Aksiyon Dergisi'ne konuşan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek, partisinin adını açıkladı..
Abone olMelih Gökçek, siyaset sahnesinin belki en ‘cin’ siması. Birkaç kez belediye başkanlığı yaptı fakat hep muhalif partilerde ya da bağımsızdı. İktidar partisinin belediye başkanı olmayı o da hayal ediyor; bakalım yolları AK Parti ile buluşacak mı? İpucu, söyleşimizde. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’yla ilgili son günlerde “Ak Parti’ye geçiyor” gibi söylentiler yayılıyor. Zira, yerel seçim ufukta belirmeye başladı ve önümüzdeki günlerde adaylık çekişmeleri, bugünlerdeki gibi parti yetkililerinin odalarından dışarı çıkıp basına yansıyacak. Tabii yerel seçimlerin en ilgi çekici partisi şüphesiz AK Parti, ismi ise Melih Gökçek olacak. Ankara gibi bir kenti milliyetçi—muhafazakâr kimliğiyle, hem de iki kez üstüste yönetmek, ancak Gökçek gibi ‘cin’ birinin üstesinden gelebileceği bir iş olurdu. Şu anda DYP’den Genç Parti’ye kadar bir dizi parti, Gökçek’in peşinde. Gökçek, üçüncü kez Ankara için adaylığı düşündüğünü geçtiğimiz aylarda açıklamıştı ancak hangi partiye katılacağı konusunda bugüne kadar hiçbir ihsası reyde bulunmadı. – Büyükşehir için üçüncü kez adaysınız. Bir ara yolları tamamen ayırdığınız AK Parti’yle de ilişkileriniz oldukça ilerledi? Tekrar adaylığa niyetliyim. Tayyip Bey benim eski arkadaşım ve dostum. Yakınlaşmaktan daha doğal bir şey olmaz. Diğerlerinin birçoğu da arkadaşım. Onun için o arkadaşlara karşı yabancılık çekmem sözkonusu değil. – Yerel seçimler yaklaştı. Ak Parti’ye girmeye karar verdiğiniz söyleniyor yakın çevrenizde? Bir anlaşma sözkonusu değil. Ama aklın yolu bir demek lazım buna. – Katılmanız konusunda Tayyip Bey’le görüşme yaptınız mı? Hayır. Ama pekçok arkadaşımın beni Ak Parti’de görmek istediğini biliyorum. “Başıma gelen, pişmiş tavuğunkine gelmedi” – Net olarak AK Parti’ye katılacağım veya düşünüyorum demeyecek misiniz? Beş yıl daha belediye başkanlığı yapmayı düşünüyorum. Hep muhalefet belediye başkanlığı yaptım. Soruşturmalardan başımı kaldıramıyordum. Beşyüz tane soruşturma geçirdim. Benim başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. O kadar çok sıkıntı çektim ki, bugüne kadar bunları atlatabildimse, bunun tek sırrı, almış olduğum dualar. Allah bize iktidar belediye başkanlığı nasip eder mi bilemiyorum. Ama belediye başkanlığında iktidarın lezzetini tatmak bambaşka bir şey. – Geçenlerde Fatih Altaylı, ‘Gökçek AKP’ye geçerse, AKP’nin Mesut Yılmaz’ı olur’ diye yazmıştı? Gerçekten, AKP’de Yılmaz mu olursunuz? Okumadım o yazıyı ama bu tip şeyler ortalığı karıştırıp, benim AK Parti’ye geçmemi engelleme girişimi olarak algılanabilir. – AK Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olmak içinizden geçiyor mu? Geçiyordur.. nasip işi. Ama bir partiye kendiniz girerseniz, o tarihten itibaren ben buranın adayıyım deme hakkına sahip olamazsınız. – AK Parti’ye katılacağınızı ilk olarak Aksiyon aracılığıyla net cümlelerle duyursanız diyorum? Kendime en yakın parti olarak AK Parti’yi hissediyorum. Bu ne anlam ifade ediyorsa odur. Gözlerimin içine bakın, katılıp katılmayacağımı anlarsınız. – Basınla kavgalarınız çok oluyor. En son, Sabah muhabirini Belediye Meclisi salonundan çıkarttınız? Bunları Ankara sayfası çıkartıyor. Orada aslı astarı olmayan, çarpıtılmış ithamlarda bulunuyorlar. Bu ithamları yapan da, çıkar ilişkisine göre haber yazan biri. O kadar ki, yakınlarını işe aldırmak için bizi tehdit eden bir isim. Araştırdık ki, gazetenin merkezinden biri, buraya özel talimat veriyor. Gazeteyi yönlendiren kişi, Karayalçın’ın önümüzdeki dönem aday olmasını isteyen ve ona karşı kendisini sorumlu hisseden, yakın hisseden biri. Bunlar basın ahlakıyla bağdaşmaz. Saldıracaksan git Karayalçın’la çalış. Sabah’ın bu muhabiri ASKİ’de bir soruşturma olduğunu ve oranın genel müdürünü benim görevden alacağımı duyuyor. Açtı bana sordu, ben ona, soruşturmanın sadece şef düzeyinde olduğunu, genel müdürü ilgilendirmediğini, müdürün kendi özel meseleleri dolayısıyla emekli olmak için çaba sarfettiğini anlattım. Ama ertesi gün asılsız bir haber çıktı. Dava açtık. “Çölaşan, Karayalçın’ın kaybetmesini hazmedemedi” – Emin Çölaşan’la adeta kronikleşen kavgalarınız bugünlerde bitmiş gibi görünüyor. Gerçekten bitti mi? Konuşup ortak noktaları mı buldunuz? Benim açımdan kavga, arzu ettiğim bir hadise değil. Çölaşan bize sataşmasa bizim onunla sorunumuz olması için neden yok. – Kavga niçin başlamıştı? Karayalçın’la Çölaşan yakın arkadaş. Karayalçın’ın kaybetmesi bunun ağırına gitti. Ordan başladı bu. Sonra da karşılıklı tartışma işi bir noktaya getirdi. O noktadan sonra da işi bağlamak, barışmak mümkün olmadı. Bugünlerde, niye bilemiyorum ama biraz az yazıyor benim hakkımda. Ama iğne ucu kadar bir açığımı bulsa yazmaktan vazgeçeceğini sanmıyorum. – Çankaya Belediyesi ve başkanıyla sürekli sorunlusunuz. Bunun anlamı nedir? Hayır hayır. Gerçek şu ki, Çankaya Belediye Başkanı, kendi belediye başkan yardımcılarından birinin emrinde çalışıyor tabiri caizse. Yani emir ve talimatı veren belediye başkanı değil. Direkt yardımcısı idare ediyor. Sorun orada. Çankaya Belediye Başkanı’ndan benim kadar kendi partisi de şikayetçi. Hiç kimse Sayın Haydar Yılmaz’dan memnun değil. Şimdiden söyleyeyim, kesinlikle kendisini ne Büyükşehir’e, ne Çankaya’ya aday yapmayacaklar. – Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’la da birtakım sürtüşmeleriniz oldu. Ben bunu, AK Parti’nin Ankara Büyükşehir belediye başkan adaylığı için çekişme olarak algıladım. Doğru mu? O sorun geride kaldı. Sağolsun Adalet Bakanımız bizi bir araya getirdi, oturduk, konuştuk, herhangi bir sorun kalmadı. “AKP’yi 8 kişi başlattık” – Bir ara Demokrat Parti’yi fiilen genel başkan gibi yönettiniz fakat partiye girmediniz. Sonra partiyi bıraktınız. Neydi bu macera? Ak Parti hareketini 8 kişi kişi başlattık. Tayyip Bey, Abdullah (Gül) Bey, Bülent (Arınç) Bey, Abdüllatif (Şener) Bey, Cemil (Çiçek) Bey, Abdülkadir (Aksu) Bey, İsmail (Kahraman) Bey ve ben. Fakat iki konuda anlaşamadık. Biri, Tayyip Bey’in yasaklılığı halinde yerine geçecek kişinin hangi metoda göre seçileceği, diğeri de, ben hareketin geniş cepheli olmasını arzu ediyordum. Anlaşamadık ve DP hareketine başladım. DP’yi yüzde 6 ila 8 arasında bir yere getirmiştik. Barajı aşsak bile muhalefette kalacağını görünce Ak Parti’ye destek verdik. Şu dönemde ise geçmişte bizim için sorun olan iki mesele, Tayyip Bey’in genel başkan olmasıyla ortadan kalktı. – Mücadeleci bir kişiliğiniz var. Bu özelliğinizin, gençliğinizde Mücadeleciler Grubu içinde bulunmanızla ilgisi var mı? Bu özelliğim gençlik yıllarımdan kalan bir alışkanlık. O yıllardan beri cemiyetçilik yapmış olmanın verdiği bir husus olabilir. Biraz da genimizden oluşabilir. O günden bugüne kadar fikirlerimde, inanmış olduğum şeylerin hiçbirinde temelde değişiklik olmadı. – Bu arada gençliğinizde gazetecilik de yaptınız? Evet, yaptım. Bayrak gazetesinin Ankara temsilcisiydim. O dönemde Mücadele Birliği’ne mensup arkadaşların çıkardığı bir gazeteydi. “MHP–RP–IDP ittifakını ben organize ettim” – MHP–RP–Islahatçı Demokrasi Partisi ittifakında sizin bir rolünüz oldu galiba? Bir rolümüz değil, bizzat işin organizesini biz yaptık. O işin katalizörü bizdik. O dönem içinde sağda ANAP ve DYP’nin barajı aşması sözkonusuydu. Tarafları bir araya getirip konuşturduk ve ittifak oluştu. Nitekim MHP ve RP’nin kabuğunu yırtıp siyasi hayatta parlaması bu ittifakın ardından oldu. – Milletvekili iken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına talip oldunuz? Bir geriye dönüş müydü bu? Çünkü Parlamento’ya girdikten sonra sıkıldım. El kaldır, el indir ve muhalefet yap. Başka bir icraat yok. Sıradan bir iş olarak gördüm bunu. Belki karakterim icabı. Birşeyler yapmak ve ben bu eseri meydana getirdim diyebilmek ayrı bir duygu. – Şu anda bağımsız belediye başkanısınız. Sizin için ‘yalnız bir adam’ yakıştırması da yapılıyor? Bilmem.. Kendimi yalnız olarak kabul etmek mümkün değil. Benim bir arkadaş grubum var. Siyaseti de hep bunlarla beraber yaptım. Yalnızlık hissetmiyorum. “Kongrede Gül’ü destekledim, çünkü..” – FP kongresinde Abdullah Gül’ü desteklediniz? Niçin? O zaman, FP’deki bir ağabeyimizin haksız tutumları o noktaya götürdü. Uzlaşmadan uzak, devamlı küçük olsun, benim olsun zihniyetiyle hareket eden bir ağabeyimizdi. Ona ve haksızlığa karşı bir tepkiydi benimki. – Ankara gibi bir yerde Melih Gökçek gibi bir isim, bir değil, iki kez üstüste belediye başkanı seçilebiliyor. Bu nasıl oldu? Allah’ın izniyle halkın desteğine borçluyum bunu. Beni geçecek insanlar da çıkar. – Eşiniz işlerinizde size önemli oranda yardımcı oluyor. Hatta sizin halka açık yüzünüz gibi. Nevin Hanım sürekli halkın içinde. Biz enteresan bir aileyiz. Eşim de, küçük oğlum da siyasete çok hevesli. Ailemizde siyaset bir nevi meslek haline gelmiş vaziyette. Onun için ailecek çalışıyoruz. Allah ömür verirse küçük oğlumun önemli bir siyasetçi olmayı başaracağına inanıyorum. Sadece büyük oğlumun hayali biraz değişik: Siyasetten ziyade, Beşiktaş’ın yönetim kuruluna girmeyi, istikbalde de kulübe başkan olmayı hayal ediyor. Eşim gerçekten pekçok konuda bana destek olur. Bilhassa sosyal aktiviteler konusunda benim yükümü alıyor. Gecekonduları ben eşim kadar dolaşamıyorum. O sürekli halkın içinde dolaşıyor, yaptığı tespitleri bana iletiyor, ben de gereken önlemleri alıyorum. – Sıradışı bazı icraatlarınıza rastlıyoruz Ankara’da. Bunlar Nevin Hanım’ın fikri mi? Ekibimin bu projelerde emeği büyük. Ama fikir bazında pekçoğu kendi düşüncem. Elbette eşimin de katkısı oluyor. – Siyasete meraklı oğlunuza, politikanın taşlı ve engebeli yolları için neler tavsiye ediyorsunuz? Şu kişiye veya odağa dikkat et, şuna güven gibilerinden? Önce gençlik yıllarında dikkat etmesi gereken hususları sıkı sıkıya tembih ediyorum. Gençken ben de hareketli olduğum için, yaşadığım yanlışları onun yaşamasını arzu etmiyorum. Bu anlamda babasının tecrübesine inanıyor, bu önemli.