zehirlenme yok doktor, bende bronşit var. Dr. Kebapçıoğlu: Yiyeceksiniz çorba falan değil mi bir şeyler? Menderes: Sigara vermezlerse hiçbir şey istemiyorum. İçeriye bir başka doktor girdi. (Dr. Yb. Galip Bozalioğlu) Saat 16.20. Tarih: 16.9.1961 Menderes: Ağızlık, lütfedin, şimdi sigara içmeden yemek yemek imkânı yok benim için. Dr. Bozalioğlu: Bugün ayın kaçı? Menderes: Bugün ayın ondördü, kız saçını kim ördü. (Doktora lâtife yapıyor, gülüşüyorlar.) Dr. Bozalioğlu: Yapmayın canım. Menderes: Bugün ayın 15'i, Niçin, evet, niçin, niye düşüneyim doktor, bugün ayın 15'i mi 14'ü mü, niye düşüneyim? 15 Eylül... Vallahi billahi 15 Eylül. Dr. Bozalioğlu: Peki kaç saat oldu sigara içmeyeli ki benden ısrarla sigara istiyorsun? Menderes: Sizden sigara ısrarla istemem saat sabahın 5'inden... Dr. Bozalioğlu: Hangi sabahın? Menderes: 14'ün, 15'in sabahı, ta akşama kadar yani. Dr. Bozalioğlu: 15'inin akşamı olur mu? Menderes: 15'inin, 15'inin. Ne olacak 1 sigaradan, 2 sigaradan, 3 sigaradan doktor? Şimdi biraz tesir yapıyor. Emin olun... Yapıyor bol yemek yiyorum akşama. Dr. Bozalioğlu: En son yediğiniz yemekleri bana sayar mısınız? Menderes: En son yediğim yemek dün akşam yediğim yemek. Dün akşam yediğim yemeği toplayamıyorum. Dr. Bozalioğlu: Peki 14 günü saat kaçta uyandınız. 14'den itibaren ne kadar zaman geçti, yani onu soruyorum size. Menderes: İşte 14, şimdiye kadar 24 saat geçti. Dr. Bozalioğlu: Bugün ayın 16'sı Adnan Bey, 15'i değil. Bugün ayın 16'sı, 16 Eylül. Menderes: Yani karar geçti. (Bu sırada Yassıada Garnizon Komutanı Albay Tarık Güryay içeriye girer) Menderes: O kadar alıştım ki son zamanlarda... 3 paket sigara bir günde... Komutan: Doktorlar bilir, yemek yemeden olur mu? Menderes: 3 paket sigara bir günde içtim, nasıl şimdi anlatamam size sigaranın iştiyakini, anlatamam doktor. Deli olacağım şimdi, sigara gelirse her şey olacak. (Bu esnada kumandan odadan çıktı. İçeride sıhhiye astsubayı var. Menderes kalkmak istiyor, astsubay izin vermiyor.) Astsubay: Siz yatın efendim, yatın, örtün üzerinizi. Menderes: İmkânı yok, vallahi, şöyle bir bir bir damla durayım ayakta... Astsubay: Hayır efendim, emir var. Menderes: Kaçta sigara içsem? Astsubay: Kaçta olduğu belli olmaz, veririz. Menderes: Ben nasıl dayanayım yavrucuğum? Astsubay: Olmaz efendim. Menderes: E, söyleyiverin lütfen, hakikaten dayanamayacak haldeyim. Allahaşkına söyleyin, dayanamıyor deyin. Saat 16.20.. Bu esnada içeriye Tbb. Yb. Galip Bozalioğlu girdi. Menderes: Doktorum, yalvarırım sabahtan beri sigara... Dr. Bozalioğlu: Yalvarırım demekle olmaz, benim hekimlik vicdanımdan gelen hekimliği yapıyorum. Menderes: Doktorum bakın, bir ayağa kalkayım. Dr. Bozalioğlu: Hayır olmaz. Şimdi sizi yatağa bağlattırmak istiyorsanız bağlayayım. Menderes: Bak doktorum... Dr. Bozalioğlu: Size söylüyorum. Size 15 dakika mühlet veriyorum. 15 dakika sonra emir verir, bağlattırırım. Bakın açık konuşuyorum yatın. Menderes: Bir dakika ayağa kalkayım... Dr. Bozalioğlu: Hayır, ben söylediğim sözlerden geri dönen insanlardan değilim. (Doktor Yb Galip Bozalioğlu odadan çıktı) Menderes: (Doktorun asabiyeci olduğunu kastederek)Biliyorum, branşları daima öyle oluyor ya. Astsubay: Asabiye mütehassıslarının daima öyle olması lâzım. Menderes: Asabiye mütehassısının biraz daha ruh âşinâsı olması lâzım. (Bu arada içeriye bir nöbetçi subayı girdi) (Sükût) Bir saniye... Nöbetçi Subayı: konuşmak yok. Menderes: Peki (Uzun bir sükût) Akşam nasıl yemek yiyeyim, ben bilmiyorum. Yemek yiyemem akşama... Vallahi delirdim, delirdim vallahi, delirdim ben, hiç bunun ötesi yok, vallahi yok. (Uzun bir sükût) (O sırada içeri doktor girdi) Menderes: Ne olur doktorum, bir dakika ayağa kalksam olmaz mı? Dr. Bozalioğlu: Yemek getirteceğim, yemek yiyin, kaldıracağım sizi. Menderes: Ah canım doktor, şeker doktorum, yumuşak bir anlayış... (Doktor dışarıya çıktı, içerideki nöbetçi subayla konuşmak istiyor, o, konuşmak yok diyor) Menderes: Saatimi isteyeyim mi? Nöbetçi Subayı: Orda saatiniz. (Herhalde başucundaki masayı işaret etti) Menderes: Ver. Nöbetçi Subayı: Hayır, duracak. Menderes: Verin Allahaşkına saatimi de bakayım. (Sükût) 15 dakika bağlatırmış. Bağlat, bağlat, bir de o varmış kaderde. Bir ayağa kalkabiliyor muyum, kalkamıyor muyum, onu göreyim yahu. (Sükût) Yavrucuğum, şimdi iki elimden tutacak olursanız ben ayağa kalkacak olup derhal yatacak olursam emrin yerine getirilmemesi bahis mevzuu olur mu? Nöbetçi Subayı: Olur. Astsubay: Size buradan kımıldama dedi dimi, doktor bey. Menderes: Bir elimden sağlam tutun, ikiniz de tutun, yani ben deli değilim yavrum, deli değilim... Astsubay: Yatın efendim, yatın. Menderes: Deli değilim, yatamayacağım, çıldıracağım. Dışarı çıkacağım yavrum. Astsubay: Hayır, getirelim bir şey. Menderes: Getirin bakalım, ayıp olacak çok ayıp olacak. Ahh, ahh, ahhh. Beyler merhamet edin, merhamet edin beyler. Allah'ım... Allah... Dışarı çıkmak istiyorum beyler... Astsubay: Lâzım olan şeyi getirelim eğer istiyorsanız. Menderes: E... Getirin, getirin, şey getirin. Pek ayıp şey, pek ayıp şey... Allah, Allah, Allah'ım, Allah'ım... Donuma işiyorum vallahi... (Sükût) Yavrum ne yapayım ben şimdi böyle, uzatayım. Siz sıkışınca ne yapıyorsunuz? Nöbetçi Subay: Doktorun emrini dinlerim. Menderes: Yok, doktorun dediğini yapamazsınız? (Bu esnada dışarıdan küvet getirdiler) Astsubay: Edin, buna edin efendim. Menderes: Çok afedersiniz, büyük apdestim de var temizlenecek de... Astsubay: Büyüğü de burda edin efendim, burda edin. Menderes: Ne yapayım, ben susuz yapamam, biraz su getirin. Ahh... Allah... Aman Yarabbi. (Bu esnada gelen seslerden kendisinin ve yatağının temizlenip çarşaf değiştiği anlaşılıyor.) Nöbetçi Subay: Çekinme ne olacak yahu. Menderes: Çekinme olur mu? Tarih 17.9.1961 Saat 08.55 (Komutanr ve Ethem Menderes, Adnan Menderes'in odasına girdiler) Komutan: Gelsinler de bir fotoğraf çeksinler... Menderes: Yapmayın... Komutan: Yok öyle şey yok... Menderes: Yapmayın Komutan: Ya gel bakim şöyle (Fotoğraf çekildi) 17.9.1961 Saat 10.05 Dr. Tavat: Şöyle bir umumi muayene edelim. Komutan: Utanmayın, utanmayın. (Gelen seslerden anlaşıldığına göre muayene başladı.) Doktorlar dışarı çıktıktan sonra tekrar geri geldiler. Dr. Tavat: Efendim bir şey unutmuşuz. Prostat muayenesi yapalım da. Menderes: Efendim? Dr. Tavat: Prostat muayenesi yapılacak. Menderes: Yok bir şey. Dr. Tavat: Ama bu lâzım. Menderes: (Müteessir bir eda ile) Nasıl olacak bu? Dr. Tavat: Şey ile, eldivenle. Prostatta bir şişlik filan var mı? (Galiba profesör, prostat muayenesinin gerektiğini izah eden tıbbi sebebleri sayıyor.) Menderes: Yapamıyorum yani.... Dr. Tavat: Bir defa müsaade edin de efendim, çünkü sonda ile almışlar idrarınızı. Pantolonunuzu çıkartın... Yatağın üzerine bu şekilde durun, çok rica ederim, çok rica ederim. Menderes: İstirham ediyorum, utanıyorum. Dr. Zeki: Eğilin efendim, eğilin, eğilin ellerinizi yatağa koyun... FATİN RÜŞTÜ ZORLU'NUN SON ANLARI Yassıada'da görevli Kazım Çakır'ın topladığı bilgiler: Egesel: Yüksek Adalet Divanı'nın vermiş olduğu idam kararlarını Milli Birlik Komitesi de tasdik ettiğinden bunu tefhim ve infaz etmek üzere sizi buraya getirdik. Zorlu: Mektup yazmama ve apdest almama müsaade eder misiniz? Egesel: Çok kısa olmak şartıyla Birisi ''Mektubunuzu ben yazayım'' dedi. Zorlu: (Reddederek...) Lütfedin de ben yazayım. Ayakkabıları boyalı, koyu renkli elbiseleri ütülü, kravatlı, tertemiz (sanki hücrede onbir saat kıvrılıp kalmamış) Zorlu: Elim kelepçeli mektup yazmama imkân yok, açın da rahat yazayım. Kelepçeleri açmışlar. Rahatlıkla yazmaya başlamış. Epey uzun süren mektubunda gün ışıyacak diye endişelenmiş olacak ki ''Fatin Bey biraz çabuk olun'' dediler. ''Anneciğim, Emelciğim, Sevinçciğim ve ağabeyciğim. Şimdi, cenabı hakkın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah takdiratı böyle imiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah'ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah'a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah, memleketi korusun.'' İbrik gelmiş. Tabureyi yana yatırmışlar, ceketimi ve kravatını çıkarmış. Gömleğinin kollarını ve pantolonunun paçaları sıvamış. Ayaklarını, çoraplarını çıkarmış. Gardiyan ibrikle su dökerek yardım ediyormuş. Hoca Efendi de ne söyleyeceğini hatırlatıyormuş. Bu sırada Albay Tarık Güryay daima elinde bulundurduğu sopası ile biraz uzaktan seyretmeye başlamış. Apdesti bitirmiş, çorap ve ayakkabıları giymiş, gömleğinin kollarını düzeltmiş, takmak için kravatını isteyince, ''Hayır takamazsınız'' demişler. Masanın üzerinden ceketini alarak onu da giymiş. Cebinden tarağını çıkararak saçlarını taramış. Zorlu: Her şey mukadderat. Sizleri çok üzdüm ama ben inandığım davada haklıyım. Komutan bey konuştuklarımızı evime iletiniz. Güryay: Tabiî tabiî söylerim. Zorlu: Gömleğimi burada mı giyeceğim? Egesel: Evet Egesel gardiyanlara: Usuldendir. Mahkûmun bütün eşyaları üzerinde olacaktır. Beyaz gömleği çıkarın, pardesüsünü de giydirin. Sonra da beyaz gömleğini giydirirsiniz. Fakat gardiyanlar beyaz gömleği çıkardılar, pardesüyü giydirdiler. Zorlu elini pardesünün cebinden bir kitapla bir kâğıdı çıkararak masanın üzerine koydu. Tekrar beyaz gömleği de giydirdiler. Zorlu: Bugün kelepçeler çok rahatsız etti. Ne olur arkadan takmayın. Kolumu çok eziyor. Önden takın. Egesel: Hayır usuldendir. Arkadan takılacak. Gardiyanlar acele ile ellerini arkadan birleştirerek kelepçeyi taktılar. Zorlu: Ah acıdı. Bu anda gardiyanlar üzüldüler. Sessizlik çöktü. Zorlu: Haydi gidelim. Arkadaşlar kusura bakmayınız. Hatalarım olursa beni affediniz. Sehpaya yanaşıldı. Cellâtlar hazırdı. Zorlu: Ben kendi kendime çıkarım, sandalyeme kendim vururum. Cellât boynuna ilmeği tam geçirememiş olacak ki Zorlu: İlmeği iyi takamadın. Cellât masanın üzerine çıkarak ilmeği düzeltti. Cellât masadan inerken Zorlu ayağı ile sandalyeye vurdu. Devrilen sandalye bacaklarının arasına sıkıştı. Cellât hemen sandalyeyi altından çekerken Zorlu ''Allah'a ısmarladık, Allah ıs....'' diyebildi. Altındaki masayı da çekmek suretiyle Zorlu'nun vücudu boşlukta kaldı. TARIK GÜRYAY'IN KİTABINDAN Tarık Güryay ''Bir İktidar Yargılanıyor'' adlı kitabında Zorlu'nun idamını şöyle anlatıyor: Zorlu, ölüme gerçekten zorlu bir metanetle gitti. O kadar ki, hatta mahut gömleğin üzerine giydirilişinden sonra, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, Arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. Kollarını arkadan bağlarken, başsavcıya son bir ricada bulundu. Ellerinin önden bağlanmasını istedi. Fakat bunun kanunen imkânsızlığı kendisine anlatıldı. Beraberce sehpaya doğru yürüdük. Ne masaya, ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istedi. Hatta heyecandan eli titreyen cellâda: ''Oğulum ne titreyip duruyorsun? İlmik senin değil, benim boynuma geçecek'' dedi. Sonra adetâ kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi: ''Allah memleketi korusun, haydi Allahısmarladık!'' dedikten sonra, ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. Boyu uzun olduğu için, ayakları masala basmıştı. Cellât masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.