Eski AK Parti milletvekili, Demokrasi ve Birlik Derneği Kurucu Genel Başkanı Mehmet Metiner, kaleme aldığı yazısında siyasetin giderek kör bir nefretin diline teslim olduğunu ve bunun üzücü olduğunu yazdı.
Abone olTahammülsüzlüğün had safhaya ulaştığını sözlerin giderek çirkinleştiğini ifade eden Metiner, "Herkes bir diğerinde kusur aramaya çalışıyor. Sanki kendileri kusursuzmuş gibi. Kusur avcıları pusuya yatmış bekliyorlar." diye yazdı. Metiner herkesin yalnızca duymak istediklerini önemsediğini ve eleştirinin muzır kabul edildiğini söyledi. İşte Metiner'in bugün kaleme aldığı 'Nefret körlüğü siyaseti zehirliyor' başlıklı yazısı :
Nefretin zaten gözü kördür.
Nefrete yenik düşenler evvela kendi gözlerini kör, kulaklarını sağır ederler.
Nefret ettikleri birinin hiçbir sözünü duymak istemezler, hiçbir gerçeğini de görmek istemezler.
Güzel sözler o nefret prizmasından çirkine dönüştürülür anında.
Güzel bir eylem anında art niyetli yorumlanır.
Nefret edenin gözünde nefret edilen her sözüyle ve haliyle makbul değildir.
Sözlerin çarpıtılması bu yüzdendir.
Yapılan güzel işlere anında çirkin etiketler yapıştırmak bu yüzdendir.
O yüzden nefretin gözü kör, kulakları sağırdır.
Bir de kör nefret vardır ki, o, bütünüyle hakkaniyetten ve vicdandan yoksundur.
O nefrete yakalanmışların gözünde kendisi gibi düşünmeyen herkes ‘şeytan’dır.
Başka bir deyişle, imha edilmesi gereken ‘öteki’dir.
Kör nefretin sahipleri narsisizmle buluşan bir kibrin sahibidirler.
Başkalarına zinhar tahammülleri yoktur.
Ya onlardan yanasınızdır ya da onların düşmanı.
Fena halde ideolojik ve rahatsız edici düzeyde önyargılıdırlar.
Kutuplaştırmadan nemalanırlar.
Bir o kadar da kurnazdırlar.
Hem kutuplaştırırlar hem kutuplaşmadan şikâyetçi olurlar.
Kendilerini mutlak hakikatin ve doğrunun temsilcisi olarak görürler.
Gayrı bütün sözleri de zait addederler.
Eleştiriye zinhar açık değillerdir.
Ama sabah akşam eleştirinin erdeminden söz edip dururlar.
Sıra kendilerinin eleştirisine geldiğinde düşmanca bir duruş sergilerler.
O eleştirileri getirenleri nasıl olur da hakikati görmeyen körler olarak acınası bakışlarla acımasızca suçlarlar.
Kör nefrete yakasını kaptıranlara zinhar hiçbir şey anlatamazsınız.
Çünkü onlar zaten hakikati bulmuş, dahası aydınlanmış kimseler olarak kendilerini hep imtiyazlı görürler.
Nefret sahiplerine her yerde her mahallede rastlayabilirsiniz.
Dinleri, ideolojileri, ırkları, mezhepleri ve siyasi aidiyetleri farklı bile olsa nefret erbabı karakteristik özellikleriyle birbirinin aynısı gibidirler.
Sadece durdukları yer veya tuttukları takım farklıdır.
O yüzden “Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz” dediğinizde hepsi birden sana kılıç bilerler.
Siyasetin giderek kör bir nefretin diline teslim olduğunu görmek ziyadesiyle üzücü.
Kimse kimseyi dinlemiyor.
Kulaklar dinlemek ve anlamak için değil kusur bulmaya odaklandığı için söylenen güzel sözler bile kusurlu bir şekle sokularak istismar edilebiliyor.
Gözler olanı-biteni olduğu gibi görmeye değil görülmesi istendiği gibi bakmaya odaklandığı için yapılan en güzel işler bile kusurlu-defolu diye takdim edilebiliyor.
Tahammülsüzlük had safhaya ulaşmış durumda.
Herkes bir diğerinde kusur aramaya çalışıyor.
Sanki kendileri kusursuzmuş gibi.
Kusur avcıları pusuya yatmış bekliyorlar.
Sözler giderek çirkinleşiyor.
Davranışlar ise kıyıcı ve yıkıcı.
Nefret, nefreti doğuruyor.
Gözler birbirine kör.
Kulaklar sağır.
Herkes yalnızca duymak istediklerini önemsiyor.
Eleştiri muzır kabul ediliyor.
Yaltaklanmaya dayalı övgüler baş tacı.
Herkes sadece övülmeyi bekliyor.
Kimsenin kimsenin aklına ihtiyacı yok.
Zira herkes sadece kendini en akıllı zannediyor.
Özeleştir büyük bir günah addediliyor.
Rağbet gören dil ne yazık ki nefretin dili.
Hiç kimse bir diğerini kendi eşiti olarak görmüyor.
Nefret, tehdidi beraberinde getiriyor.
Birileri boyuna kendinden geçercesine “hesaplaşmak”tan söz edip duruyor.
Helalleşmek artık anlamını yitiren naif bir yaklaşıma dönüştü.
“Söyletmem, vurun” zihniyeti tehdit dili üzerinden derin bir yarılmayı da beraberinde getiriyor.
Herkes kendi mahallesine oynuyor.
Seçim yaklaştıkça tarafgirlik-taraftarlık duygusunu kör bir nefretin sömürüsüne dönüştürenlerin sayısı da artıyor.
Bir yerlere gelebilmek veya birilerinin gözüne girmek için bir taraf alabildiğine yüceltilirken bir taraf adeta şeytanlaştırılıyor.
Nefret ideolojisi giderek siyaseti rehin almaya başlıyor.
Kim daha fazla karşı mahalledekilere nefret kusuyorsa o makbul addediliyor.
Sağduyunun sesi boğulmak isteniyor.
Karşı mahalledekilerden birinin güzel bir sözüne ve hayırlı bir hizmetine alkış tuttuğunuzda bile nefret ideolojisinin taşıyıcı aparatları tarafından linçe tabi tutulabiliyorsunuz.
Ya toptan kabulcü ya toptan retçi olmaya adeta mecbur bırakılıyorsunuz.
Ezcümle:
Nefret giderek siyaseti zehirliyor.
Zehirlenen siyaset üzerinden her kesime mensup insanlar birbirlerine adeta düşmanlaştırılmak isteniyor.
İnsanlık zehirleniyor.
İnsanlarımız zehirleniyor.
Bu gidişata hep birlikte dur demeliyiz.
Yoksa hep birlikte kaybederiz.
“Sözün en güzelini en güzel bir biçimde söyleyin!” emri ilahisine uygun yeni bir siyaset diline ihtiyacımız var bizim.
“Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz!” emri nebevisine uygun sevgi temelli kucaklayıcı bir siyasal duruşu ikame etmeliyiz henüz vakit varken.