Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gezi Parkı olayları sonrası hükümetin sık sık dile getirdiği 'faiz lobisi'nin aslında ne demek olduğunu açıkladı.
Abone olMaliye Bakanı Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimin ekonomiye etkilerini değerlendirdi.
Türkiye'nin önündeki iki seçimin 'ekonomiyi olumsuz etkilemeyeceği görüşünde' olan Mehmet Şimşek, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere sık sık kullanılan 'faiz lobisi' tanımının aslında 'korkunun ifadesi' olduğunu söyledi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Aljazeera Türk'e verdiği röportajda Türkiye ekonomisine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
SEÇİMLERİN EKONOMİYE ETKİSİ
Burada aslolan siyasi istikrarın devam etmesi. Yatırımcı eğer ülkeyi yakından takip ediyorsa, kuru gürültüyle politika değişikliklerini birbirinden ayırabilecek basirette.
Önemli olan husus şu, bu seçimler sonucunda milli iradenin güçlü bir şekilde tecelli etmesi. Yatırımcı güven ister, istikrar ister, reformların devamını ister. Burada aslolan da bu. 2002’den bu yana son 11-12 yıldır AK Parti hem içerde, hem dışarda istikrarı, kalkınma ve reformu bir anlamda temsil etti ve onunla özdeşleşti. O nedenle mahalli seçim sonucunda da, piyasalarda ciddi bir rahatlama oldu. Gerek bono piyasasında, gerek para piyasalarında, gerek borsada. Bu hemen hemen her şeye yansıdı. Ama en önemli husus tabii ki hazinenin borçlanma faizi. Hazinenin borçlanma faizi geçen seneden itibaren yükselişe geçti ve çift haneye ilk defa uzun bir süredir çıkmıştı. Tekrar tek haneye indi. Bu tabii önemli bir kazanım.
REFORMLAR 2015 SONRASINA MI ERTELENECEK?
Reformların beklememesi lazım. Reformların şu ya da bu kaygılarla ötelenmesini ben doğru bulmuyorum. Ama siz de takdir edersiniz ki, reformlar için siyasi konjonktür çok önemli.
Reform dediğiniz zaman 90’lı yılların sonunda Türkiye’nin çok ciddi makro sorunları vardı. Reform dediğiniz zaman çok büyük refomlardan bahsediyordunuz. Bankacılık reformu, enflasyonun tek haneye düşürülmesi, mali disiplinin sağlanması gibi. Şimdi Türkiye o günleri geride bıraktı. Manşetlere çıkacak türden reformlardan çok, mikro düzeyde sürekli bir şekilde yapacağımız iyileştirmeler var.
Türkiyenin şeffaflaşması için, kalkınması için, demokratik standartların iyileşmesi için reformlara mutlaka bizim devam etmemiz lazım. Hatta 17 Aralık sonrasında başlayan süreci, eğer siz problemli bir süreç olarak tanımlayacaksanız, bizim bu problemi, bu krizi, bu sorunu bir fırsata dönüştürmemiz lazım. Reform yapmak için aslında bir vesile olacak diye düşünüyorum.
PARALEL YAPI EKONOMİYİ ETKİLER Mİ?
Ben herşeyi komplo teorileri ile açıklamayı sevmem. Ama şu da bir gerçek. Türkiye’de olsun, dışarıda olsun, menfaati zedelenen kesimler olabiliyor. Veya bir rekabet içinde olan kesimler olabiliyor. Ülkeler rekabet içerisindedir. Ülkelerin tabii ki bu rekabet içerisindeyken, diğer ülkelere yaklaşımları farklı olabiliyor.
Bu paralel yapının, devlet içindeki bu yapılanmanın, siyasi motivasyonlarla yapılan çamur politikalarının mutlaka Türkiye’nin itibarına olumsuz yansıdığını söylemek mümkün. Bu da tabii ki Türkiye ekonomisini bir miktar olumsuz etkilemiştir.
FAİZLER İKİYE KATLANDI
Geçen seneden bu yana faizler ikiye katlandı. Hala düşük, tek hanede, ama ikiye katlandı. Bunda kısmen Amerikan Merkez Bankası’nın politika değişikliğine gitmesi tabii ki etkili oldu, yanlış anlamayın, ama bence politik risk priminin, siyasi risk priminin bir miktar orada arttığını gözlemlemek yanlış olmaz. Seçimlerle birlikte bu risk primi bir miktar düştü.
FAİZ LOBİSİ NE DEMEK?
Aslında bir an için kendinizi sayın başbakanımızın yerine koyun. Şimdi siz 2002 yılında milletin teveccühü ile iktidara geliyorsunuz. Önünüze bir resim koyuyorlar. Diyorlar ki, birkaç yıl hiçbir şey yapamazsınız. Niye? Çünkü topladığımız vergi gelirlerinin büyük kısmı faize gidiyor.
2002’de resim 100 lira vergi topluyorsunuz, 86’sı faize gidiyor. Şimdi ne yapmanız lazım. Önce bütçe disiplini, yani açığı azaltacaksınız, enflasyonu düşüreceksiniz, faizler düşecek ve size mali imkan, mali manevra alanı oluşacak. Hatırlarsanız Başbakan demişti ki ‘bizden üç yıl boyunca bir şey beklemeyin’. Ve nitekim öyle olmuş. Başarıyla birlikte, bütçe disipliniyle birlikte, enflasyonun düşmesiyle birlikte, reformlarla birlikte faizler düşmüş, imkanlar artmış. Sağlıkta, eğitimde, altyapıda büyük mesafeler katedilmiş.
KAYGISI, KORKUSU VAR!
Şimdi düşünün aynı siyasetçi, aynı lider, aynı sayın başbakan veya ekibinden birileri en ufak bir kargaşada, en ufak bir yaşanan olumsuzlukta siyasi istikrarın zedelenmesi riski, bunun da faize yansıması ve milletin gelirlerinin daha çok faize gitmesi, kaygısı, korkusu var. Bakın açık konuşayım.
Geçen sene Gezi olayları öncesinde, tabii bir miktar da global likiditenin etkisiyle, faizler 4.7’ye kadar düştü. Olacak iş değil yani. Birden bire İstanbul’da Gezi olayları sonucunda faizler 9’ları buldu, 9’ları aştı. Şimdi siz bir siyasetçi olsanız, birden bire faizler 2’ye katlanmış. Gelecek yıllara ilişkin borçlanma maliyetiniz artacak, daha çok kaynak faize gidecek. Siz ne yapıyorsunuz, o zaman tabii ki böyle bir tabiri kullanmak yerinde. Yoksa bizim ne içerde, ne dışarda Türkiye için katma değer üreten, Türkiye’de istihdam sağlayan, Türkiye’ye katkıda bulunan hiçbir yatırımcıyı bu kategoride görmüyoruz. Burada tamamen bir kaygıyı ifade etmek.
GEZİ OLAYLARI YATIRIMCIYI ÜRKÜTTÜ MÜ?
Tabii ki. Ürkütmez mi? Çünkü yatırımcı da, 11 yıl boyunca Türkiye’nin siyasi istikrarı sanki garantiymiş gibi bir algı oluştu. Birden bire acaba ne oluyor? Acaba Türkiye’de siyasi istikrar zedelenecek mi? Biz Türkiye’de tekrar acaba 90’lı yıllara dönecek miyiz diye hakikaten kaygılar vardı. Ben Ocak ayının önemli bir kısmını yatırımcılarla diyalog ile geçirdim. En büyük kaygılardan bir tanesi bu.
Seçim tabii ki büyük katkıda bulundu. Siyasi istikrarın devam edeceğine dair güçlü bir mesaj verdi. Ama yine de önümüzdeki seçimlere ilişkin ufak tefek de olsa hala kafalarında soru işareti olan tabii ki yatırımcılar olabilir.