BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,27
ALTIN 2.840,46
HABER /  MEDYA

Medyanın terörle imtihanı

Güneydoğu'da patlak veren olaylara medya nasıl bakıyor? Zaman'dan Ekrem Dumanlı yazdı.

Abone ol

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı terör olaylarına medyanın bakışını başlıklı yazısıyla değerlendirdi.

Yazı: Ekrem Dumanlı
Haber:

Kaderin cilvesine bakın ki, kişi başına düşen milli gelir 5 bin dolara yükselmişken, Türkiye’de terör bir kez daha tırmandırılıyor.


2001 krizinde milli gelir 2 bin dolara kadar düşmüştü. Sadece milli gelir meselesi değil; bu ülkenin büyüme rakamları da umut vaat ediyor. Dört yıldır aralıksız büyüyen Türkiye’nin 2005’teki büyüme göstergesi 7,6’yı gösteriyor. Sebep? Tek bir açıklaması var: İstikrar!

Dünyanın hiçbir yerinde ekonomik istikrar bu denli siyasi istikrara bağlı değildir. En temel sebebi şu: Türkiye’nin inanılmaz bir işgücü, üretim zekâsı, rekabet heyecanı var; ancak siyasi istikrarsızlık nedeniyle bu ülkenin ekonomisi bir türlü kanatlanamıyor. Bir başka deyişle, karar mekanizmalarındaki boşluk ve çatışma kültürü ekonominin önünü tıkıyor, ülkenin büyümesini engelliyor. Yabancı sermayenin ürktüğü nokta da bu.

Ülkede meydana gelebilecek ani bir gelişme ya da tutarsız bir kararla her şeyin altüst olacağına, bürokratik hegemonyanın yatırımları akim bırakacağına dair endişe, yabancı sermayeyi de kaçırıyor. Yıllardır yaşanan olaylardan ders çıkarmak gerekirse rahatlıkla şöyle denebilir: Bu ülke ne zaman toparlanacak olsa, istikrarı baltalayacak olaylar ardı ardına sahneye sürülür. Sokaklar hareketlenir, bombalar patlar, insanlar öldürülür ve en önemlisi; toplum cephelere bölünür, kamplaşmanın nefret dolu, şiddet dolu yüzü ortaya çıkmaya başlar. Değişen tek şey taşeron örgütlerin isimleri ve söylemleridir...

Büyüyen Türkiye korkusu...

Son bir haftadır Güneydoğu’da yaşananlar “provokasyonun” ta kendisidir. Maksat belli: Türk-Kürt düşmanlığı oluşturmak. Bu hain planı tezgâhlayanların korkusu büyüyen Türkiye’dir. O Türkiye ki, hem bir yandan Avrupa Birliği projesi için önemli adımlar atarak demokrasi yolunda mesafeler almıştır; hem de bulunduğu coğrafyanın şuuraltı müktesebatındaki kültürel mirasın devamını sağlayacak avantajlara sahiptir.

Çok açık söylüyorum; Güneydoğu’dan başlayacak bir kıvılcımla bütün Türkiye’yi ateşin içine atmak isteyen, birliğimize ve dirliğimize kasteden güçlerin yol haritasında medyaya biçilmiş önemli bir rol var. Bir başka tabirle söylemek gerekirse: Medya olmadan PKK’nın ya da başka taşeron örgütün ve dahi onların perde arkasındaki bağlantılarının kirli emellerine ulaşması mümkün değil. Karanlık mahfillerde hazırlanan bütün senaryolarda kamera ve fotoğraf makineleri için hazırlanmış fotojenik eylemler var.

Diyarbakır’da yaşanan gerginliğin üzerine; olayı yakından izleyen meslektaşlarıma sordum: Kaç kişi katıldı bu gösterilere? Toplam eylemci sayısı 2 bin-3 bini aşmıyor. Cenaze töreninin yapıldığı gün sayı 4 bine kadar yükselmiş; tören sonrası o rakam da azalmış. Zaten görüntüler şöyle bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Eylemin ön saflarına çok küçük yaşta çocuklar diziliyor; arkadan yüzünü poşularla gizlemiş bir grup geliyor. Yapılan bütün eylemlerin özünde ekrana yansıtılmak üzere yapılan medyatik bir mizansen görülüyor. Olayın aslı şudur:

PKK aylardır vatandaşı eyleme zorluyor, kepenk kapatmayanı tehdit ediyor. Her şeye rağmen nüfusu bir milyonu aşan Diyarbakır’da üç-beş bin insan eyleme iştirak ediyor. Sade vatandaş, yaşananları tasvip etmiyor, “kardeş kavgası”nı körükleyenlere sıcak bakmıyor. Çünkü biliyor ki, bu eylemler hem çözülme sürecine giren terör örgütünün toparlanmasını hedefliyor hem de bu işin arkasında başka güçler de bulunuyor. Diyarbakır, Bingöl ve Muş’ta yapılan son operasyonlarda 14 terörist ölü ele geçiriliyor ve bunların 6’sı yabancı uyruklu. Cebinde İran, Irak ve Suriye pasaportu taşıyan insanların ne işi var Bingöl’de, Muş’ta, Diyarbakır’da?

Medya kritik bir noktada. Bir yandan “Neden şimdi?” sorusuna cevap aramak zorunda; diğer yandan da “büyük planda bana biçilen bir rol var da, farkına varmadan o rolü oynama durumuna düşüyor muyum?” diye kendini hesaba çekmek mecburiyetinde. Bir milyonu aşmış bir şehirde üç-beş bin insanın katıldığı eylem, genel bir “kalkışma” şeklinde veriliyor mu acaba? Büyük şehirlerdeki patlamalara canlı yayın telaşıyla yaklaşılıyor, halk arasında korku ve dehşet saçmak isteyen örgütlerin işine gelecek bir yayıncılık yapılıyor mu acaba? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce havayı bulandırmak, güvenlik sendromu oluşturmak isteyen derin bağlantıların isteğine uygun bir ülke manzarası çiziliyor mu acaba?

Medya, terörün oyununa gelmemeli

Bir yerde bir hadise yaşanıyorsa, elbette medya oraya en kısa sürede yetişir, elde ettiği bilgileri muhatabına ulaştırır. Bu hem gazeteciliğin gereğidir; hem de halkın bilgi edinme hakkıdır. Bu gerçeğe kimse itiraz edemez; ancak, medyanın olaylar karşısında tamamen edilgen hale gelmesi, terörist eylemlerin pasif bir aktörü haline düşmesi ve terör örgütlerinin oluşturmak istediği tedhiş havasını halka yansıtması, medya için de ülke için de doğru sonuçlar vermez. Nitekim PKK eylemlerini gazeteler genellikle birinci sayfalarına taşımıyor; biliyor ki birinci sayfada yer alan her büyük haber örgütlerin ekmeğine yağ sürecek. Bu konuda televizyon ve haber ajanslarının da dikkatli ve duyarlı yayınlar yapması gerekiyor; zira terörün hedefi Türkiye’nin son yıllarda yakaladığı istikrardır. Yönetimlerden, hükümetlerden memnun olmayanlar da istikrar gerçeğine saygı duymalıdır; çünkü yönetiminden memnun olmadığınız bir hükümeti sandık başında değiştirmek mümkün. Demokrasi içinde kalındığı müddetçe her değişim istikrarlı bir ortamdan bir başka istikrarlı ortama geçiş anlamı taşır. Antidemokratik her gelişme önce istikrarı vurur; sonra Türkiye’nin rakiplerine ve dahi düşmanlarına yeni fırsatlar sunar.