Gazeteci İlker Sarıer, TMSF'ye kaptırdığı güzel yalısının ardından Tarabya'daki evine yerleşmek zorunda kalan Erol Aksoy olayında medyanın refleksini eleştirdi...
Abone olTabiat Ana da keçileri kaçırıyor mu ne? Biz, yaz ne vakit gelecek diye meraklanırken, bütün memleketi sular seller götürmeye başladı. The Day After Tomorrow filminin tam da vizyona girdiği günlerde, mevsimlerdeki bu sapıtma Küresel Isınmacıları heyecanlandırdı. Abi, işte herifler filmini bile yapmışlar... İklimler soğuyor, belki de yaz hiç gelmeyecek. Öyle ya, dünyanın ortalama iklimi bir hafta veya bir kaç yıl içinde de caart diye 8-10 derece düşebilir, neden olmasın? Yalı yalı sweet yalı Geçen haftanın en şenlikli hadiselerinden biri de, bankacı Erol Aksoy'un canının içi kadar sevdiği yalısından "sepetlenmesi" olmuştu. Böyle oluyor demek ki, ortalama insan için "home home sweet home", bazı ademoğulları içinse "yalı yalı sweet yalı!" Bizim medyanın kurnazlarının, ismini değiştirerek reklam verenlere "yeni mecra" diye kakalamaya çalıştıkları bir gazete, dünkü "ilk" sayısında Erol Aksoy'un yalısından "hüzünlü ayrılışı" ile topluma ne büyük ders verdiğini yazıyordu. "TMSF'ye kaptırdığı güzel yalısını bırakıp, Tarabya sırtlarındaki evine taşınan Erol Bey'e helal olsunmuş... Bu fedakarca davranış, öteki banka batıranlara da ders olmalıymış." Sanki beyfendi, bankasına el konulduğu gün TMSF'ye gidip, ben artık bu yalıda oturamam, ayıp diye bir şey var, alın anahtarlarını, demiş... Hayır, tam tersi icra yoluyla atılıncaya kadar beklemiş!.. Nerede bunun ibreti? Sonra da gide gide yine Yukarı Dudullu'daki bir gecekonduya değil, Tarabya sırtlarındaki evine gitmiş... Bu zamane medyacı türü de "yalı meraklısı" olduğu için, hadiseyi böyle yorumlayabiliyor ancak. Zeynep hepimizi aydınlattı Geçen haftanın en müthiş çıkışını malumlarınız olduğu üzere Zeynep Özal gerçekleştirdi.. O şaşaalı dönemlerde başından neler geçtiyse hepsini anlattı. Ortaya koyduğu "gerçekler"le, neredeyse kendisiyle aynı otobüse binmiş olanları bile rezil etti. Sağlığında adamın anasından emdiğini burnundan getirdikleri yetmezmiş gibi, babasının bir de kemiklerini sızlattı. Neticede o dönem kapalı kapılar ardında olanlar konusunda aydınlanmış olduk. Zeynep hanımın "şuh fotoğrafları" ise yayınladığı anılara ayrı bir bilimsellik kattı. Yakında "kartel"de köşe yazmaya başlarsa şaşırmayın... WAN müsameresi başladı Kartel medyasının evsahipliğini üstlendiği Dünya Gazeteler Birliği (WAN) müsamereleri büyük debdebe ile başladı. Kalın kafalı dünyalıların biz ince ruhlu Türkler'i yeterince tanımadığı saplantımız mucibince, bizim kartelciler "gördünüz mü ne kadar uygar olduğumuzu" propagandası ile WAN'cıların kulağını kurutuyor. Tam bir, Turkish Delight, şiş kebap, raki sendromu!.. Bizi tanıyın kardeşim!.. Tanıyın yeter. Yalnız "ince" konulara girmeyelim: Amerika'nın Irak işgaline tam destek çıktığımızı; RTÜK yasasına alkış tuttuğumuzu; kurduğumuz dağıtım karteli ile hem gazeteleri hem de gazete bayilerinin anasından emdiğini burunlarından getirdiğimizi; Kardak krizi sırasında neredeyse Yunanistan'a savaş başlatacak yayınlar yaptığımızı falan önemsemeyin!.. Türkiye'ye yutturdular da kendilerini şimdi koskoca WAN'a yutturmaya çalışıyorlar. Bir müsamere ile!..