İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy, daha sonra nasıl 'gavur Akif' olarak anıldı?
Abone olİstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy'un Mısır’da entari giymeyip ceket, pantolon ve frenkgömleği giydiği için “Hıristiyan Âkif”, “Gâvur Âkif” diye anıldığını biliyor muydunuz?
Taraf Gazetesi'nde her pazar günü tarihle ilgili konularını yakın merceğe alan tarih araştırmacısı Ayşe Hür'den ilginç bir dosya daha geldi. Hür, bugünkü geniş soluklu yazısında İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy ile şapka kanununa muhalefet ettiği için idam edilen İskilipli Atıf Hoca'yla ilgili ilginç bilgilere yer verdi:
- Şapka Kanunu’na yönelik en büyük tepki Erzurum’da yaşandı. Gayrı resmî kaynaklara göre 30 kişinin idamı ile biten olayları İslam Teali Cemiyeti yöneticilerinden İskilipli Atıf Hoca adlı din adamının kışkırttığı iddia edilmişti. Halbuki Hoca o sırada İstanbul’da idi. İttihatçılarla arası iyi olmayan Atıf Hoca, Milli Mücadele’nin başında yazarı olduğu Alemdar gazetesinde Mustafa Kemal hakkındaki yazılar ve Kuva-yı Milliye hareketine katılmaları önlemek için İstanbul’da çıkarılan Dürrizade Fetvası’nda adının yer alması yüzünden Ankara tarafından mimlenmişti. Ama hocanın başını, Şapka Kanunu’ndan 1,5 yıl önce yazdığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı 32 sayfalık risale ve Süleyman Nazif’le şapka konusunda yürüttüğü polemik yaktı. Risalede Hz. Muhammed’in “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” hadisine dayanılarak eğer bir kişi severek, isteyerek şapka giyiliyorsa bunun “küfrün kendisi” olduğu fikrine varılıyordu. Atıf Hoca’ya göre, şapka Tanrı tanımayan, dinsizlerin sembolü olduğu için yalnızca Müslüman olmayan Yahudiler ve Mecusiler giymeliydiler. Atıf Hoca’ya göre zina ve hırsızlık suçlarını bile şapkaya oranla daha hafif bir günahtı.
Şapka Kanunu çıktıktan sonra bu risale çeşitli yerlerde çoğaltılıp dağıtıldığı için 7 Aralık 1925’te yakalanıp yargılanıp beraat eden Atıf Hoca, salıverilmedi ve Ankara’ya getirildi.
Hocam, giyiver gitsin
İskilipli Atıf Hoca, mahkeme heyetini oluşturan Kılıç Ali, Kel Ali ve Necip Ali’den dolayı “Üç Aliler Divanı” diye ünlenen Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı. Suçlama “Şapka Kanunu’na muhalefet”ti. Her ne kadar risalede yer alan düşünceler Kemalist devrimlere açıkça ters düşüyorsa da, risale kanundan önce yayımlandığı için, “yasaların geriye işlemeyeceği” şeklindeki temel hukuk ilkesinin çiğnendiği ortadaydı. Duruşmalar İstiklal Mahkemeleri’nin ününe layık sertlikte geçti. Rivayete göre son duruşmada hâkimler ellerindeki şapkayı Atıf Hoca’ya göstererek “Hocam, bunu giymekte bir beis yoktur deyiver” demişler, ancak Hoca “hayır” cevabını vererek idam hükmünü imzalamıştı. Atıf Hoca 4 Şubat 1926’da idam edildikten sonra “Şapka Devrimi”ne karşı olanların sembolü haline gelecekti.
Mürteci Akif’ten Gâvur Akif’e
‘İstiklal Marşı Şairi’ Mehmet Akif Ersoy’un, 1926’da Mısır’a göçmesinin de Şapka Devrimi ile ilgisi olduğu iddia edilir ancak Akif, 1922’den beri kışlarını Mısır’a geçirmektedir. Üstelik Milli Mücadele’nin başında İslamcı unsurları davaya kazanmak için Meclis’e davet edildiği, bu tür bir desteğe ihtiyaç kalmayınca gözden düştüğü anlaşılan Mehmet Akif, Ankara’da “Arap Akif”, “mürteci Akif” diye alaya alınırken, Mısır’da entari giymeyip ceket, pantolon ve frenkgömleği giydiği için “Hıristiyan Âkif”, “Gâvur Âkif” diye anılacaktır.
Ve diğerleri
1925-1939 arasında Balıkesir, Kastamonu, Bursa, Konya, Samsun gibi illerde yaşayan bazı muhafazakâr gruplar ise o yıllarda önce Fransız denetiminde olan Hatay’a (o sıralar adı Sancak’tı): Hatay’ın 1939’da ‘anavatana dâhil edilmesi’ üzerine Suriye’ye göçtüler ve bir daha geri dönemediler.