BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,80
ALTIN 2.969,27
HABER /  GÜNCEL

Medya'nın demokrasi sınavı

Son günlerde kamuoyunun gündemini oluşturan "zina tartışmaları" medyanın demokrasi sınavı oldu. Bu konuyu Zaman Gazetesi Yazarı Ekrem Dumanlı ele aldı..

Abone ol

Özellikle medyayı son günlerde meşgul eden konuların başındagelen "zina tartışmasını" Ekrem Dumanlı, gazetecilik açısından farklı bir şekilde yorumladı. Dumanlı, yazısı ile işledi...

"Medya demokrasi sınavında yol aldı mı?"

Bitmek tükenmek bilmeyen zina tartışmaları kamuoyunu bunalttı. Gerçekten de iç karartıcı bir tartışma konusu bu. Hadise o kadar büyüdü ki sonunda uluslararası bir boyut kazandı. Bir kere zina kelimesine yüklenen anlam aynı değil ki sağlıklı bir tartışma yaşanabilsin. Ayrıca, kendini konuya taraf sayanlar, karşı düşünceleri -bırakın anlamak- duymak bile istemiyor. Üstelik Türkiye, ta baştan kördüğüm edilmiş bir tartışmaya çözüm sunacak düşünce platformlarına da sahip değil.
Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı'nı görüşmek üzere Meclis olağanüstü toplantıya davet edildi. Her gazetenin adliye muhabir(ler)i var. Çoğunun hukuk otoritesi sayılabilecek çevreleri var. Kabul etmek, hatta itiraf etmek zorundayız ki konuyu enine boyuna inceleyen gazete çıkmadı. Varsa zina, yoksa zina... Zina tartışması bütünü gölgelerse

Oysa çok meşhur bir hukukçuya birkaç ay önce rastlamış ve onu pek çok usta gazeteciyi ikaz ederken görmüştüm. Diyordu ki: "Yahu arkadaşlar, TCK Tasarısı internet sitesinde duruyor. Bunları inceleyecek muhabirleriniz yok mu?" Belli ki endişe duyuyordu. Özellikle düşünce özgürlüğü ve ifade hürriyetini kısıtlayacak maddelerden söz ediyordu...

Tasarının görüşülmesine çok az bir zaman kala öğretim görevlilerinin bir araya gelerek özgürlükleri kısıtlaması muhtemel maddeleri listelemesi ve bunu kamuoyuna açıklaması kadar çarpıcı bir gerçek olabilir mi? İtiraf edelim ki Türk medyası, TCK Tasarısı'nın tamamını incele(ye)medi. Üstünkörü bile olsa göz atabilseydi feryadı basardı. Kanaatim o ki her gazete adliye muhabirlerini bir kere daha sigaya çekmek zorundadır. Muhabir arkadaşlarımız kendilerine düşeni yaptı; yani tasarının tamamını inceledi, yasa yapanları, konuya vâkıf olanları vesaire dinledi ve bunu haberleştirdiyse problem onlarda değil demektir. O zaman editörler neden AB'ye girmesine ramak kalmış bir Türkiye'nin 141, 142, 163 gibi maddelerini çağrıştıran teklifleri iri puntolarla haber yapmadılar? Kötü niyetli olunduğuna inanmıyoruz. Zina tartışmasının bu kadar alevlenmesi tasarının tamamını görmemize engel oldu galiba. Dilerseniz dönelim tekrar zina meselesine; tabii ki medya çerçevesinde. Bu sütunda medyanın yaklaşım biçimlerini konuşuyoruz çünkü. Zina meselesinin bu kadar hararetle tartışılmasını doğal karşılamak mümkün. Hatta hadiseye bu kadar zıt yaklaşımlarla bakılmasını da anlayışla karşılamak gerekir. Çünkü bu ve buna benzer gündemler sadece insanların dünya görüşlerini değil, hayat tarzlarını ve bu tarzları belirleyen özgürlük alanlarını da ilgilendiriyor. Dolayısıyla birine göre mutlak doğru sayılan çerçeve, bir başkasına göre mutlak yanlış olarak düşünülüyor; hatta buna iman ediliyor... İşte asıl demokrasi sınavı buradan başlıyor. Sonuna kadar tahammül edip karşıt düşünceye kulak vermek, orta bir yol bulmak için paylaşım kültürüne itimat etmek, konuyu sosyal çatışmaya yol açacak çizgiye çekmemek... En önemlisi, bütün bunları yaparken büyük bir sorumluluk içinde yapmak. Kime karşı? Okura, halka, insanların kutsallarına, değer yargılarına, hayat tarzlarına...

En çetrefilli konular bile açık yüreklilik içinde tartışılmalı. Eleştiriler yol gösterici olmalı. Eleştirinin özünde yangına körükle gitme gibi sadist bir duygu olamaz. Aydının dağarcığında beyin fırtınası ile billurlaşma safhasını tamamlamış teklifler olmalı.

Demokrasi sınavında yeni merhale

Tabii teklif paketi haline getirilmiş düşüncelerden yararlanacak kişi ya da kurumların da tahammül sınırlarını zorlaması, daha iyi bir icraat ortaya koymak için tekliflere açık olması gerekiyor...

Sonuçta basın, iyi niyetli eleştiriler; eleştiri yetmez, mantıklı teklifler, çözüm yollarına götürücü öneriler sıralamak zorundadır. İçinde çözüm huzmeleri barındırmayan eleştiriler -hele bir de incitici ve insana saygıdan mahrum bir dille yazılmışsa- okuru büyük bir yılgınlığa, karamsarlığa itiyor. "Ne yapalım gerçek budur, bunu söylemek zorundayız." demek suretiyle işin içinden sıyrılmak kolay. Bu mazeret, hadisenin fotoğrafını çekercesine okura aksettirmek zorunda kalınan haberler için doğru kabul edilse bile, yorumlar için geçerli değildir...

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni birkaç gün önce tartışmaları ilginç bir noktaya taşıdı. Basına yöneltilen bazı eleştirilere cevap sadedinde "Oturup şöyle sakin bir biçimde bakalım. Ceza Kanunu konusunda medya ne yaptı? Askere davetiye mi çıkardı? Genelkurmay'a mikrofon mu tuttu, sayfalarını mı açtı? Başbakan'a, AKP'ye hakaret mi etti? Tam aksine." diyor. Art arda dizilen sorular önemli. Türk basınının yanlışları hâlâ çok, Türk medyasının eleştirilecek hataları haddinden fazla; ancak birkaç yıldır alınan bir mesafe var ki bunu da görmezden gelmek yanlış olur. 28 Şubat süreci için yukarıda sorulan suallerin hepsine alacağınız cevap ile bugün karşılaşacağınız çok farklı. Gerçekten de bugün basın ne askere davetiye çıkarıyor, ne Genelkurmay'a mikrofon uzatıp, sayfalarını açıyor, ne de Başbakan'a ya da iktidardaki partiye hakaret ediyor... Bu noktayı net bir şekilde işaretlemek; hatta o noktaya U dönüşü yapılmaz, sağa sola ve geriye dönülmez levhası asmak şart! Çünkü demokrasi, bir tahammül kültürünü gerektiriyor; zıt düşünceye, anlamsız eleştiriye, başkalarının farklı yaşama biçimine en azından katlanmayı şart koşuyor. Türkiye, demokrasi yolunda bir hayli yol aldı. Türk basını bu yoldan bihaber değil. Hiç olmazsa kesintili demokrasi macerasının faturasını biliyor ve aynı acı tecrübeleri bir daha yaşamak istemiyor. Vakıa, hâlâ Türk basını birbirini okumuyor, karşıt düşüncelerden zengin sentezler yapma yerine birbirini cemaat olarak görüyor; dolayısıyla cemaatten cemiyete topyekün yükselme yollarına engeller serpiştiriyor. Olsun ne yapalım uzun bir yolun başında olan medyamızda bu tür eksiklikler bulunmasını tabii karşılamak gerekir... Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni medyadaki tartışmaları “Türk demokrasisi açısından bir olgunluk döneminin başlangıcı” olarak nitelemiş. Konuya antidemokratik metotlar ile araya konulan mesafe açısından yaklaşılırsa bu tespite katılmak gerekir. Hatta bu tespitin son yıllardaki izdüşümlerinden hareketle umut verici bir seyir izlediğini de söylemek mümkün. Keşke güçlü haber merkezleri ve uzman muhabirler sayesinde fotoğrafın tamamını da görebilsek. O zaman daha gerçekçi ve çözüm sağlayıcı; dolayısıyla daha etkili bir yayın alanı açma imkanı da doğacaktır. Yine de basının daha demokratik bir düşünce zenginliğine doğru yol aldığını söylemek zorundayız. Bu yöneliş bile gelecek adına umut veriyor...