BIST 9.420
DOLAR 34,42
EURO 36,30
ALTIN 2.828,81
HABER /  GÜNCEL

Medyayı gaza getiren adam

Atatürk'ün 11 yıl şoförlüğünü yaptığını söyleyen ve çıkmadığı TV kanalı, gazete, dergi kalmayan Seyfettin Yağız'ın hikayesinin tamamen uydurma olduğu ortaya çıktı.

Abone ol

İşte Zaman Gazetesi'nin ortaya çıkardığı 'Atatürk'ün şoförü (!) tarafından medyanın dolmuşa bindirilişi'... Altı yıl boyunca Atatürk'ün en yakınında tarihe tanıklık eden makam şoförü Ahmet Fahri Uçar, bugüne kadar O'na saygısızlık olur diye tek bir anısını bile gazetecilere anlatmadı. Pehlivan Fahri 1997 yılında sessizce öldü. Çocuklarına miras olarak, Atatürk'e hizmet etmesinin gururu ve anılarını bıraktı. Pehlivan Fahri'nin ölümünden sonra Atatürk'ün yeni bir şoförü daha çıktı ortaya... Atatürk'ün 11 yıl boyunca şoförlüğünü yaptığını söyleyen Seyfettin Yağız'ın adı tarih kitaplarında geçmiyordu; ama çıkmadığı televizyon kanalı, gazete, dergi kalmadı. Atatürk'ün ölmediğini aslında öldürüldüğünü iddia edince, yakın tarihi sarsacak iddiaları sürmanşetlere taşındı. Biz de Seyfettin Yağız'ın hayat hikayesinin peşine düştük. Atatürk'ün şoförü, kontağı çevirip gaza bastı; ama biz direksiyonu kırıp başka bir yöne gittik. Bambaşka bir portreyle karşılaştık. Atatürk'ün sırma saçları diye gösterdiği bir tutam saç, Bahar isimli bir hemşireye ait. Atatürk'ün terlikleri ve ayakkabıları ise Eminönü malı çıktı. Atatürk'ün Florya'da spor yaparken giydiğini iddia ettiği spor ayakkabılarının markası Kinetix. Bu marka Atatürk'ün ölümünden 52 yıl sonra Türkiye'de üretilmeye başlandı. Hepsi bir yana, 107 yaşında olduğunu söyleyen Seyfettin Yağız, nüfus kayıtlarına göre 1917 doğumlu. Bu, Atatürk'ün şoförlüğünü yaptığını iddia ettiği tarihlerde henüz 10 yaşında olduğunu gösteriyor. Uzun aramalar sonunda ulaştığımız Seyfettin Yağız'ın oğlundan, babasının psikolojik rahatsızlıkları bulunduğunu, raporlu olduğu için askerlik bile yapmadığını öğrendik. Meğer Seyfettin Yağız'ın "Ben Atatürk'ün şoförüyken" diye başlayan gazete, dergi, televizyon ve internette yayınlanan sayısız röportajlarında anlattıkları hayal ürünüymüş. Şirin ihtiyar, medyanın yanı sıra aralarında üst düzey askerî yetkililerin de bulunduğu çok sayıda devlet görevlisini Cumhuriyet döneminde sanal bir yolculuğa çıkarmış. İşte "Atatürk'ün şoförü"nün gerçek hikayesi. 1927’de 30 yaşındayken Salih Bozok’un hizmetindeydim. Atatürk bir gün Salih Bozok’un yanına geldi. Ben de Atatürk’ün elinden şapkasını aldım. Atatürk, o sırada yâveri Bozok’a döndü ve ‘Bu oğlan kim?’ diye sordu. Birkaç gün sonra Salih Bozok yanıma geldi. Bana ‘Kocaoğlan, seni Ata’nın yanına alayım mı?’ diye sordu. Ben de ‘alın’ dedim. Beni hemen yanına aldı, bir daha da birbirimizden ayrılmadık. Tarih kitaplarında adı geçmeyen Seyfettin Yağız, 13 yıl Atatürk’ün şoförlüğünü yaptı. Atatürk’ün yakın çevresinde bulunan hayattaki “son adam” bugüne kadar sırlarıyla yaşadı. İstanbul’da köhne bir dairede yaşayan bu gizemli adamın anılarını, beş yıl öncesine kadar Kasımpaşa-Taksim hattında 11.00 seferini yapan İETT otobüsü şoförü ve yolcularından başkası bilmiyordu. Her gün Atatürk’ü görmek için gittiği Taksim’deki simit saraylarında tanıştığı Atatürkçü gençler sayesinde sivil toplum örgütleriyle bağlantı kurdu. Kültür merkezlerinde konferanslar veren Yağız’ı, çok geçmeden medya keşfetti. Diğer meslektaşlarımız gibi Atatürk’ün şoförünün peşine düştük. Ancak biz bambaşka bir portreyle karşılaştık. “Atatürk’ün yanındaki delikanlı benim” Atatürk’ün şoförünün izini Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi gençler sayesinde bulduk. Kasımpaşa’da içi küf kokan iki odalı bir apartman dairesinde sabah saatlerinde başlayan “tarihi” röportajımız, fotomuhabiri arkadaşımız Turgut Engin’in filmlerinin benimse kasetlerimin bitmesiyle son buldu. Dört saat süren röportaj sırasında tarih kitaplarında yer almayan “korkunç gerçekler”i öğrendik. Meğer Atatürk ölmemiş, öldürülmüş. Atatürk’ün ölüm tarihi de 10 Kasım değilmiş. Gerçeği İsmet İnönü gizlemiş. İzmir suikastından Atatürk’ün bilinmeyen vasiyetine kadar yakın tarihi sarsacak ifşaatlarda bulunan Seyfettin Yağız, “Bildiklerimi açıklarsam beni ortadan kaldırırlar.” diyerek şimdilik susmayı tercih ediyor. Gözyaşlarını tutamayan Yağız, göğsünden çıkardığı naylona sarılmış negatif film karesini ışığa tutarak, “Atatürk kollarımda öldü.” diyor. Yağız, böyle bir filmin karta basılmasının cezasının ölüm olduğunu söyleyerek bize vermiyor. Ardından kilitli sandıktan Atatürk’e ait emanetler çıkarıyor. Meşhur çizgili takım elbisesi, battaniyesi, terlikleri, kösele ayakkabısı, spor ayakkabıları, bastonu, kahve içtiği son fincanı, tırnakları, takma dişleri ve Ata’nın altın sarısı saçları... Sıra duvarları kaplayan fotoğraflara geliyor. Seyfettin Yağız’ın girmediği kare yok gibi. Yağız, eline aldığı kalemle bu fotoğraflardaki delikanlıyı işaret ederek “İşte o benim” diyor. Yağız, Taksim Anıtı’nın İstiklal’e bakan tarafında yer alan Atatürk ile İnönü arasındaki kişinin de kendisi olduğunu söylüyor. Bu tarihi şahsiyetle vedalaşarak topladığımız bilgileri ikinci bir kaynaktan doğrulatmak üzere harekete geçiyoruz. Neredeyse adında Atatürk ismi geçen bütün dernekleri aradık; ama bu bilgilerin çoğunu doğrulatamadık. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe, böyle bir kişinin Ata’nın şoförü olduğunu ne yalanlıyor ne de doğrulayabiliyor. Yağız’ın kanıt olarak sunduğu fotoğraflara inanmış görünüyor. Bakırköy’de kendisine ait kültür merkezinde Seyfettin Yağız’a konferans verdiren emekli tarih öğretmeni Süda Özkol kanalıyla tarihçi Cemal Kutay’a ulaştık. Yağız’ın müthiş tarih bilgisi karşısında zorlanan Kutay, sonunda Yağız’ın Atatürk’ün şoförü olamayacağı kanaatine vardı. Atatürk’ün terliği Eminönü malı çıktı! Başladığımız yere geri dönerek Atatürk’ün şoförünü yeniden araştırmaya başladık. Yağız’ın bize gösterdiği ama aralarında ton farkı bulunan sarı saçların sırrını çözüdük. Bunlar bayan saçıydı. Bu saçlardan bir tutamı ‘Bahar’ adında bir hemşireye ait. Hemşire Bahar, Yağız’ın evinde kısa bir süre misafir olarak kaldığını, saçlarının da uyurken kesildiğini söyledi. Atatürk’ün eşyalarını incelediğimizde acı gerçeklerle yüzleştik. Yağız’ın “Atatürk Florya’da spor yaparken işte bu ayakkabıları giyerdi.” diyerek gösterdiği iki çift ayakkabının markalarının Kinetix olduğunu fark ettik. Ziylan Grubu’na ait bir Türk markası olan Kinetix, 1990’ların başında üretildi. Atatürk’e ait olduğunu iddia ettiği terlikler Eminönü malı, kösele ayakkabıların ise taklit pazar malıydı. Yağız, Atatürk’ün meşhur çizgili takımının markasına bakmamıza izin vermedi. Sıra geldi “Atatürk ölmeden beş dakika önce çekildi.” dediği film karesini elde etmeye. Negatifin bir kopyasını alabilmek için Seyfettin Yağız’ın evinde bir gece yatmak zorunda kaldım; ama başaramadım. Gazeteciliğe meraklı bir bayan arkadaşımız cazibesini kullanarak bu negatifi elde etti. Laboratuvara girip negatifi bastık ama; yaşlı bir kadın fotoğrafı çıktı. Atatürk gibi görünen siluetin gerçekte Seyfettin Yağız’ın 2001 yılında vefat eden eşi Seniha Yağız olduğunu öğrendik! Seyfettin Yağız’ın Atatürk’ün şoförü olduğunu kanıtlayan en sağlam delil de böylece çürümüş oldu. Atatürk’ün şoförü raporlu çıktı Bu sefer “Seyfettin Yağız Atatürk’ün şoförü değilse kimdir?” sorusunun cevabını aramaya başladık. Nüfus kayıtlarından yola çıkarak ulaştığımız Yağız’ın üç oğlundan biri olan Çetin Erdoğan Yağız, 1917 doğumlu olan babasının psikolojik rahatsızlıkları bulunduğunu, ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden raporlu olduğunu, bu nedenle askerliğini bile yapmadığını söyledi. Üstelik Seyfettin Yağız ehliyetini 1948 yılında almış. Seyfettin Yağız sadece Sipahiocağı’nda çalışmış. Seyfettin Yağız’ın hikayesinin büyük bir kısmı Dolmabahçe Sarayı’nda geçiyor. Saray kızlarından biri olduğunu iddia ettiği eşi Seniha Yağız’la orada evlendiğini anlatıyor. Oğul Yağız ise, annesinin sıradan bir Türk kadını olduğunu belki de hayatı boyunca Dolmabahçe’nin önünden bile geçmediğini söylüyor... Babalarına engel olamayan Yağız ailesinin fertleri, medyada yer alan haberlerden ve işin bu boyutlara gelmesinden dolayı çok üzgünler. Şirin ihtiyarın Atatürk’ü çok sevmesinin, kendisini onun şoförü olarak görmesinin kimseye bir zararı yok. Ancak yaşananlar, Atatürk adının kullanılarak neler yapılabileceğini gösteriyor. HABER: M. Yaşar Durukan KAYNAK: Zaman Gazetesi